Güncelleme Tarihi:
Üreme Tıbbı Derneği tarafından Cornelia Diamond Otel'de düzenlenen ve 5 Ekim’de başlayan '3. Üreme Tıbbı Derneği Kongresi' yarın sona eriyor. Konularında önde gelen Türk ve yabancı konuşmacıların yer aldığı kongreyi 750'ye yakın katılımcı takip ediyor. 155 Türk, 40 yabancı bilim adamının konuşmacı olduğu kongrede, üreme endokrinolojisi, kronik pelvi ile mücadele, IVM'de hasta seçimi ve sonuçlar, üreme tıbbında kök hücre, embriyo gelişiminde kokültürün yeri, HRT meme kanseri güncel durum, embriyo seçimi için yeni teknolojiler, tek embriyo transferi, güncel durum, yardımcı üreme tekniklerinde başarıyı etkileyen faktörler, osteoporoz tanı ve tedavi prensipleri, fertilite ve obezite, 2011'de erkek infertilitesinde tanı ve tedavi, PCOS'da cerrrahi yaklaşım' konu başlıkları ele alındı.
Değerlendirme toplantısında konuşan Üreme Tıbbı Derneği Başkanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, 2008 yılında kurulan dernekleri ile 3 adet kongre gerçekleştirdiklerini belirterek, "Mahalli kurslarımız Türkiye'nin her köşesinde gerçekleştirildi. E- bülten ile her ay kadın doğumculara güncel bilgiler veriliyor" dedi. İnvitro fertilizasyon (tüp bebek uygulaması) sırasında rahim içine transfer edilen embriyoların yaklaşık yüzde 30-40 'ının canlı olarak doğduğunu ifade eden Pabuçcu, “Bundan dolayı transfer edilecek embriyo sayısının kanunlar ile sınırlandırıldığı ülkemizde hangi embriyonun transferi ile daha yüksek gebelik şansı olduğunun belirlenmesi kritik bir konudur. Standart uygulamalarda transfer edilecek olan embriyo seçilirken embriyo morfolojisi yani embriyonun mikroskopta tanımlanan iyi kalite kriterlerine dayanarak seçim yapılmaktadır. Ancak bu güne kadar yapılan çalışmalar göstermiştir ki mikroskop ile embriyo morfolojisine göre yapılan seçimde her zaman normal genetik yapıya sahip olan embriyo seçimi mümkün olmamaktadır. İyi kalite olduğunu düşündüğünüz bu embriyo genetik olarak normal değil ise hastanın gebelik şansı da azalmaktadır. Morfolojik olarak normal olan embriyoların yaklaşık yüzde 30-40'ında kromozomal anomali yani düşüğe neden olabilecek genetik problemler olduğunu bilmekteyiz. Bu embriyoların transferi rahime tutunmama ve tutunma olur ise de düşük ile sonuçlanmaktadır. Daha düşük bir ihtimal ise anomalili bebeklerin doğması şeklinde sonuçlanmaktadır" diye konuştu.
KGH yöntemi ile embriyoların taranması günümüzde tekrarlayan başarısız tüp bebek hastalarında, tekrarlayan düşükleri olan ve 40 yaş üzeri tüp bebek tedavisi gören çiftlerde tüp bebek tedavisi sonrası başarı oranının artmasını sağladığını belirten Pabuçcu, “Tekrarlayan başarısız tüp bebek uygulaması olan ve ileri yaştaki kadınlarda (40 yaş üzeri) KGH yöntemi ile embriyo seçimi ve tranferinin bu gruptaki başarı oranını ikiye katlayarak embriyo transferi başına yüzde 32'lik devam eden gebelik oranı ile sonuçlandığı gözlemlenmiştir" dedi.
ÜLKEMİZDE KÖK HÜCRE KULLANIMI SINIRLI
Kök hücre tedavisi hakkındada bilgiler aktaran Pabuçccu sözlerini şöyle sürdürdü:
" Vücudumuzdaki tüm hücrelerin temel kaynağı olarak bilinen kök hücrenin farklı hücre tiplerine dönüşebilme ve kendisini yenileyebilme özelliklerine sahiptir. Kök hücre embriyodan elde edilebileceği gibi insan vücudundan da elde edilebilir. Şu anda özellikle bazı kan hastalıkları ve kanserlerde erişkin kök hücre yöntemi ülkemizde de kullanılmaktadır. Embriyonik kök hücreler ile defa tüp bebek yöntemi ile oluşturulan embriyodan elde edildiler. Ancak göbek kordonundan alınan kandan bebeğin plasenta ve amnion sıvısından da kök hücre elde edilebilir. Yumurta veya sperm olmaması nedeni ile bebek sahibi olamayan çiftlerde gelecekte kök hücreler sperm ve oosit üretiminde kaynak olabilir. Ancak etik konulardan ve pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de mevcut yasal düzenlemelerden dolayı bu konuda şu anda bu konuda mevcut çalışma yoktur. Tüp bebek merkezlerine kısırlık ile başvuran hastalara yapılan incelemelerde sperm ve yumurta olmaması tüp bebek işlemini uygulanamaz kılmaktadır. Kişinin kendi sperm ve yumurtası ile gebelik elde edilebilmesi için kök hücrenin kullanımı günümüzde mümkün değildir. Bu konuda hastalarımızı doğru bilgilendirmeli ve bu işlemin şuan için mümkün olmadığı vurgulanmalıdır"
GÜNEY KORE'DE EMBRİYO ÜRETİM ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR
Dünyada çok az ülkede bu konuda çalışma yapıldığını hatırlatan Pabuçcu, "Özellikle Güney Kore'de bu konsept üzerinde yoğun çalışmalar mevcuttur. Bugün erişkin yağ dokusu hücrelerinin testiküler dokuya konulması ile 46 kromozomdan 23 kromozoma indirilmiş spermatid denilen olgun spermin bir önceki aşaması olan yapı elde edilebilmektedir. Bu elde edilen spermatidle yumurta hücresi döllenerek embriyo elde edilmiştir. İnsan hücresinin tekrar programlanabilmesi genetik yaklaşımlarda büyük değişiklikleri beraberinde getirecektir. Son 10 yıl içinde insan genomunun sekanslanarak kullanımı ve fare modellerinin geliştirilmesi ile genetikte büyük ilerleme kaydedilmiştir. İnsan çalışmaları pek çok nedenden dolayı çok zordur. İnsan embriyolarından embriyonik kök hücreler alınabilmesi bu problemi çözmüştür.
