Güncelleme Tarihi:
Sizden çalınan bir eşyayı, hırsızların elinde görüp de itiraz edemediğiniz oldu mu? Ya hırsızlığın aleni yapıldığına tanık olup da çaresiz kaldığınız?
Günler, geceler boyu emek harcadığınız bir kitaba sahip çıkamamanın ne demek olduğunu bilir misiniz? Ben bu ıstırabı biliyorum; çaresizliği içimde hissediyorum. Biliyorum ki, İstanbul'da, Ankara'da ve Anadolu'da birçok kentte ‘Maskeli Leydi’nin ‘korsanlar’ tarafından çoğaltılan baskıları serbestçe satılıyor ve de ben seyretmek zorunda kalıyorum. Tıpkı, yazdıkları kitaplar ‘korsan tezgahları’na düşen öbür yazarlar gibi...
‘Maskeli Leydi-Tekmili Birden Tansu Çiller’ adlı kitabım piyasaya çıkalı bir ay olmuştu; İstanbul'da, Kadıköy'de yürüyordum. Kitap sergisi dikkatimi çekti; yerdeki kitaplara bakarken bir de ne göreyim! Maskeli Leydi de orada. Soluk, fotokopi gibi bir yolla çoğaltılmış kapak ve kötü bir baskı. Kendime gelmeye çalışırken, satıcı genç seslendi:
- Abi, yarı fiyatına satıyoruz, çok ucuz...
Kendi kitabımı, bana satmaya çalışıyordu! Hem de gülümseyerek, kıvanç duyulacak bir şey yapıyor edasıyla...
- Bunlar korsan değil mi?
Hiç mi hiç reddetme gereği duymadı. ‘‘Evet’’ dedi, olabildiğince doğal bir ifadeyle...
- Hepsi korsan baskı. Temiz baskıdır abi bunlar...
- Neden hırsızlık malı demiyorsun? Düpedüz başkalarının kitaplarını çalıp satıyorsunuz.
İtirazıma aldırmadı, ‘‘Hırsızlık değil abi korsan’’ diye tutturmuştu. ‘Korsan’lık kabulüydü, ama ‘hırsızlık’ asla. Hele ‘kalpazan’ hiç değildi. Yaptığı işi olumlamaya çalışıyordu. ‘Korsan’ derken yaptığı buydu. Üstelik aynı iltifat, sadece satanlar değil basanlar için de geçerliydi!
Bilirsiniz, bizde eşkıya, sevilir, sayılır. Masallarımızda, öykülerimizde ve de romanlarımızda ‘kötü eşkıya’ göremezsiniz. Onlar, çoğu zaman efsane yaratıklardır! Korsanlar, eşkıyanın denizlerdeki izdüşümleridir. Eşkıya, maceracı ruhun özgür bayraklarını dağlarda dalgalandırırlar; korsanlar ise denizlerde...
İşin özü her ikisinde de çalmaktır; ama sıfatları ‘hırsız’ değildir...
TRİLYONLUK KİTAP MAFYASI
Daha kötüsü, yaptığı işi ‘hırsızlık’ olarak görmeyen, sadece kaldırımda kitap satan o genç değil! Okuyucuların büyük bir çoğunluğu ‘‘kitap hırsızlığı’’nı meşru görüyor; satın alarak hırsızlara destek veriyor. Tabii ki, destekçilerin sayısı okuyucularla sınırlı değil. CHP'li Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk gibi bazı belediye başkanları, ilçelerinin ‘korsan kitapçıların kurtarılmış bölgesi’ haline gelmesine göz yumuyor.
Kimi yayıncılar, el altından işbirliği yaparak hırsızlığın sürmesine uygun zemin yaratıyorlar. Kimi yayıncılar da mücadele etmeyerek katkıda bulunuyor. Yayıncılar Birliği'nin kitap hırsızlarıyla mücadele için kurduğu komiteye mali destek bile zor geliyor onlara...
