Köylüler dinlediler ama göremediler

Güncelleme Tarihi:

Köylüler dinlediler ama göremediler
Oluşturulma Tarihi: Eylül 08, 2002 00:18

4 Eylül'deki Sivrialan konseri Fazıl Say'ın bir hayalinin gerçekleşmesiydi: 3-4 yaşlarında, evlerinde klasik müzik albümlerinin yanında dinlenen tek plak Aşık Veysel'inkiydi. Ünlü bir solist ve besteci olduğunda bile üzerindeki Veysel etkisi sürüyordu. Aşık Veysel'in şiirinden yola çıkarak yaptığı Kara Toprak bestesini bütün dünyaya dinletti ve bu, en çok beğenilen eserlerinden biri oldu.

Uzun yıllar hayalini kurduğu bu büyük ustanın Şarkışla'ya bağlı Sivrialan köyündeki mezarını ancak geçen hafta ziyaret edebildi. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi'nin Sivas Kongresi'nin 83. yıl kutlamalarına konser vermek üzere davet edildi ve konser öncesinde bu ziyareti gerçekleştirdi.

Sivrialan'a bakan bir tepenin üzerinde, sadece Aşık Veysel ve eşinin mezarlarının bulunduğu bir anıt park düzenlenmiş. Köylüler tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı Fazıl Say. Önce mezara Kayseri'den alınan çiçekler konuldu.

KÖYLÜLER ORTAYI BOŞ BIRAKTI

Konser alanı olarak da mezarın hemen önünde bulunan boş alan düşünülmüştü. Konser için bulunan duvar piyanosu meydanın bir ucunda kurulan çadırın altına konmuştu. Aslında Fazıl Say'ın konseri için yeni alınan iki Petroff marka kuyruklu piyanolardan biri getirilmek istenmişti, ama Say piyanoya zarar geleceği için karşı çıkmıştı buna.

Köylüler ünlü sanatçıyı görebilecekleri şekilde ortayı boş bırakarak halka halinde oturmuşlardı piyanonun başına. Belki de hayatlarında ilk defa çok sevdikleri Aşık Veysel'in notalarını piyanodan dinleyeceklerdi.

Fazıl Say piyanosunun başına geçerek Aşık Veysel'in kendisi için ne kadar önemli bir usta olduğunu anlatarak başladı mini konserine. Ancak piyanonun başı tam bir mahşer yeri gibiydi. Protokol ve olayı izleyen gazeteciler piyanonun başını hıncahınç doldurmuştu. Köylülere ulaşan ise sadece piyanonun zayıf melodileriydi. Mini konser bitene kadar bu durum devam etti. Köylüler kulaklarında kalan belli belirsiz notalarla Aşık Veysel'in mezarını ziyaret edip Fazıl Say ile fotoğraf çektirmekle yetinmek zorunda kaldılar.

Fazıl Say cephesinde de benzer bir durum söz konusuydu. Her hayal gibi bu da mükemmel olarak gerçekleşememişti. Bu programda memnun kalsa da, ‘‘orada daha fazla vakit geçirip daha uzun bir konser vermek, notalarımın Aşık Veysel'in mezarına kadar süzülmesini isterdim’’ diyordu sonradan duygularını dile getirirken. İçinde bir yarım kalmışlık duygusu, ileride bir kez daha Sivrialan'ı ziyaret etmek isteğiyle Sivas'a doğru yola çıktı. Sivas Devlet Tiyatrosu'nun salonunda akşam verdiği konser ve oradaki izleyicinin samimiyeti, pozitif enerjisi Sivrialan'daki yarım kalmışlığı tamamladı neyse ki...
ZÜHRE BAŞER (Aşık Veysel'in kızı)

Sağolsun benzetmiş


Piyanoda onu dinlemek güzeldi. Sağolsun benzetmiş de. Hele hele Uzun İnce Bir Yoldayım daha çok benzemiş. Ben o parçayı daha çok sevdim. Buraya gelen, onu hatırlayan herkese teşekkür ediyorum. Kaymakam çay yapın demiş, ben de şimdi eve misafirlere çay yapmaya gidiyorum.

PİYANONUN ALTINA KADAR ADAM DOLUYDU

Köydeki zaman üç dört saat değil de bir güne yayılabilseydi keşke. Köylülerle, ailesiyle daha uzun zaman geçirmek isterdim. Üstün körü bir ziyaret yerine bütün gün orada geçirilip akşama da konser verilebilseydi. O zaman daha gönlümüz ferah ayrılırdık. Sonuçta yapılan güzel bir şeydi. Ama bir daha gideceğim gibi bir his var içimde. Ama orada, işte birisi kolumdan çekip piyanonun başına oturttu, piyanonun altına kadar insan dolu. Bu biraz sıktı beni. Gözümü kapadım ve güzel çaldım ama gönül isterdi ki daha uzunu ve daha derini olsun. Köylüler de belki onu tercih ederdi.