Hastalıkların nedenlerinin araştırılmasında oluşturulacak kök hücre modellerine ve ilaç taramalarına genetik bozukluk içeren insan embriyo kök hücreleri ümit vaadedici bir araçtır. Bu alandaki gelişmeler hızla artmaktadır, ancak çok az sayıda embriyo elde edilebilmektedir.
Kök hücreler ve kök hücre tabanlı tedavi modellerinin klinik pratikte kullanımı için güvenli, etkili, tekrarlanabilir bir protokol henüz oluşturulmamıştır" ifadelerini kullandı.
Yumurta hücresinin dondurulmasında kullanılan vitrifikasyon yönteminin daha eski bir yöntem olan yavaş dondurma işleminden daha başarılı sonuçlara sahip olduğunu kaydeden Pabuçcu, şunları söyledi:
“Bu işlemde yumurtanın camsı halde saklanması hem tüp bebek başarısını artırmakta hem de tüp bebekte bir çığır açmaktadır. Ülkemizde ancak kanser hastalarında yumurta dondurma işlemi için uygulama izni vardır. Oysaki bu işlemden fayda görecek farklı hasta grupları da mevcuttur. Örneğin endometriozis ve yumurtalık cerrahisi geçiren hastalar. Bu olgular erken yaşta yumurtalık rezervini tüketirler. Azalan yumurtalık rezervi bir süre sonra hastanın tüp bebek şansını da yitirmesine neden olur. Bu hastalara da ileride bebek sahibi olabilmeleri için vitrifikasyon yöntemi ile yumurta dondurma işlemini yapabilmemiz için yasal düzenlemeler gereklidir. Umarız hastalarımıza bu şansı verebilmemiz için bakanlığımız yakın zamanda gerekli yasal adımları atar."
KLİNİK ÇALIŞMALARINDA GEBELİK YÜZDE 60'LARDA
Ege Üniversitesi Aile Planlaması-İnfertilite Uygulama ve Araştırma Merkezi Üreme Tıbbı Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Erol Tavmergen ise kısırlığın 1-2 yıllık düzenli cinsel birlikteliğe rağmen gebe kalamama hali olarak tanımladı. Kısırlığın ülkemizde yüzde 10-15 oranında karşılaşılan bir durum olduğunu ifade eden Tavmergen, “Düzenli cinsel birliktelik halinde herhangi bir problemi olmayan bir çiftin yüzde 85 oranında gebe kalması beklenmektedir. Ancak bu bekleme süresi yaşı 35'i aşan kadınlarda ilave bir avantaj sağlanmamakta, dezavantaja neden olabilmektedir. Kısırlığa neden olan faktörlerin yüzde 40'ı kadına, yüzde 40'ı erkeğe, yüzde 20'si ise her iki çifti birlikte ilgilendiren problemlere bağlı ortaya çıkmaktadır. Kısırlık tedavileri arasında yumurtlatma tedavileri, rahim içi aşılamalar, tüp bebek uygulamalarını sayabiliriz. Son yıllarda özellikle laboratuvar ve klinik uygulamalardaki gelişmelere rağmen başarı yüzde 60'lar civarını geçememektedir. Başarıyı etkileyen faktörlerin analizini yaparak bu konuda ilerlemeler sağlanmaya çalışılmaktadır" dedi.
SİGARA KULLANIMI TÜP BEBEĞİ OLUMSUZ ETKİLİYOR
Tavmergen şöyle konuştu:
"Başarıyı etkileyen en önemli faktör kadın yaşıdır. 35 yaş üzerinde giderek hızlanan over kapasitesinde azalmadan söz edilebilir. Sigara içiminin günde 10 tane olması durumunda belli bir süre içerisinde menopoza girme süresinin 3-4 yıl erkene çekildiği bilinmektedir. Üreme fonksiyonlarının menopozdan yaklaşık 8 sene önce bozulmaya başladığı göz önüne alınacak olursa yaklaşık 33-35 yaşından itibaren sorun yaşayacaklarını ifade etmek gerekmektedir. Ayrıca sigara içimi gerek erkek gerekse de kadın eşey hücrelerinin genetik şifresini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Sadece pasif içici olanların bile gebe kalabilme sürelerini 5-6 ay ertelediklerini bilmeleri gerekmektedir. Çevresel faktörler insan sağlığını olumsuz etkilediği gibi üreme potansiyelini de olumsuz etkilemektedir. Sigara tüketiminin tüp bebek uygulamalarında gebelik oranlarını yüzde 50 oranında azalttığı son yıllarda çeşitli çalışmalarda ortaya konmuştur. Erkeğin sigara içicisi olması durumunda bile gebelik beklentisinin yüzde 40 oranında geciktiği hesaplanmıştır."
9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları Doğum ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof.Dr. Bülent Gülekli, ise kongrede ilaçsız tüp bebek yönteminin kongrede tartışıldığını bildirdi.