Sefa KAPLAN
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 29, 2001 01:45
Geçtiğimiz yıl Kitap Fuarı'nda okurla buluşan Umberto Eco'nun ‘‘Açık Yapıt’’ı, bir çeviri rezaleti olarak edebiyat tarihindeki yerini alacaktı ki, gelen eleştiriler üzerine Can Yayınları kitabı piyasadan çekti.
Yeniden tercüme edilen kitap, sadece okunur ve anlaşılır bir hale geldiği için değil, okura saygının somut örneği olduğu için de önemli...
NTVMSNBC'nin internet sitesinde yer alan M. Salih Polat imzalı eleştiri, yenilir yutulur gibi değildi. Kitaptan yaptığı alıntıları alt alta sıralayan M. Salih Polat şöyle diyordu: ‘‘Alıntıları uzatarak canınızı da, canımızı da daha fazla sıkmanın anlamı yok. Çünkü, giderek kitabın tamamını alıntılamak gerekebilir. Üstelik bunlar yeni Türkçe öğrenmeye başlayan bir Fransız'ın kalem alıştırmaları filan da değil. Bu satırlar, Yeni Binyıl (o zamanlar böyle bir gazete vardı!) yazarının 'eksiksiz bir çeviriyle' Türkçe'ye kazandırıldığını söylediği kitaptan alındı. İtalyanca bildiği anlaşılan çevirmen, Türkçe bilgisinden ve üstüne üstlük editör denetiminden mahrum kalınca, ortaya böylesine ucube metinler çıkıyor, çıkabiliyor. Tam da burada yıllar öncesine gitmekte küçük bir yarar var. Dikkatli okur, yıllar önce, Tahsin Yücel'in çevirilerinden bıkan küçük bir azınlığın, ‘Michel Foucault'yu ve Roland Barthes'ı Tahsin Yücel'in elinden kurtarma' kampanyası düzenlemeye teşebbüs ettiğini hatırlayacaktır. Öyle anlaşılıyor ki, benzer bir kampanyayı da Eco Amca için düzenlemek gerekecek. Muhtemelen, Tahsin Yücel bile yürekten destek olacaktır böyle bir kampanyaya..’’ Bu yazının yayımlanmasından sonra kitabı basan Can Yayınevi bir sorumluluk örneği sergilemişti. Kitabın dağıtımını durdurmakla yetinmemiş, piyasadaki nüshaları da toplatmıştı. Yayınevi’nin Yayın Yönetmeni İlknur Özdemir de, kitaba yönelik eleştirilere hak verdiklerini duyurmuştu. Bir şey daha söylüyordu Özdemir: Ya kitabın redaksiyonu yeniden yapılacaktı ya da bir başka çeviriyle çıkacaklardı okurun karşısına. Ve geçtiğimiz günlerde Umberto Eco'nun 'Açık Yapıt'ı yeniden piyasaya çıktı. Kitabın kapağında ‘‘Yeni Çeviri’’ ibaresi yer alıyordu ve bu kez kitabı çeviren Pınar Savaş'tı. Üstelik, artık okunup anlaşılabilir bir metin vardı karşımızda. Okuyun ve kendiniz görün aradaki farkı...
Can Yayınları Yönetmeni İlknur Özdemir
Okura ve yazara saygıdan kitabı toplattık
'Açık Yapıt' geçtiğimiz yıl Tüyap İstanbul Kitap Fuarı'na yetişecek biçimde hazırlanmıştı. Bu kitap daha önce Kabalcı Yayınları arasında çıkmıştı, ama sanırım hem İtalyanca'dan çevrilmemişti, hem de eksik bölümleri vardı. 'Açık Yapıt' zor bir metindir, biz de Eco'dan daha önce de çeviri yapmış olan deneyimli çevirmen Kemal Atakay'ın çevirmesini düşünmüştük, ancak kendisinin üniversitede öğretim görevlisi olması ve bu işe zaman ayıramaması sonucu yeni bir çevirmen aradık.
Nilüfer Dalay, İtalyanca'yı iyi bilen ve Eco'nun yapıtlarını da takip eden bir adaydı. Titiz ve dikkatli çalıştığını görmüştük. Ne var ki çeviriye başladıktan bir süre sonra çalışma hayatına geri döndü, çok yoğun ve yorucu bir görevle hem de. Sürekli iş gezilerine çıkıyordu. Çeviriyi tamamlamak istedi ve ancak uzun sürede bitirebildi. Sanırım bu çeviriye gerekli zamanı ayıramadı ve gereken titizliği gösteremedi. Biz de Kitap Fuarı'na yetişmesi için kitabı kısa bir redaksiyondan geçirerek yayınladık.
Kitap için olumlu eleştiriler de geldi, ama yargılarına güvendiğimiz birkaç kişiden de olumsuz eleştiri alınca kitabın dağıtımını durdurduk. Yeniden çevirmenin ve çevirinin bir elden çıkmasının daha sağlıklı olacağına karar verdik.
Güvendiğimiz bir arkadaşımıza bu görevi verdik. Şunu da eklemeliyim ki, daha önce başka yayınevleri de bu gibi durumlarda yayınlanmış kitaplarının dağıtımını durdurdular ve toplattılar. Biz bunu okura ve yazara saygımızdan dolayı yaptık.