BU DİNLEYİCİ İSTANBUL'DA YOK

Oradaki insanların konseri dikkatle dinlemesi, konsantre olması, beni içlerine alışı konseri çok etkileyici kıldı. İstanbul'da veya herhangi bir yerde böyle bir seyirci yok. Müzik yapmak gönlünü açma meselesi. Çok temiz bir enerji vardı oranın insanlarında. Keşke İstanbul'da, New York'ta da bu hissiyatla konsere çıkılabilse. Yani o stresten uzak olarak çalınabilse. Yalın bir konser. 600-700 kişilik bir salon ve bir o kadar insan da dışarıda kalmış. Demek ki bu potansiyel büyük. Sivas gibi benim Türkiye'de gitmem gereken 20-25 yerin daha olduğunu biliyorum. Bu bir görev aslında ve ben bu görevi yerine getireceğim.

MADIMAK ONLARIN YARASI

Madımak olayında çok yakın aile dostlarımızı kaybettik. Metin Altıok başta olmak üzere. Bu, iyi Sivaslıların gerçekten bir yarasıdır. Bence Sivas'taki kötü ve küçük bir azınlığın yaptığı bir şeyi bütün Sivas'a mal etmek yaralarına basmak olur. Sivas deyince bence akla Aşık Veysel gelmeli. Biraz imaj problemleri var bu konuda. Onları bu konuda anlamak ve yardımcı olmak lazım.

SİVRİALAN'I TEKSAS'A TERCİH EDERİM

Londra, Salzburg gibi en klas festivallerin hepsinde varım. Şöyle bir de gerçek var. Sezen Aksu, Barış Manço, Tokyo'ya gidince beş yıl konuşuluyor. Ben Tokyo'da en fazla satan piyanistlerden biriyim. Vatan millet Sakarya yapmak istemiyorum. Türk sanatçılarla ortak çalışmalarım olacak. Benim istediğim Türkiye'nin kültürel hayatına da daha bir canlılık getirmek ve katkıda bulunmak. Şöyle de bir gerçeği söyleyeyim: Amerika'daki kariyer New York odaklıdır. New York'ta yapabilen bir adam diğer şehirlerde de yapar. Colarado, Teksas, Arizona gibi yerlerde çalabilirsiniz orada yaşarken. Sen beni kendi yerine koy. Sivrialan'a, Sivas'a gitmek mi gerekli, Teksas'a mı? Tamamen bu kıstas üzerine duruyorum. New York'taki konserlerim zaten devam ediyor.

İSTANBUL'A YERLEŞMEM KARİYERİMİ GERİLETMEZ

Kariyer başlangıcında tabii İstanbul gibi bir yerden dünyaya çıkış olamaz. Yani New York'tan çıkış yaptım. Yedi yıl boyunca da bunun mücadelesini verdim. Şimdi artık oturmuş bir şey var. Yılda 80-90 konser veriyorum. Ben şu an Tibet'te, Antartika'da da yaşasam aynısı olur. New York'ta yaşamam artık gerekmiyor. İstanbul'da yaşamam Avrupa'ya yakınlığı dolayısıyla bana zaman avantajı verdi. Avrupa'da daha çok çalmak istiyorum. Amerika'yı azalttım, 20 konser vardı, onu beşe indirdim. Türkiye'deki iki üç olan konser sayısını da 15'e çıkardım. Bu benim için daha iyi.

POLİTİKA BENİM İŞİM DEĞİL

İstemihan Talay beni aradı ve biz YTP'yi kuruyoruz, Kemal Derviş ile İsmail Cem de var aramızda diye. Partiyi kurduklarının birinci günüydü bu. Seni de kurucu üye yapmak istiyoruz dedi. Ben de bir gün düşüneyim dedim. Daha ben düşünmeden ertesi gün gazetede haberi gördüm. Hemen kendisini aradım ve politikaya girmeyeceğim, kurucu üye olmam ama size manevi destek veririm dedim. Çok güvendiğim, sevdiğim ve iddialı bir parti bile olsa politikaya girmem. Politika benim işim değil. Prensip olarak kesinlikle bu böyle.

PANCARI BIRAKIP GELEN KÖYLÜLER ONU GÖREMEDİ

Sivrialan ve civardan gelen köylüler piyanonun zayıf melodileriyle yetinmek zorunda kaldı. Oysa nasıl da heveslenmişlerdi. Mesela Aşık Veysel hastası Mustafa Güneş (en solda beyaz saçlı), Niksar'dan kalkıp gelmişti: ‘‘Piyanoda da sevdim onun parçalarının çalınmasını. Hanımımı, ablamı, gelinimi, yeğenlerimi alıp geldim Tokat'ın Niksar ilçesinden. Radyodan duydum böyle bir konser olduğunu. 7-8 kişi tarlada pancar suluyorduk. İşleri bıraktım ve ailemi toparlayıp geldim hemen’’ diyordu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!