Oysa üç dört ay önce yüksek perdeden naralar atılıyor; Yayıncılar Birliği Kültür Yayıncıları Komisyonu kurulup, ‘korsan kitapçı’lara karşı savaş ilan ediliyordu:‘‘Bir kitabın okurla buluşmadan önceki serüvenini hayal bile edemeyecek olan emek hırsızı korsanlar, kitap fiyatları konusunda ahkam kesebiliyorlar, çünkü kitap onlar için sadece basılı bir kağıt parçası. İçlerinden çok satanlarını seçip, bobin patlağı kağıtlara, çoğunlukla kayıt dışı matbaalarda, kötü bir taklidini gizlice basacakları, fişsiz faturasız satacakları bir nesne. Bir yayıncının yılda bastığı kitapların belki yüzde 10'u çok satar ve bastığı diğer kitapları finanse eder. Oysa korsanlar bu belki çok satmayacak ama düşünce hayatımızın sürmesi için gereken kitaplara ayıracağımız kaynağı çalıyor. Çok satan bir edebiyatçı, üç-beş yeni edebiyatçının finanse edilmesini sağlarken, sadece çok satan kitapları basan korsanlar, her yıl bir çok yazarın kitabının basılamamasına, giderek bu sektörde katlanılamaz hale gelen bir kanamaya yol açıyor.
Çünkü karşımızda, ‘organize suç çeteleri' var. İştigal alanı kitap olan ‘kitap mafyası' var. Elleri kanlanmadan -ki ufak ufak belirtileri var- bu belayı defetmek zorundayız. Bu nedenlerle biz 30 kadar kültür yayıncısı ortak bir mücadeleye giriştik.’’
Böyle denilmişti! Peki ne oldu? Bu savaş naraları, TÜYAP Kitap Fuarı öncesinde fısıltıya dönüştü; büyük ümitlerle başlanan mücadele neredeyse kadük olup, karamsar bir sürece girdi.
Büyük iddialarla yola çıkan, ancak her kafadan çıkan farklı sesler karşısında şaşkına dönen Kültür Bakanı İstemihan Talay da bandrol alan yayıncıların haklarını bile savunamaz duruma geldi...
Bugünkü manzara şu, büyük kentler başta olmak üzere her yanda ‘korsan kitap panayırları' düzenleniyor ve de herkes seyrediyordu...
BEYNİMİ ÇALIYORLAR !
Ben de kendi kitabımın çalınmasını seyretmek zorunda kalıyordum. İstanbul ve öbür kentler bir yana, Ankara'nın hergün geçtiğim cadde ve sokaklarında da ‘Maskeli Leydi'nin sahtesi, aleni biçimde satılıyordu! Peki ne yapabilirdim? Öncelikle, Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdelen'den yardım istedim. Çankaya'nın zabıtaları, inanılmaz bir mücadeleye girişti; kitap hırsızlarına göz açtırmamaya başladılar. Kısa sürede depoları binlerce kitapla doldu. Kitap hırsızları geri adım atmadılar; tam tersine toplanıp zabıtalara saldırdılar; bir zabıtanın burnunu kırdılar.
Bu mücadeleyi sadece zabıtanın yürütmesi güçtü. Polisten yardım istemek gerekiyordu. Ankara Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü de yardımını esirgemedi. ‘Maskeli Leydi'yi basan matbaalardan biri belirlendi ve iki bin kitap ele geçirildi. Ruhsatı bile olmayan matbaacı Savaş Kör hakkında dava açıldı.
Ancak bu sorunu çözmeye yetmedi. Çalıntı kitapların ardı arkası kesilmiyordu. Önce dördüncü baskı taklit ediliyor; onu altı ve sekizinci baskılar izliyordu. ‘Korsan kitap şebekesi' işbaşındaydı!
