Koynunda şehitleri ile uyuyan Dumlupınar’ın son tanıkları

Güncelleme Tarihi:

Koynunda şehitleri ile uyuyan Dumlupınar’ın son tanıkları
Oluşturulma Tarihi: Nisan 03, 2013 09:04

TÜRK Denizcilik tarihinin en kara günlerinden biri, bundan tam 60 yıl önce 4 Nisan 1953’te yaşandı. Türk Donanması’nın o yıllarda en gözde denizaltılarından biri olarak kabul edilen Dumlupınar, Çanakkale Boğazı Nara Burnu’nda yaşanan faciada 81 denizcinin tabutu oldu. 60 yıldan geriye ise, “Vatan sağolsun” sözleri ile hafızalara yer eden, kalplere kazınan 81 denizcinin hüzünlü öyküsü, faciadan sağ olarak kurtulan 90’lı yaşlarının içinde olan Dumlupınar denizaltısının seyir astsubayları Hüseyin Akış ve Hüseyin İnkaya, o “kara” günde yaşananlarla ilgili hala aydınlatılamamış bir sürü soru, hamaset bulutu içine saklanan gerçekler, gerçekleri örtme adına uydurulan büyük yalanlar kaldı.

Haberin Devamı

 Hürriyet Dumlupınar faciasının  60’ncı yılında, yaşayan son 2 tanıktan biri olan Hüseyin Akış ve 10 yılı aşkın bir süredir bu büyük facianın denizin dibinde kalan sırlarını aydınlatmak için büyük bir özveri ile çalışan belgesel yapımcısı Savaş Karakaş ile görüştü.   

/images/100/0x0/55ea74adf018fbb8f8811bc6

Çanakkale’nin derin sularında koynundaki şehitleri ile birlikte 60 yıldır derin bir uykuda Dumlupınar denizaltısı. Dumlupınar’dan  kurtulan 5 mürettebattan hayatta son kalan 2 kişisinden biri Hüseyin Akış... Diğeri ise kendisi gibi seyir astsubayı olan 94 yaşındaki Hüseyin İnkaya... Faciadan sağ olarak kurtulan denizaltı komutanı Kıdemli Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu, Üsteğmen Kemal Ünver ve Üsteğmen Hasan Yumuk ise artık hayatta değiller.

ŞEHİT ARKADAŞLARI İÇİN 12 SAAT OTOBÜSLE GELDİ

91 yaşındaki emekli denizaltı astsubay gazi Hüseyin Akış, 60 yıldır, her 4 Nisan’da olduğu gibi bu yılda arkadaşlarının anısına düzenlenecek törenler için Gölcük’te...Denizaltı Filosu Komutanı Tuğamiral Hasan Doğan tarafından gönderilen (altında bu yıl ilk kez not olarak koyulan, “Davetlilerin törenlerinde yanlarında ulusal medya mensupları ile gelmemeleri rica olunur)  Dumlupınar Şehitleri anısına düzenlenecek tören için davet mektubunu alır almaz, hayatını sürdürdüğü Mersin’in Silifke ilçesinden kendi emekli maaşından aldığı otobüs bileti ile  Gölcük’ün yolunu tutmuş her yıl olduğu gibi. 12 saatlik otobüs yolculuğunun ardından, sabah 07.00 sıralarında indiği İzmit otogarında kendisini karşılamaya gelecek olanların gecikmesine bile aldırmamış. İlerleyen yaşına rağmen beklemiş otogarda bir başına, “Nasıl olsa Gazi’lerini unutmazlar. Ben şehit arkadaşlarımı bunca yıl hiç unutmadım. Onlar da beni buralarda unutmazlar” demiş.

ÖMRÜM YETTİĞİNCE ONLARI ANACAĞIM

Dumlupınar denizaltısının seyir astsubayı Hüseyin Akış, “Ömrüm yettiği sürece, şehit arkadaşlarım için düzenlenen törenlere katılacağım. Onları anmayacağım da kimi anacağım” diyor gözleri buğulu.

