Güncelleme Tarihi:
Suudi Arabistan, Cemal Kaşıkçı’nın sorguda öldürüldüğünü açıkladı. İnandırıcı buldunuz mu? Orijinal bir planın parçası mı?
Orijinal ve gizemli bir planın sonucu olduğunu düşünmüyorum ve hatta planlanmış bir cinayet değil, bir anda gerçekleşen bir olay olabilir. İddia edildiği gibi sorgu sırasında ya da bir anlık fevri ve yüksek heyecanlı bir hareket ya da tartışma sonucunda gerçekleşmiş ve sonrasında da ortadan kaldırılmıştır gibi geliyor bana. Çünkü Suudi yetkililerin bu olağanüstü telaşını, iki haftalık suskunluğunu ve amatörce saklama çabalarını açıklayacak başka bir motivasyon gelmiyor aklıma…
Diyelim ki sorguda öldürüldü. Gelip giden 15 kişilik bir ekip var. Kraliyet muhafızları, istihbaratçılar, otopsiciler… Bulgular profesyonel katilleri işaret etmiyor mu?
Gelen 15 kişi ve konsoloslukta bulunanların Suudi devlet görevlileri olması onları gizemli profesyonel katilller yapmaz. Cemal Kaşıkçı’nın herhangi bir koruması yok. Eminim profesyonel olsalar ve kendisini kaçırmak ya da suikast yapmak isteseler sokakta bunu çok daha rahat yapabilirlerdi… Burada olduğu gibi neredeyse herkesin gözü önünde ve bilgisinde, kendi yuvalarında cinayet planlamışlarsa bana göre iki açıklaması vardır: Ya profesyonellikten uzaktan yakından alakası olmayan kişilerdir ya da kendi uzmanlıklarını ve profesyonelliklerini mutlak itaat altında tuttukları egolarına teslim etmişlerdir. Bu konunun benzerlerini maalesef yakın zamanda ülkemizde de bol bol
gördük… Vicdanlarını, bilinçlerini ve egolarını bir başkasının emrine teslim etmiş birçok sözde uzman ve profesyonelin 15 Temmuz gecesi aldıkları talimatla nasıl acımasız katillere dönüştüğünü, kendi vatandaşlarını gözlerini kırpmadan katlettiklerini biliyoruz.
Elçiliğe evlenmek için belge almaya gelen biri Kaşıkçı. Niye arbede yaşansın ki planlı değilse?
Bir plan olduğu ortada ama bunun cinayet amaçlı bir plan olduğunu düşünmüyorum. Cemal Kaşıkçı’nın o gün geleceğini bilen Suudi istihbaratçılar önceden gelip düzenlerini kurmuşlar ama bu düzenin arkasında yatan motivasyon bence daha çok sorgu amaçlı veya bir şeyi kabul ettirme, bilgi alma, zorla ifade imzalatma gibi bir konuyla başlamıştır. Cemal Kaşıkçı’nın karşı koyması ve kabul etmemesi nedeniyle konu fiziksel müdahaleye ve cinayete kadar gitmiştir. Okun yaydan çıktığı o noktadan sonra ‘Bu işin geri dönüşü yoktur’ deyip öldürme olayı gerçekleşmiştir.
15 kişiyle bir kişiye karşı arbede olur mu?
Sorgu ve müdahale olayında 15 kişi birden üzerine çuvallanmış diye bir şey yoktur. Bu grubun içinde yetkili durumunda olanların yaptığı müdahaleler vardır ve diğerleri de onlara yardım etmiştir. Cemal Kaşıkçı kendisine diretilen konuları kabul etmeyince de şiddet ve işkence görmüştür. Son noktada da öldürmüşlerdir.
Suudi istihbarat servisinin görevden alınması bize ne söylüyor?
Evet, bazı ilgili kişilerin görevden alındığı açıklandı ve bunun yanı sıra da 18 kişinin Suudi Arabistan’da gözaltına alındığı bildirildi. İki haftalık sessizlikten sonraki itirafın ardından gelen bu hamle bana göre sadece birkaç kurban vererek olayı dünya gündeminden düşürme çabalarıdır. Bunun samimi bir hareket olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Keza halen resmi açıklamalarında ‘öldürüldü’ yerine ‘öldü’ ifadesini kullanıyorlar. Sanki Cemal Kaşıkçı’yı oradakiler kasten öldürmemiş de Cemal Kaşıkçı kendi kendine ölmüş gibi bir hava vererek olayı basitleştirmeye çalışıyorlar.
Başkonsolos Türkiye’yi neden terk etti? Üstelik Reuters muhabirine binayı gezdirip, ‘burada yok’ diyen de kendisiydi! Sorgulanması gerekmez miydi?
