Güncelleme Tarihi:
PKK'nın yerine oynayan Hizbullah örgütü Silvan-Yolaç'ta mezarlık üzerinden propaganda yapıyor
Sembolik mezarlık
Silvan-Yolaç’ta, Hizbullah, terk edilmiş köyün mezarlığını, çoğunluğu içi boş, isimsiz mezarlarla sembolik ‘Şehitgáh’’ haline getirdi. Ramazan ve Kurban Bayramları’nda topluca ziyaret edip devlete gözdağı vermeye çalışıyorlar.
Kuruluşundaki Marksist-Leninist çizgiden uzaklaştığı izlenimini vererek son yıllarda islamcı bir söylemi seslendirmeye başlayan PKK; sahneyi terk etmeye hazırlandığı şu dönemde sanki elindeki terör bayrağını bir yerlere teslim etmeye hazırlanıyor gibi...
Öcalan'ın, İmralı'da yargı önünde 15 yıllık kanlı bir sürecin hesabını verdiği, PKK'nın alan egemenliği ve eylem gücünü yitirerek çökme noktasına geldiği şu günlerde nedense Hizbullah adını sıkça duyar olduk.
Hizbullah gün geliyor, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nün 2 bin 500 polisin katılımı ile gerçekleştirdiği bir operasyon nedeniyle gazete sayfalarına yerleşiyor. Gün geliyor, televizyon ekranlarından gizli dehlizler, hücrelerden oluşan ürkütücü görüntülerle odalarımıza giriyor. Kimi zaman ortaya çıkarılan sığınaklarda Hizbullahça kaçırılan insanlara ait iskeletler bulunuyor, kimi zaman ise Malatya'daki türban eylemlerinde Hizbullah parmağından söz ediliyor.
HİZBULLAH-PKK
Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü'nün 1998 Mart ayında basına da açıklanan raporunda ‘‘Hizbullah bir zamanlar islam'ın düşmanı olarak hedef gösterdiği PKK'ya yönelik saldırılarını kesmiştir. Çünkü Hizbullah örgütü, bölücü PKK ile Türkiye'yi yıkmak hedefinde birleşmiştir.’’ deniliyor. Emniyet Genel Müdürlüğü'nce hazırlanan ‘‘Hizbullah Örgütleri, İlim-Menzil’’ adlı araştırmada, Urfa Emniyeti'nin görüşleri doğrulanarak Hizbullah'ın amacının altı daha da kalın çizgilerle çiziliyor. ‘‘Hizbullah, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti'ni düşman olarak görmekte ve asıl olarak PKK'yı değil, Türkiye Cumhuriyeti'ni hedef almaktadır.’’
Diyarbakır Valisi Nafiz Kayalı, yaptığımız söyleşide, Hizbullah'la ilgili görüşlerini açıklarken ‘‘Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilkelerine, Güneydoğu'da iki uçtan ciddi tehdit gelir, Türkiye'nin üniter yapısını bozmaya yönelik bu tehditlerden birincisi PKK; diğeri PKK terör örgütünün marjinal hale gelmesi ile yerine ikame edilmesine çalışılan Hizbullah'tır’’ diyor.
CAMİLERDE SİLİNDİLER
Diyarbakır Valisi Nafiz Kayalı, bu esrarlı örgüt hakkında ayrıntılı bilgi veriyor: ‘‘Hizbullah, dini motifleri ön plana çıkararak kandırılmaya yatkın bir kesim üzerinde çalışıyor. Tebliğ ve cemaatleşme için camileri kullanıyorlardı. 1994-96 yılları arasında, yatsı namazından sonra düzenledikleri toplantılar için camilerin anahtarlarını kendilerine teslim etmeyen imamın Diyarbakır'da, Hizbullahçılarca öldürüldüğü ortaya çıkarıldı.
‘‘Şu anda hiçbir camide Hizbullah'ın etkinliği yok. O yıllarda yalnızca il merkezinde 60-70 caminin Hizbullah tarafından eğitim yeri olarak kullanıldığı saptandı. 1980-1998 yılları Hizbullah'ın, taraftar toplama, kitlelere yayılma, yani tebliğ dönemiydi. 1998'de cemaatleşmeye, 'bölgesel örgütlenmeye' geçtiler.
