Güncelleme Tarihi:
Yozgat’ta doğup büyüyen babası Kirkor ile annesi Makruhi evlenip 1938’de İstanbul’a göç ettikten bir yıl sonra dünyaya gelen Kotoğyan, yerleştikleri Samatya’da büyüdü. Babası inşaatlarda, annesi fabrikada çalışan yoksul bir aileydi. Kotoğyan da daha ilkokuldayken çalışmaya başladı. 12 yaşındayken çalıştığı gümüş atölyesinde kullanılan preste sağ kolunu kaptırdı. Omzuna kadar parçalanan kolu nedeniyle götürüldüğü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi hastanesinde doktorlar, “Bu çocuk yaşamaz” dedi. Günler süren mücadeleden galip çıktı ama artık sağ kolu yoktu.
Küçük yaşta, “Okumalıyım, her ne pahasına olursa olsun okumalıyım” dedi. Bir yandan okula gitti, diğer yandan işportacılık, konfeksiyon dahil farklı işlerde çalışmaya devam etti. 1957’de tıp fakültesine girdi. Tek eliyle tüplerden şırıngaya ilaç çekmek, hastaya enjekte etmeyi öğrenmek için gece nöbetleri tuttu, portakallara su şırınga ederek sol elini kullanma becerisini geliştirdi. 1963’te okul birincisi olarak da mezun oldu. 1967’de aynı yerde cilt ve zührevi hastalıklar uzmanı oldu. Fakülte onu Ekim 1969’da Almanya’ya gönderdi. 1972’de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne geri döndükten bir yıl sonra doçentlik sınavını başarıyla verdi. 1979’da da profesör oldu. Almancadan sonra yine kendi çabasıyla, Fransızca ve İngilizce öğrendi. Dünyanın birçok ülkesinde dersler, konferanslar verdi.
300’DEN FAZLA MAKALE
Uluslararası tıp dergilerinde 300’den fazla makalesi yayınlandı. Cilt hastalıkları üzerine iki kitap yazdı, 6 kitaba da katkıda bulundu. Almanya, Fransa, Kanada, Amerika’dan aldığı teklifleri geri çevirdi.
Hürriyet’teki bir söyleşide, “Bu ülkede yaşayan milyonlarca insandan hiçbir zaman farklı olmadığımı düşündüm. Bu topraklarda yaşayan tüm insanları kardeşim olarak benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi” demişti.