Diplomatik dokunulmazlığı olduğu için normal süreçler işletilemez ama eminim kendisine Türk yetkililer tarafından sorular iletilmiştir. O da Suudi hükümeti nasıl istediyse o şekilde davranmıştır ve bilgi vermiştir. Kendi başına karar vererek bunları yapabileceğini zannetmiyorum. Terk etmesinin sebebine gelecek olursak, olay ile ilgili çalışmalarda ciddi bulguların olduğunu anladığı için terk ettiğini düşünüyorum. Direk ya da dolaylı olarak bir cinayetin olmasına ortam hazırlamış, şahidi olmuş ve saklamıştır.
Konsolos olduğu iddia edilen kişi bir ses kaydında “Bu olayı dışarıda yapın. Benim başımı belaya sokacaksınız” diyor. Cevap “Yaşamak istiyorsan sus!” oluyor. Başkonsolosun da hayati tehlikesi var mıydı?
Böyle bir ses kaydı olduğuna dair hem uluslararası basında hem de ulusal basınımızda haberler çıktı… Tabii ki böyle bir ses kaydının olup olmadığını resmi olarak bilmiyoruz ve varsa kaynağı nedir onu da bilmek gerekir. Tek başına bir cinayetin varlığını ortaya koymaz ama önemli bir şüphe yaratır ve yol gösterebilir... Eğer bu kayıt varsa ve doğruysa sadece konsolosun değil o ekipteki herkesin başına bu tarz bir konu gelebilir demektir. Bu konulardan oldukça rahatsız ve tedirgin olmuş ki konsolos ilk fırsatta Türkiye’yi terk etti ve dönmedi. Eğer direk ilgisi olsaydı Türk makamları bence gitmesine müsaade etmezdi…
Soruşturma için günler sonra izin çıktı. Delil karartmak için uygun bir süre miydi?
Tabii ki uygun bir süre ama burada yapmak istedikleri şey zaten delilleri karartmak ve sorumlu kişilerin kaçması için zaman kazanmaktır. Önceden minarenin kılıfını hazırlamadıkları için yaşanan bu sonuca bir kılıf bulmak için ilk etapta izin vermeyerek ve sessiz kalarak zaman kazanmaya çalıştılar. Bunu halen yapmaya devam ediyorlar. İtiraf niteliğindeki skandal açıklamada dahi hâlâ cesedin saklanması çabalarını görüyoruz.
Ceset nerede olabilir, deneyimli bir polis olarak bize neler söyleyebilirsiniz? Nerelere bakmak gerekir?
Polisin ceset arama çalışmaları yoğun bir şekilde devam ediyordur. Şu ana kadar elde edilen bilgiler ışığında hukuki deyimle de söyleyecek olursak ‘hayatın olağan akışının’ aksine olan durumları göz önüne aldığımızda cesetle ilgili her türlü biyolojik izi konsoloslukta, konsolosun rezidansında, kullandıkları tüm araçlarda ve hatta şüphelilerin gittiği başka yerler varsa oralarda da aramak lazım… Cesedin kendisininse bu yerlerin dışında; orman, kırsal alan, geniş çöplükler, deniz, göl gibi yerlerde aranabileceğini düşünüyorum… Tabii ki pratikte elinizde lokasyon bilgisi yoksa bunu yapabilmek hiç de kolay değildir. İstanbul içi ormanlık veya kırsal alanlar ya da yakın çevresindeki yerlerde olabilir… Yurt dışına çıkarıldığını veya yakıldığını düşünmüyorum…
Yalova ve Belgrad Ormanı’nda arandığı yönünde bilgiler geliyor. Orada olduğuna ilişkin kuşku nasıl oluşmuştur sizce?
Ya Suudi hükümeti artık bunu yetkililere iletmiştir ya da polisin ve istihbaratın ulaştığı bazı bilgilerden yola çıkarak yer tahminleri yapılmıştır. Bu tarz olaylarda katiller bir an önce cesetten kurtulmak için kırsal veya ormanlık alanda gömmeyi ya da denize atmayı tercih ederler. Sanki burada da böyle bir şey olmuş gibi geliyor bana…
Denize atıldıysa veya konsolosluk bahçesinde gömüldüyse yine de bulunabilir mi?
Konsolosluğun bahçesine ya da rezidansa gömülmüş olsaydı kadavra köpekleri tarafından bulunurdu. Denize atılmışsa oldukça zor, çünkü parçalanmış cesedin parçalarının ne zaman karaya vuracağı veya balıklar tarafından yenip yenmediğini bilemezsiniz. Ancak bütün ceset atıldığı takdirde su yüzüne bir iki gün içinde çıkardı ve bir yerlerde bulunma ihtimali olabilirdi.
Kimyasal bir işleme tabii tutularak yol edilmesi mümkün mü?