Açık Yapıt'ı yeniden çeviren Pınar Savaş
Günahı da sevabı da bana ait
Pınar Savaş'ın önceki çevirileri arasında Tünel (Ernesto Sabato), Ufkun Öte Yanı (Javier Marias), Hüzünlü Kadınlar Sığınağı (Marcela Serrano) sayılabilir. Nilüfer Uğur Dalay'ın altından kalkamadığı ‘‘Açık Yapıt’’ın yeni çevirisinin altında onun ismi var. Savaş, Umberto Eco çevirmenin güçlüklerini anlattı.
Piyasadan toplatılmış bir kitabı yeniden çevirme önerisini nasıl karşıladınız?
- Zaten haftada iki gün Can Yayınları'nda editör olarak çalışıyorum. Kitabı piyasadan çekince düzeltmek istedik, ancak yeniden çevrilmesinin daha doğru olacağını anladık. Açık Yapıt'ı İngilizce ve İtalyanca metinleri kullanarak yeniden çevirdim. Eco çevirmek haddime mi düşmüş dediğim olmadı değil, ama iyi bir çalışma ve güzel bir Türkçe'yle altından kalkılabileceğini gördüm.
Eski çeviriyle ilgili eleştiriler gözünüzü korkuttu mu?
-Elbette korkuttu, ancak eleştirilere katılıyordum. Burada zorluk işin içinde başka birinin çalışmasının da olması. Ben kitabı çevirirken önceki çeviriyi hiç kullanmadım, bu çevirinin günahı da, sevabı da bana ait.
Umberto Eco çevirmenin temel zorlukları nelerdi?
- Kitabı çevirebilmek için çok geniş bir kültürel yelpazeden bakmak gerekiyordu. Çünkü termodinamikten kuantum fiziğine, Zen Budizm’inden elektronik müziğe, modern resimden yabancılaşma kuramına kadar pek çok konuda söz söylüyor ve pek çok kaynağa gönderme yapıyor. Kavramların yerlerine oturmasına çok dikkat etmek, yeri geldiğinde ek okumalar yapmak gerekiyordu. Ben kimya mühendisiyim, termodinamik, fizik ve matematik yaşamımda en çok bu kitabı çevirirken işime yaradı!
Genel olarak çeviri sorunları dersek, ne cevap verirsiniz?
- Bir arkadaşımın güzel bir benzetmesi var: Yazarın kendi dilinde yaptığı sarayı bozuyoruz biz. Türkçe'de ortaya çıkardığımız şey bir saray da olabilir, bir gecekondu da. Gecekondu olmamalı. Türkçe'nin kavram açısından yoksul bir dil olmasının zorlukları da var. Bunu en iyi çocuk kitabı çevirirken anladığımı söylesem şaşırırsınız belki de.
NEYDİ NE OLDU
Böyleydi
Böylelikle, bir yazarda simge kullanma ereğinin ve belirsizlik ya da ikirciklilik eğiliminin olup olmadığının saptanmasının zor olduğu durumlarda bile, kimi poetika eleştirileri bugün, çağdaş edebiyatın bütününün, etkin sembolcü araçlarla donatıldığını görme konusunda görev yüklenmiş olunmaktadır.
(Nilüfer Uğur Dalay, s. 71)
Böyle oldu
Bir yazarın simge kullanmaktaki amacının, simgeci yönelimleri mi yoksa yapıtına belirlenimsizlik ya da çokanlamlılık katmak mı olduğunu anlamak zordur; bu nedenle kimi eleştiri okulları çağdaş yazını simgelerle yapılanmış gibi görme eğilimindedirler.
(Pınar Savaş, s. 17)
Böyleydi
‘‘Televizyon olayı ve de onun ortaya koyduğu etkili yapılar karşısında, televizyon aracılığıyla ortaya konulan yaratı deneyinin estetik düşüncesine yapabileceği katkıyı, gerek daha önceden kararlılığı ve bağımsızlığı kesinleşmiş durumların yeniden onaylanması açısından, gerekse kimi kuramsal tanımların boyutlarının yeniden belirlenmesi ve genişletilmesi yönündeki dürtüler açısından -önceden belirlenmiş kategorilere indirgenemez bir olgu karşısında geliştirilen- incelemek ilginç olacaktır.
(Nilüfer Uğur Dalay, s. 197)
Böyle oldu
Bu denemede, ilk olarak televizyonu ve yarattığı yapıların estetik düşüncesine yaptığı katkıları incelemek istiyorum. Bunu yaparken bazı duruşları yeniden onaylamak ya da görüngü olarak var olan kategorilerin hiçbirine uymayan bazı kuramsal tanımları genişletmek gerekebilir.
(Pınar Savaş, s. 139-140)
İKİ ÖRNEK DAHA
Ayrıntı Yayınları 1991'de Pierre Clastres'ın ‘‘Devlete Karşı Toplum’’ adlı kitabını yayımlamıştı. Ancak çevirinin kötülüğü karşısında, kitabı piyasadan toplattı ve Mehmet Sert'e yeniden çevirterek yayımladı. Verdiği ilanlarla da okurların elinde olan eski çevirilerin yenileriyle değiştirilmesini sağladı. 1997'de ise İnkılap Yayınevi, Patricia Cornwell'in ‘‘Beden Çiftliği’’ adlı kitabını, kötü çevrildiği için yeniden bu kez Mehmet Harmancı’ya çevirtti ve yayınladı.