3 GÜN ÖNCE BABA OLMUŞTU

Ve o kara geceyi anlatıyor, düğüm düğüm olsa da boğazı, “3 gün önce baba olmuştum. Telsizden verdiler müjdeyi tatbikat sırasında. Oğlum olmuştu. Önceden kararlaştırdığımız gibi ismini Mehmet koymuşlardı. Bir arkadaşımız daha vardı eşi hamile olan. Ulvi Erhazar astsubay. 1 gün sonra da onun çocuğu oldu. Eşi sezaryanla doğurmuştu”

Tatbikat dönüşü artık Hüseyin Akış ve Ulvi Erhazar için artık daha bir anlam ifade etmektedir. Baba olan 2 astsubay eşlerine ve çocuklarına sarılmanın hayali yaşarlar.

FACİAYA DOĞRU

Blue sea (Mavi deniz) adlı Nato tatbikatı son bulmuştur. 3 Nisan’ı 4 Nisan a bağlayan 1953 Nisan’ın da Çanakkale boğazına  girdiklerinde saat henüz 24.00 olmuştu. Dumlupınar’ın en genç seyir astsubayı Hüseyin Akış, meslektaşı ağabeyi Hüseyin İnkaya’nın da yanında olmasını ister Çanakkale boğazı girişinde, “Abi nöbeti beraber tutalım. Sabah Gölcük’e girerken senin nöbetini ben alırım. Boğaz girişinde sen de yanımda ol” dedim. Hüseyin abi benimle kaldı. Denizaltı satıhtaydı(su yüzünde) İskelede ve sancakta 2 nöbetçi er. Köprü de komutan Sabri Çelebioğlu, üsteğmenler Kemal Ünver ile Hasan Yumuk, bir de topçu astsubay Şaban Mutlu vardı”

İŞTE O AN

“Boğaza girdiğimizde komutan Sabri Çelebioğlu, “Rotamızı kontrol edin. Bu bölgede batık gemiler var. Dikkat edin. Kerteriz verin” dedi. Üsteğmen Hasan Yumuk, “Gemi rotasında” dedikten sonra kerteriz verdi”

Nara Burnu’na kadar her şey yolundaydı Dumlupınar’da... Saat 02.15 sularında ise Türk denizcilik tarihin en acı kazalarından biri yaşanacaktı.
İşte Hüseyin Akış’ın ağzından o an; “Üsteğmen Hasan Yumuk Sancak 15 derece emrini verdi. Bu karaya doğru yönelmemiz demekti. Aniden Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu devreye girdi. “İskele 20 derece. Komuta bende” dedi. O an bir aksilik olduğunu anladım. Bir an karaya oturacağımızı komutanın da bunu engellediğini düşündüm. Hüseyin İnkaya ile birlikte yukarı doğru çıktık. Bir elimle de kaportayı tutuyordum. O anda şiddetli bir çarpışma oldu. Denizaltının içi bir anda tazikli su ile doldu. Yaklaşık 30 metre dipten su yüzeyine çıktım. Aklımda hep yeni doğan oğlum vardı. Ölmek istemiyordum. Üzerimdeki elbiselerle yüzmek ise büyük bir ızdıraptı. Su yüzeyine çıktığımda bir tarafımda “imdat” çığlıkları atan 3 subayı ve Hüseyin İnkaya’yı gördüm. Diğer tarafta ise gözcü erler vardı. 2 gözcü er, gözlerimin önünde bize çarpan Naboland’ın pervanesine takılarak öldü. Denizdeyken topçu astsubay Şaban Mutlu’nun cenazesi kucağıma geldi. Yaşadığım o anlar 60 yıldır gözlerimin önünden hiç gitmedi”

ÜSTEĞMEN’İN KOMUTU DOĞRUYDU

Hüseyin Akış feci kazanın Hasan Yumuk’un komutu yerine getirilseydi yaşanmayacağını belirterek, “Üsteğmen Hasan Yumuk’un emri yerine getirilseydi, bu kaza olmazdı. En fazla denizaltı karaya otururdu. Çarpışmadan kurtulurduk” diyor.