İhtimallerden biri olabilirdi ama bu kimyasalları bulmak ve üstelik yeteri kadar bulmak öyle kolay değildir. Bu senaryoda kısa bir sürede gerçekleşmiş olma ihtimalini ele alıyoruz. Bu nedenle pek ihtimal vermiyorum. Tabii ki geçmişte bu yöntemi kullanmış terör örgütleri, mafya grupları hatta bireysel katiller olmuştur ama sayıları çok azdır.
Kadavranın parçalara ayrılmasından bahsediliyor. Polisiye olarak anlamı ne?
Henüz ceset bulunmadığı için net bir şey söyleyemem ama eğer böyle bir durum olduysa, söylediği şey mealen şudur: ‘Aslında biz onu sorgulayıp buradan götürecektik ya da bir şey yapmaya zorlayacaktık ama bazı şeyler yanlış gitti ve elimizde kaldı… Şimdi bizim bundan kurtulmamız lazım… Nasıl yapabiliriz? Parçalayalım, yok edelim ve bundan bir an önce kurtulalım…’ Özellikle beklenmeyen ve bir anda gelişen cinayet olaylarında zaman zaman karşılaşılan bir durumdur. Katil veya katiller bir an önce cesetten kurtulmak ister ve ilk olarak eğer ortam uygunsa parçalayarak bir yerlere atar, gömer veya yakar.
Cinayetin bir senaryosunu yazsanız nasıl kurgulardınız?
Gerçek motivasyonunu bilemem ama Cemal Kaşıkçı olayının konusu; ‘artık avucumuza düştün, nasıl olsa burası toprağımız, kimse bize karışamaz. Arabistan’da ne yapıyorsak burada da bunu yapma hakkımız var’ diyen, vicdanını ve bilincini teslim etmiş, kendini profesyonel ve sınırsız yetkili kişiler olarak tanımlayan bazı devlet görevlilerinin yaptığı bir vahşet ve bunu da ellerine yüzlerine
bulaştırmışlardır. Buraya getirdikleri ekibin içinde adli tıp uzmanı olması bile konuyu nasıl yönetemediklerini gösteren bir durumdur. Size şunu açık bir şekilde iddia ederek söyleyeyim: Bu konu aynı şekilde ve aynı şartlarda İstanbul’daki herhangi bir evde veya işyerinde meydana gelseydi ve bütün şartlar da aynı olsaydı savcılık, cinayet bürosu ve olay yeri inceleme ekiplerinin çözmesi ve sorumlularını yakalaması 3-4 günü almazdı. Burada oyunbozan olayın konsoloslukta meydana gelmesi, muhatap olunan kişilerin diplomatik dokunulmazlık gibi kısıtlamaları olmasıdır. Olaya adi bir cinayet ya da kayıp davası gibi bakmak mümkün olmuyor. Benim kişisel kanaatim bu olayın büyük bir kısmının soruşturma birimlerince netleştirildiği ve artık son aşaması olan cesedin bulunması sürecinde olduğudur. Bu hafta daha net açıklamaları resmi makamlar yapacaktır diye düşünüyorum. Suudilerin dürüstlükten ve samimiyetten uzak bu saçma açıklaması bir itiraf değil, Türk devletine ve evrensel hukuka karşı büyük bir saygısızlıktır. Konuyu üçüncü sayfa polisiye haber düzeyine getirmeye çalışmaktadırlar. “Kendi toprağımızda öldürdük, Türkiye’nin toprağına gömdük” deseler daha dürüst bir itiraf olurdu. Cemal Kaşıkçının cesedinin vücut bütünlüğü olduğunu sanmıyorum. Hatta Suudiler ceset konusunu Vahabilik inancına dayandırmaya çalışıp cesedin yerini söylemeyerek yapılan vahşeti gizlemeye çalışabilirler. “Kraldan çok kralcı” olmak diye bir tabir vardır. Bu tabir tam da buraya oturuyor bana göre, bu nedenle buna “Kraldan çok kralcıların cinayeti” diyorum.
SUİKAST İÇİN 2 KİŞİ YETERDİ
Cinayetin Türkiye’de işlenmesini manidar buluyor musunuz?
Manidar bulmuyorum, çünkü daha öncede Cemal Kaşıkçı ile ilgili diğer ülkelerde problemler yaşamış; kendisini o ülkelerde Suudi konsolosluklarına almamışlar. Türkiye de olmasının sebebi ise son dönemlerde Cemal Kaşıkçı ve Suudi hükümeti arasında henüz ne olduğunu bilmediğimiz ciddi bir konunun ortaya çıkması ve yanı sıra Suudi istihbaratçıların ülkemize daha rahat gelip gidebilmeleri ya da buradaki yerel bağlantılarını daha rahat kullanabilmeleri olabilir.