‘‘Bundan sonra sıra askeri örgütlenmeye ve başarabilselerdi cihada gelecekti. Ancak yapılan yoğun baskılar nedeniyle askeri malzeme toparlayamadılar ve 1999'daki operasyonlarla örgütün omurgası çökertildi. 14 Mart 99'daki operasyonda örgütün Mardin'deki ana karargáhına ulaştık. Burada 6 bilgisayar ve çok sayıda disket ele geçirildi. Disketlerin Ankara'da çözümünden 20.000 sayfalık bir bilgi arşivi oluştu. Bu bilgilere dayalı olarak Diyarbakır, Şırnak, Mardin, Şanlıurfa, Elazığ, Batman'da seri operasyonlar yapıldı. 7 gizli sığınak ve buralarda uzun namlulu silah, el bombaları, tabancalar ve çok sayıda mermi ile şarjör ele geçirildi. İki de iskelet bulundu sığınaklarda. Mardin Kızıltepe ve Batman'da, kriminal incelemeler devam ediyor.’’
Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan da Hizbullah'la ilgili olarak, son bir yıl içinde bölgelerinde 636 kişinin gözaltına alındığını, bunlardan 119'unun tutuklandığını ve yalnızca Diyarbakır'da 50'ye yakın faili meçhulün aydınlatıldığını söyleyerek ekliyor, ‘‘Bu olayın üzerine gidebilmek cesaretini göstermek çok önemli, biz bunu yaptık.’’
YOLAÇ MEZARLIĞI
Hizbullah'ın Diyarbakır, Silvan-Yolaç, Çınar-Bulutçeker köyünde ‘‘şehitlik’’ olarak adlandırdıkları mezarlıklar var. Buraları görmenin yararlı olacağını düşünüyoruz.
Diyarbakır'dan Silvan'a, göz alabildiğine uzanan ekin tarlalarının yeşilini ikiye bölen 80 km.'lik asfalt bir yolla ulaşılıyor. Trafik zaman zaman yine kesiliyor. Ancak bu kez sorumlu PKK değil. Aracınızın içindeki sıkıntılı bekleyişin nedeni, sütle dolu memelerini gururla iki yana sallayarak otlaklarından ağıllarına dönen inek ve manda sürüleri.
1992'den bu yana adı Hizbullah'la birlikte anılan Yolaç köyüne, Silvan'dan 4 km.'lik toprak bir yolla ulaşılıyor. PKK'nın 26 Haziran 1992'de cami baskınından sonra Yolaçlılar zaman içinde köylerini terk etmişler. Çoğu yıkılmış kerpiç evlerin arasında ayakta kalabilen üç-beş binada yalnızca gönüllü köy korucuları yaşıyor.
KOVBOY FİLMİ GİBİ
Yolaç, sıcaktan uyuşmuş köpeklerin, çevrelerinde dolaşarak keyiflerini bozan hindi ve tavuklara öfkelendikleri, altın bittiğinde terk edilen kovboy filmi kasabalarını andırıyor.
Bu görüntü, Ramazan Bayramı'nda binlerce kişinin güvenlik güçleriyle çatışmayı göze alarak niçin Yolaç köyüne girmek istediklerine ilişkin en küçük ipucu bile vermiyor. Oysa bu ipucunun yattığı yer, Yolaç'ın girişinde köye egemen bir tepedeki mezarlık ya da Hizbullah'ın deyimi ile ‘‘şehitgáh’’ ve ünlü hücreleriyle Yolaç Camii...
Yolaç mezarlığının tam karşısındaki tepede, ulu bir meşe ağacının altında, ot bürümüş, taşı bile olmayan tek bir mezar daha var. Şehit Yüzbaşı Hüseyin'in mezarı. İnekler üzerine çıkamasın diye kenarları taşla çevrelenerek yükseltilmiş. Kim olduğunu soruyoruz Yüzbaşı Hüseyin'in.
KEŞFİ KUBUR
Korucubaşının babası otomobil farı kalınlığındaki gözlük camlarının arkasından bakarak bozuk Türkçesiyle yanıtlıyor: ‘‘Eskilerde (Keşfi kubur) denilen kişiler varmış gelir, burayı açın, cenaze var derler ve açılan yerde gerçekten de cenaze bulunurmuş. Bir keşfi kuburun göstermesi üzerine açılan bu yerde de boynundaki künyede Yüzbaşı Hüseyin yazdığı söylenen bir cenaze bulunmuş anımsanması güç yıllar önce. Herhal büyük savaşta (I. Dünya Savaşı) ya da isyanda (Şeyh Sait İsyanı) şehit düşmüş ve oracıkta gömülüvermiştir diye, 'Şehit Yüzbaşı Hüseyin'in mezarı' demişler.’’