O GECEYİ HİÇ UNUTMADI

Hüseyin Akış, yıllardır hemen hemen her gece kabuslarında kaza anını yaşadı. Yeni doğan oğlunu düşünerek denizin dibinden kurtulmaya çalıştığı anı, İsveç bandıralı kuru yük gemisi Naboland’ın pervanesine takılıp şehit olan erleri ve denizde hayata tutunma mücadelesi verirken kucağına gelen meslektaşı astsubay Şaban Mutlu’nun cansız bedeni hemen hemen her gece kabuslarında karşısına çıktı. Tatbikata gitmek için hareket etmeye hazırlandıkları sırada, kara ile aralarında sadece bir halat kaldığı sırada koşarak gemiye katılan okuldan yeni mezun 2 genç teğmenin kaderlerine ise hep yaşlı gözlerle andı. 91 yaşındaki Hüseyin Akış’ın hayatta artık tek bir amacı var, ömrü ve sağlığı yettiği sürece şehit arkadaşlarının anısını her yıl yad edebilmek ve bu tip faciaların, kazaların yaşanmaması için gerçekleri anlatabilmek...

TARİHİ AYDINLATAN BELGESEL

Belgesel yapımcısı Savaş Karakaş, Çanakkale’nin derin sularında koynunda şehitleri yatan Dumlupınar’ın sırlarını, son tanıklıkları ve 81 şehidin öyküsünü yıllardır derinliklerden su yüzüne çıkarmak için çalıştı. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın onayı ile Dumlupınar denizaltısının batığına da ilk sivil dalış ve sualtı çekimini o gerçekleştirdi. Dumlupınar faciasının 50’nci yılı olan 2003 yapımı Son Söz: Vatan Sağolsun ise bugüne kadar yapılmış en ciddi çalışma. Savaş Karakaş halen yaşayan son tanıklar, şehit aileleri, yakınları ile irtibatlı. Dumlupınar faciasının 60.  Yıl dönümünü için hazırladığı “Son Tanıklarıyla Dumlupınar” programında da yeni belge ve bilgiler ortaya koyuyor.

VATAN SAĞOLSUN ÖRTÜSÜ İLE GİZLENEN GERÇEKLER

Savaş Karakaş, Dumlupınar faciasını şu sözlerle tanımlıyor; “ Akıntının tetiklediği yanlış kumandanın sebebiyet verdiği bir kaza” Ardından ise hamasi dille perdelenen, Vatan Sağolsun örtüsü ile gizlenen gerçekler”

Peki nasıl ? Karartılan gerçekler ne ? Uydurulan yalanlar hangileri ? Savaş Karakaş tespitlerini şöyle paylaşıyor; “1’nci günden beri gerçekler kamuoyuna anlatılmadı. Kaza nasıl ve neden oldu ? Gemi neden çabuk battı ? Kurtarma çalışmaları neden başarız oldu ? Bunlar hiç sorgulanmadı. Sorgulatılmadı”

HATALI KOMUT BATIRDI

“Üsteğmen Hasan Yumuk Dumlupınar’ın personeli değildi. Tatbikat için görevlendirilmişti. Verdiği sancak komutu doğruydu. Ancak gemi komutanı muhtemeldir ki, kendi denizaltısının personeli olmadığı için Hasan Yumuk’un komutunu iptal etti. Ona güvenmedi. Bir ihtimal karaya oturtmak istemedi.  İskeleye kaçıp Naboland’dan kurtaracağını düşündü. Çanakkale boğazındaki akıntı ise buna imkan tanımayacak kadar güçlüydü. Adeta yağmurdan kaçarken doluya tutuldular”

