Güncelleme Tarihi:
Evet,esrarengiz konuya eğilmekte ben çok geç kaldım ama olsun.
Olayların nasıl geliştiğini hemen hatırlayalım:
İlk intihar olayı geçen yıl Ağustos ayında yaşandı. Aselsan'da çalışan ve çok önemli projelere imza atan makine mühendisi Hüseyin Başbilen, 7 Ağustos’ta tarihinde Ankara Pursaklar - Ayancık Yolu'nda aracının içinde ölü bulunmuştu. ODTÜ mezunu mühendisin sol el bileğinde 2 cm ve boyunda 20 cm kesik izleri vardı. Aselsan’ın “Kanas” silahlarına monte edilen ve gece atış yapılmasını sağlayan çelik nişan dürbünlerini geliştiren mühendislerinden biri olan Hüseyin Başbilen’in vücudundaki kesik izlerinden şüphelenen savcılık soruşturma açtı.Bir süre sonra otopsi sonucu “intihar etmiştir” şeklinde geldi ve böylece 4 ağustos sabahı, işe gitmek için evden ayrılan ve üç gün sonra arabasının içinde ölü bulunan Hüseyin Başbilen’in ölümünün ardındaki sır perdesi de güya aydınlanmış oldu.
Mühendisin üç yıl önce tanışıp iki ay önce evlendiği psikolog eşi Gülsen Seda Başbilen, eşinin depresyonda olduğunu ve intihar etmiş olabileceğini söylerken, anne ve babası oğullarının cinayete kurban gittiğinde ısrar ediyordu.
Bu kuşku dolu, sır kaplı intiharın üzerinden baş ay sonra Aselsan’da çalışan bir başka mühendisin intihar haberi Ankara’da yankılandı.
Yine ODTÜ mezunu olan ve Aselsan’da 3 yıldır çalışan elektrik mühendisi 30 yaşındaki Alim Ünsem Ünal, 16 Ocak 2007 tarihinde Ankara Gölbaşı'nda tabancayla başından vurulmuş olarak bulundu. Arkadaşlarına, Eymir Gölü’ne bakan yamaçta olduğunu ve intihar etmek istediğini bildiren genç mühendis “Bir çok sorunum var. Artık yaşamak istemiyorum” diyerek cep telefonundan yakınlarına mesaj gönderdiği iddia edildi. Olay yerine gelen yakınları Alim Ünsem Ünal’ın cesedini tepedeki ağaca yaslanmış şekilde ve kanlar içinde buldular. Polis kayıtlarına genç mühendisin babasına ait 7.65 çapındaki tabancayı başına dayayarak tetiği çektiği ve intihar ettiği yazıldı. Bu neden, gerçeğe ne kadar yakındı, bilinmiyor.
Yakınları mart ayında evlenmeye hazırlanan Ünal'ın psikolojik tedavi gördüğünü söylediler. Başkaca bir açıklama yapılmadı. Bu intiharın da üstünde fazla durulmadığı sonradan anlaşıldı.
İkinci intihar olayının üzerinden 10 gün geçmişti ki, 26 Ocak 2007’de Aselsan’da yine ODTÜ mezunu bir başka elektrik mühendisi canına kıydı. 2 yıldır Aselsan’da çalışan ve yüksek lisans tezi için çok yoğun çalıştığı için psikolojisinin bozuk olduğu iddia edilen Evrim Yançeken, Ankara Batıkent’teki Alihisar Sitesi 7. katda bulunan evinin penceresinden atlayarak yaşamına son vermişti. Soruşturmaya göre, olay gecesi sabaha kadar uyumadığı öğrenilen Yançeken’in, bıraktığı notta “Artık dayanamıyorum. Psikolojim çok bozuldu. Yüksek lisans tezimle ilgili büyük sıkıntılar yaşıyorum. İntiharımdan kimse sorumlu değildir” diyordu.
Evet peşpeşe sayılan ama ayrı tarihlerde, aynı üniversiteden mezun, aynı işyerinde çalışan, yaşları birbirine yakın üç teknik eleman, yetenekli oldukları kanıtlanan genç insan intihar ettiler.
En azından kayıtlara öyle geçtiler.
Ama elin oğlunun ağzı torba değilki biizilebilsin. Ankara’da bu olay üzerinde sis perdesi kalınlığını korurken, CHP’liler her zaman olduğu gibi geç saatlerde sorunu TBMM’ye taşıdılar. CHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Tomanbay Başbakan Erdoğan’a bu “kopya intiharlar” konusunda sorular yöneltti.
Henüz bu sorulara ne yanıtlar verileceğini bilmiyoruz.
Üç gencin dosyaları tekrar açılır mı, o da bilinmiyor.
Ne gariptir ki, Aselsan’ın internet sayfasında üç genç hakkında tek satır dahi yer almış değil.
Açık Gazete Yazıişleri Müdürü gazeteci-yazar Altıner bakın yazısını nasıl sonlandırmış:
“Kim ne derse desin, bu üç intihar birbirine benzemektedir. İntihar edenlerin üçü de aynı yerde çalışmaktadır, üçü de mühendistir ve ODTÜ mezunudur. İntihar etmedne önce üçü de yakınlarına not bırakmıştır. Üç notta da intihar gerekçesi olarak psikolojilerinin bozuk olduğu yazılıdır. Ve bu intiharların hiç birinin tek bir görgü tanığı yoktur.”
“Şimdi oturup düşünme zamanı. Her fırsatta kriminal konulardaki bilgileri ve analizleriyle karşımıza çıkan medyamızın mümtaz isimleri o sonsuz bilgi ve becerilerini ortaya döksünler ve Aselsan’ın görmezden geldiği, savcılığın çözemediği bu intiharların arkasındaki gerçekleri çözüp bizi de aydınlatsınlar.”
Çok “iyimser” bir final değil mi?
Çok maharetli, çok becerikli ve de dahi (!) gazetecilerle dolu medya dünyasındaki altın kalemler (!) Hrant Dink cinayetini aydınlattılar (!), sanıkları buldular ve yargı önüne çıkardılar (!) da bir tek aydınlanmayan “seri intiharlar”kalmıştı.
Geçelim efendim, geçelim.
Hrant Dink cinayeti zaten yazılı basına fatura edildi.
Hiç olmazsa bu eksik kalsın.
Sezai Bayar