Güncelleme Tarihi:
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın izniyle, hızlı tren Projesi kapsamında, tarihi Haydarpaşa Garı ve çevresinde sürdürülen arkeolojik kazıları yerinde inceledik. İstanbul Arkeoloji Müzesi kontrolünde devam eden kazılarda Khalkedon (Kadıköy) antik kentine ışık tutacak yepyeni buluntular ortaya çıkarıldı. Haydarpaşa arkeolojik kazı çalışmaları ortalama 400 işçi, 17 arkeolog ve 3 müze uzmanı tarafından gar önü, peron 1 ve 2, menfez ve İbrahim Ağa Mahallesi bölgeleri olmak üzere 5 ayrı alanda sürdürülüyor. İstanbul kadar güzel bir yer varken şehri karşı kıyıya kurdukları için ‘Körler Ülkesi’ olarak adlandırılan Khalkedon’a ait mimari yapılar daha önce hiç ortaya çıkarılamamıştı. Devam eden kazılarla antik kaynaklarda geçen Khalkedon’un mimari yapıları birer birer tespit ediliyor. Kazıları yürüten Müze Müdürü Rahmi Asal, hem Kültür ve Turizm Bakanlığı’na hem de Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na teşekkür ederek, İstanbul tarihini aydınlatacak kazıların bilimsel yolla yapıldığına dikkat çekiyor.
1500 YILLIK MANASTI
Peron 2 olarak adlandırılan bölümde apsidal planlı bir yapı kalıntısı ortaya çıkarıldı. Mevcut uzunluğu 15 metre olan yapının apsis kısmında tek mekan içinde 26 adet insan kafatası ve çok sayıda değişik uzuvlara ait insan kemiklerine rastlandı. Arkeologlar buranın bir kemiklik olduğunu düşünseler de bir toplu gömüden de söz ediliyor. Bazı kemiklerde görülen yanık izleri olası bir salgın hastalığa karşı uygulanan dağlama yöntemini akla getiriyor. Ancak bunun sebepleri kemik uzmanlarının raporlarıyla anlaşılacak. Yine yapının doğusunda 6 adet basit toprak gömü mezar tespit edildi. Bu iskeletlerin batı-doğu aksında sırt üstü uzanmış eller göğüs kafesi altında sağ üstte, sol altta olacak şekilde konumlandırıldıkları görüldü. Mezarlardan bazılarında bronz elbise aplikleri kaburgalar arasından ele geçti. Mermer döşemeli yapının altındaki buluntuların 5. yüzyıl başlarında yapıldığı sanılıyor. Kilise ve manastır olduğu tahmin edilen yapıyla ilgili antik kaynaklar Sainte Bassa Kilisesi ve Manastırı’nı işaret ediyor. Raymond Janin, ’İn Les Eglıses Et Lezs Monasteres Des Grands Centres Byzantins’ adlı kitabında Saint Basse Kilisesi olarak burayı tarif ettiği haritayla da kanıtlandı. Müze Müdürü Asal da antik kaynakların tarif ettiği kilise ve manastır yapısının mimari temellerine ulaştıklarını düşünüyor.
SARAY KALINTISI OLABİLİR
Kilisenin yaklaşık 25 metre güney batısında bu kalıntıların devamı olduğu düşünülen başka bir yapı kompleksi daha açığa çıkarıldı. Alanda opus sectile zemin döşemesi tespit edildi. Dörtgen plan veren yapı kalıntısının zemin döşemesi üzerinde in sutu durumda (yerinde) mermer iki sütun kaidesi yer alıyor. Burada süren kazı çalışmalarında yoğunlukla 5-6. yüzyıl küçük buluntulara rastlanıldı. Bu da kilise yapısının devamı görüşünü destekliyor. 5. yüzyılın ilk yarısında inşa edildiği bilinen kiliseye 6. yüzyılda bir manastır kompleksinin eklendiği kaynaklardan biliniyor. Aynı yapının bir benzerinin Dragos’da Bizans yazlık sarayının döşemesinde olması, arkeologları “Burada da bir saray mı var?” sorusunun cevabını aramaya itiyor. Kazılar devam ettikçe bu sorunun da önümüzdeki günlerde aydınlanması bekleniyor.
T PLANLI ANITMEZAR
Kazı alanının kuzeydoğusunda, Kuzeydoğu-güneybatı yönünde uzanan 12x7 metre ölçülerinde T planlı bir yapı ortaya çıkarıldı. Yapının duvarlarının 5 sıra taş, 5 sıra tuğla örgülü olup yapının içinde simetrik olduğu görülen üstleri kemerle örtülü 4 adet niş yer alıyor. Henüz tabanına ulaşılamamış olan yapının duvar örgüsü incelendiğinde 4-5. yüzyıla ait olduğu görülüyor. Toprak altına yapıldığı ve bağımsız yapı özelliği nedeniyle bir anıtmezar olabileceği görüşü ağır basıyor. Kazılar derinleştikçe yapının hangi amaçla inşa edildiği ve anıtmezarın ise kime ait olduğunun tespit edileceği düşünülüyor.
OSMANLI ORDUGÂHI
m Kazı çalışmaları sırasında küçük bir alanda 4 adet ocak kalıntısı bulundu. Bu ocaklardan birinin yanında Kanuni Sultan Süleyman ve 3. Murat Dönemine ait sikke ele geçti. Sikkelerin dışında 1 adet demir çadır çivisi ve 16.yy’ın son çeyreğine tarihlenen İznik seramiği tabak bulundu. Tarihi kaynaklardan Haydarpaşa çayırının sefer öncesi ordunun toplanma alanı olarak kullanıldığı biliniyor. Tespit edilen buluntuların herhangi bir mimari kalıntı ile bağlantılı olmaması, açık arazide ocakların bulunması, arkeologları bu alanın 3. Murat döneminde gerçekleştirilen ve 12 yıl süren İran seferi öncesinde askerlerin konakladığı ordugâh alanı olduğunu düşündürüyor.
KÖRLER ÜLKESİ’NİN HİKÂYESİ
HikÂyeye göre, milattan önce 7. yüzyılda, bir kavim kendilerine yerleşmek için yeni bir yer arar. Ama nereye yerleşeceklerini bilemez. Kavmin başındaki Byzas, nereye yerleşmeleri gerektiğini bir kahine sorar. Kahin, “Körler Ülkesi’nin karşısına!” der. Byzas ve kavim gezmeye başlar ve sonunda İstanbul’a varırlar. Sarayburnu’ndan karşı kıyıya bakarlar. Ve “Bu kadar güzel bir yer varken orada yaşadıklarına göre bu insanlar körler” derler. Sarayburnu’na yerleşirler, Byzantion şehrini kurarlar ve karşı kıyıya da Khalkedon yani Körler Ülkesi adını takarlar.