BÖLMELER AÇIKTI

“Gemide 8 bölme vardı. Boğazdan geçiş sırasında bu bölmelerin kapalı olması gerekirdi. Ancak bölmeler açıktı ve çarpışmadan sonra denizaltı hızla su aldı. Sadece kıç torpido dairesinde bölmeleri kapatabilmişlerdi. Orda da elektrik astsubayı Selami Özben dahil 22 kişi hayattaydı”

ALKOLLÜYDÜLER YALANI

“Kazanın ilk saatlerinden itibaren yalan mekanizması işlemeye başladı. Bu yalanların ilki gün ışımaya başlarken kazazede 5 askerin kurtarılması sonrasında halk arasında oluşan dedikodu ile başlayan yalan rüzgarıydı. Kurtarılan 5 asker saatlerce buz gibi soğuk suyun içinde kalmıştı. 10 numaralı gümrük motoruna alınan soğuktan titreyen kazazedelerin birkaçına ısınmaları için alkol verildi. Karaya çıktıklarında bunlar denizde yuttukları suyun ve motorinin etkisiyle kusunca gemi personelinin alkollü olduğu ve kazanın bu nedenle olduğu yalanı dolaşmaya başladı. Halbuki gerçek bu değildi. Deniz Kuvvetleri de bu yalanı bertaraf edebilmek için başka yalanlara başvurdu. Büyük bir hamasi dil kullanılmaya başlandı. Kıç torpido dairesinde hayata tutunmaya çalışan 22 askerin son sözlerinin Vatan sağolsun olduğu kamuoyuna anlatıldı. Halbuki kurtarma çalışmaları sırasında şamadıra teli kopmuş. Denizaltıdakilerle irtibat kopmuştu”

BUNLAR KOMUNİST

“Yıllarca Vatan sağolsun örtüsü ile gerçekler gizlendi. Hatta kazadan sonra yapılan yargılamalar sırasında Nabboland’ın İsveç bandıralı olmasından dolayı, “Bunlar koministtir. Göz göre göre denizaltımızı biçtiler gibi yorumlar, savunmalar bile oldu. Nabboland’ın kaptanı 6 ay tutuklu kaldı. Gerçek uzun süre gizlendi”

HAYATA BAĞLANDIKLARI TEL KOPTU

“Kurtaran gemisi 10 saat 25 dakika sonra kaza yerine ulaşmıştı. Ancak Kurtaran gemisinin kurtarma çalışmalarına başlaması ancak 25’nci saatte sağlanabildi. Kurtaran gemisi kaza yerine ulaştığı ilk dakikalarda kazazedeler ulaşmak yerine olay yerine gelen bürokrat ve üst rütbeli subayları taşıma görevi yaptı. Şamadıradaki bağlantı teli ise ilk manevra sırasında yanlışlıkla kopartıldı. Bu telin kopması aşağıdaki denizcileri hayata bağlayan pamuk ipliğinin de kopması demekti.”

EN BAŞARILI DALGIÇ YOK

“Kurtarma çalışmalarında o gün bir talihsizlik daha vardı. O yıllarda Türk Deniz Kuvvetleri’nin kurtarma ekibinde yer alan en başarılı kurtarma dalgıcı Vedat Dora Kurtaran gemisinde yoktu. Disiplin cezası almıştı. Kızaktaydı. Olay yerine gelen ABD’liler bile Vedat Dora’yı sordular. Böylesine başarılı bir dalgıç nasıl kurtarma alanında olmazdı ? “

ÇOCUĞUNU GÖRMEK İÇİN DENİZALTIDAN ÇIKTI

“Dumlupınar Denizaltısı’nın içinden sadce bir denizci çıkıp kurtulmayı denedi. Yüzeyde cesedi bulundu. O da kazadan 2 gün önce çocuğu Hüseyin Akış ile birlikte çocuğu olan astsubay Ulvi Erhezar’dı. Ulvi Erhezar yeni doğan bebeğini bir umutla görebilmek için denizaltıdan çıktı. 90 metreden su yüzüne çıkmaya çalıştı. Ancak ciğerleri parçalandı ve şehit oldu. “           

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!