Neresinden bakarsanız ellerine yüzlerine bulaştırdılar diyorsunuz. Planı amatörce mi buluyorsunuz?
Evet, tam olarak öyle düşünüyorum. Çünkü olayın normal akışındaki saçmalıklar bize başkonsolos dahil gelen 15 kişinin hem sorgu hem cinayet hem de yok etme sürecinde acemice ya da diğer bir deyimle cahil cesaretiyle yapıldığını gösteriyor. Sadece suikast için gelmiş olsalardı maksimum iki kişi yeterdi ve bu da hiçbir zaman konsolosluğun içinde olmazdı herhalde... Sorgu ya da kaçırma için de yine 15 kişinin bu işe dahil olması ve sonrasında tam olarak ne yapacaklarını bilemeyip bir an önce ülkeyi terk etmeleri bekledikleri sonuçtan farklı bir durumla karşılaşmanın şaşkınlığı gösteriyor.
BİR İŞBİRLİKÇİ OLABİLİR
Reuters haber ajansı, “Cesedin dışarıda yerel bir işbirlikçiye verildiğini” iddia ediyor. Mümkün müdür?
Bu mümkün olabilir, keza İstanbul’da yaşayan çok sayıda Arap vatandaşı var. bir Türk vatandaşı ile de işbirliği yapmış olabilirler. Hatta konsoloslukta çalışan yerel görevlilerden dahi yardım almış olabilirler. Cesedin atılabileceği yerleri İstanbul’da yaşayan kişiler daha kolay bulabilirler. Zaten bu 15 kişi işlerini bitirip apar topar geri dönmüşlerdi. Cesedin yok edilmesi ve bir yere gömülmesi çok daha
uzun zaman alacaktır. Bu nedenle bir işbirlikçi ile birlikte hareket etmiş olmaları bana mantıklı geliyor.
PARÇALANDIĞI YERDE İZ KALIR
Böyle bir cinayet iz bırakmadan da işlenebilir miydi?
İmkânsız demiyorum ama çok zor… Çünkü insan vücudunu parçalayarak yok etmeye çalışmak hem olay yerinde hem de parçaların atıldığı yerlerde gözle görünen ya da görünmeyen birçok izi de bırakacaktır. Kan, vücuttan kopan dokular, kemik parçaları, koku gibi birçok farklı ize değişik tekniklerle ulaşmak mümkündür. Geçmişte bunu yapmak daha zordu ama günümüzde polisin ve adli bilimlerin elindeki imkânlarla çok daha kuvvetli sonuçlara ulaşılabiliyorlar.
Başkonsolosluktaki kamera sisteminin o gün çalışmaması rastlantı mı?
Bu tarz konularda tesadüflere pek inanmam, konuyu soruşturan profesyonel uzmanların da inandığını sanmıyorum.
Bir de akıllı saat teorisi atıldı ortaya. Cinayet aydınlatmada bu akıllı saatler işe yarıyor mu?
Bununla ilgili basında farklı iddialar çıktı. Tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz ama teknik olarak bunun mümkün olduğunu sanmıyorum. Keza telefonu dışarıda nişanlısındaydı, kolundaki saatinin bluetooth ile o kadar uzun mesafeye yayın yapması da bana pek mantıklı gelmiyor.
KİMDİR?
Mesut Demirbilek, Polis Koleji’ni ve Polis Akademisi’nden sonra dokuz yıl İstanbul Cinayet Bürosu’nda dedektif olarak çeşitli rütbelerde görev yaptı. Başbakanlık bursuyla New York’a gitti. John Jay College of Criminal Justice’de “Suç Araştırmaları ve Teknolojileri" üzerine yüksek lisansını tamamladı. 2002 yılında Türkiye’ye döndü. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nda Merkez Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, şimdiki adı Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı olan Yüksek Teknoloji Suçları Şube Müdürlüğü (aynı zamanda bu şubenin kurucusudur) ve Kriminal Polis Laboratuvarları Daire Başkanlığı bünyesindeki Merkez Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğü gibi çeşitli yöneticilik görevlerinde bulundu. Yurtiçinde ve yurtdışında suç araştırma teknikleri ve siber suçların soruşturulması konularında çok sayıda eğitime katıldı. Emekli olan Demirbilek’in güvenlik, suç araştırmaları ve polislik mesleği ile ilgili yurtiçinde ve yurtdışında hakemli dergilerde yayınlanmış makalelerinin yanı sıra Joh Jay College of Criminal Justice tarafından yayınlanan “İstanbul’un Cinayet Profili” isimli bir bilimsel çalışması ve Onur Akhan ile birlikte yazdığı ‘Cinayet Sohbetleri’ adlı bir de kitabı bulunuyor.