‘‘Takibi şikayete bağlı suç’’ kavramıyla tam da bu noktada tanıştım. Polisin kitap hırsızlarına karşı işlem yapabilmesi için Cumhuriyet Başsavcılığı'na dilekçe verilmesi gerekiyordu! Yoksa polisler, ‘üzerlerine vazife olmayan işi kovalayan işgüzar' durumuna düşüyorlardı. Savcılar, yazarın ya da yayıncının şikayet dilekçesi yoksa ‘takipsizlik kararı' verip; kitapları da ‘korsan sahibine' iade etmek zorunda kalıyorlardı! Örneğin Ahmet Altan, son anda haberdar edilip, şikayet dilekçesi alınamasaydı, iki bin kadar sahte ‘Kılıç Yarası Gibi' de aynı akıbete maruz kalacaktı!
Dilekçenin de kuralları vardı ve somut olmak zorundaydı. Kim nerede basıyor, onu dilekçeye yazmak zorundaydınız! Yani yazar ve yayınevi, dedektiflik yaparak, kitaplarını çalıp basanların adlarını, adreslerini bulmak zorundaydı! ‘‘Kitabımı çalıyorlar; bakın buralarda satıyorlar’’ demek, asla yetmiyordu!
Çünkü Türk Ceza Yasası da ‘Korsan kitapçılığı', ‘hırsızlık' olarak görmüyor; birkaç dilim baklava çalan çocukların yıllarca hapse atılmasını sağlayan yasa maddeleri; trilyonlarca lira ciro yapan ‘korsan kitap mafyası'nı kapsamıyor! Hırsızlık maddesinde ‘kitap çalmak' sözcüğü yok...
Bu da tüm olup bitenler gibi anlaşılır bir şey mi? Kitabımı, emeğimi yani beynimi çalmaları çok normal birşey de ben mi abartıyorum yoksa?
Hırsızlar neden ucuz kitap satıyor
Türkiye Yayıncılar Birliği Kültür Yayıncıları Komisyonu'nun ‘‘Korsan kitaplar’’ konusunda hazırladığı dosyada, ‘‘korsan kitap pastasının yılda 10 milyon doları bulduğu’’ vurgulandı. Dosyada, hırsızların kitapları yayıncısından daha ucuza satabilmelerinin nedenleri şöyle sıralandı:
Korsan üretim yapanların piyasaya sürdüğü her kitapta, legal baskıda kapak fiyatının en az yarısını oluşturan bir gider yükü eksiktir. (‘‘Yayınevleri fahiş fiyat koyuyor, kitap pahalı biz ucuza mal edip yarı fiyatına satıyoruz’’ diyebilme yüzsüzlüğünün izahı da buradadır).
KDV ve kurumlar veya gelir vergisi ve işveren sigorta hissesini ödeme yükümlülüğü olmayan korsan yayıncı, legal yayıncının her yıl bir kısmını da peşin olarak ödediği vergi ve primlerden dolayı maruz kaldığı periyodik nakit sıkışıklıklarına maruz kalmaz.
İmalat maliyeti kadar tutan ve çok satan yazarlara kısmen avans olarak ödenen telif haklarıyla ilgisi olmadığından daha başlangıçta korsan yayıncının maliyeti ve nakit çıkışı yarıya iner.
Korsan piyasasında tüm ödemeler nakit ve peşin olduğundan, korsan yayıncının, ortalama dört ay vadeyle tahsilat yapabilen legal yayıncıya nazaran dört aylık banka kredi faizi kadar bir üstünlüğü daha vardır.
Legal yayıncının en büyük risk kalemini oluşturan iadeler ve dağıtılmayan kitaplar, çok kritik bir unsur olan, stok maliyetini doğurur.
Zaten hızlı satan, satışı garantili kitapları basan korsanlarda iade veya satmama riski sıfırdır. Dolayısıyla stok maliyeti de sıfırdır.
Hızlı satan bir kitabın yayıncısına, en az bir yıl sonra bir milyar lira kalırken, aynı kitabın aynı miktarda korsan baskısını yapıp satanların hayli kısa sürede dört katı kazanç sağlaması mümkündür.