Şimdi ise Yolaç köyünün kalıntıları üzerinde iki yanda yükselen tepenin birinde Şehit Yüzbaşı Hüseyin, diğerinde Hizbullah'ın yakıştırması ile Şehit İmam Hüseyin Çetinkaya birbirlerini seyrediyorlar.
YER ALTI HÜCRELERİ
Ayrı dünyalara ait iki Hüseyin'in tuttuğu iki tepenin arasından geçilerek ulaşılan Yolaç, 1980'li yılların sonlarında Hizbullahçılar'ın önemli üslerinden birisidir. Yolaç Camii ise altında, yakınındaki bir ahırdan girilerek uzunca bir tünelle ulaşılan hücreleriyle bir eğitim ve işkence merkezidir. Bir metreye bir buçuk metre, yetişkin bir insanın başını eğmeden ayakta durması olanaksız, aydınlatması ve havalandırması olmayan bu hücreler çift amaçlı kullanılmaktadır. Hizbullah'a yeni katılanların dış alemden soyutlanarak ıslah olmaları ve Hizbullahça kaçırılanların fidyeleri ödenene ya da cezalarını çekene değin hapsedilmeleri için...
TÜRK HİZBULLAHI
İran çıkışlı Hizbullah'ın isim babası ve teorisyeni İranlı Muhammed Gaffari. Hizb ve Allah sözcüklerinin bileşimi olan Hizbullah, ‘‘Allah'ın Askerleri’’ anlamında. Şah döneminde hapisteyken öldürülen Gaffari'nin tanımına göre, ‘‘Hizbullah bir halk hareketi, cihad yolunda ilerleyenlerin gönül birliğidir. Ve Hizbullah ruh gibidir, her yerdedir ve hiçbir yerde değildir.’’
Hizbullah, 1979'da İslam devriminden sonra, yarı resmi bir İran örgütüne dönüşür. 1982'de İmam Humeyni, binlerce sivil devrim muhafızını Lübnan'a, Baalbek ve ünlü Bekaa vadisine gönderir. Buradaki Şii Emel (Amal) militanları, devrim muhafızlarınca eğitilir ve Emel örgütü Hizbullah'a dönüşerek başına Emel'in Bekaa sorumlusu Şeyh Muhammed Hüseyin Fadlallah geçer. Fikri başkenti halen Tahran olan Hizbullah, askeri karargáhını Beyrut'ta kurar ve gereğinde silah kullanarak ‘‘sınırsız ve sınıfsız bir İslam devleti kurmayı’’ amaç edinir.
Hizbullah, 1980'li yıllarda Türkiye'de de ortaya çıkar. Diyarbakır ve Batman'da dini kitaplar satan Vahdet, İlim ve Menzil kitapevleri, Türk Hizbullah'ının çekirdeğini oluştururlar. Bu kitapevleri çevresinde kümeleşen gruplar, zaman içinde Vahdetçiler, İlimciler, Menzilciler olarak anılmaya başlanırlar.
Vahdet grubu bir süre sonra İlimciler'le birleşir. İlim kanadının Hizbullah felsefesindeki tebliğ ve cemaatleşme (taraftar toplama ve örgütlenme) aşamalarının bittiği ve cihada sıra geldiği görüşüne Menzilciler katılmayınca, bu iki grup arasında 40 kişinin ölümüyle sonuçlanan silahlı çatışmalar yaşanır. Savaşı yitiren Menzilciler yöreyi terk ederek İstanbul, Kocaeli, Yalova, Mersin'e göçerler ve bölgeyi İlimciler'in egemenliğine bırakırlar.
Hizbullahçılar ve PKK, birisi etnik ayırıma, diğeri şeriat esasına dayalı devlet kurma peşinde koşan bu iki örgütün yolları bir süre sonra kesişir. Hizbullah'la PKK arasında, her iki taraftan yaklaşık 500 kişinin öldüğü çatışmalar yaşanır.
Bu, Türkiye'yi bölmek isteyen iki terör örgütünün, Türk topraklarındaki birbirlerine üstünlük kurma savaşıdır. Ve tüm dikkatlerin PKK'ya odaklandığı bir dönemde Hizbullah, üstelik PKK ile çatışan bir güç olmanın avantajını da arkasına alarak serpilir, büyür ve şeriat esaslarına dayalı bir devlet kurma amacını gizlemeden sahnedeki yerini alır.