Güncelleme Tarihi:
‘Mandrake Burnu açıklarında asker yüklü gemiler var’ raporu, Kocatepe'nin kaderini çizdi
Dünya savaş tarihine ‘‘Çok başarılı bir ada çıkarması’’ olarak geçen Kıbrıs Barış Harekatı'nın en şanssız anı, hiç kuşkusuz Kocatepe Muhribi'nin bizim uçaklarımız tarafından bombalanmasıydı.
Taner Baytok'un ‘‘Bir Asker, Bir Diplomat’’ kitabında bu dramatik olay gemi komutanının ağzından bütün ayrıntılarıyla yer alıyor.
Kocatepe'nin komutanı Güven Erkaya'nın anlatımında son derece tarafsız kalmaya büyük özen gösterdiği anlaşılıyor. Yapılan yanlış istihbaratın yol açtığı bu dramatik olay savaşta
koordinasyonun ne kadar önemli olduğunu da gösteriyor. Bugünkü bölümde genç komutanın gemisinin yazgısını değiştirmek için nasıl olağanüstü bir çaba harcadığı ama bunu başaramadığı yer alıyor. Böylece Kocatepe olayı Güven Erkaya'nın açık yüreklilikle anlattığı anılarıyla hiçbir karanlık nokta kalmadan tarihe geçmiş oluyor.
Kıbrıs Harekatı'na Mersin'den katıldım. İlk iş olarak gemi personeli eğitimine eğildim. Hava savunma ve gemiyi terk eğitimlerine öncelik verdim. Çünkü elimizdeki ABD'nin 2. Dünya Harbi'nde kullandığı gemiler olan Kocatepe, Adatepe ve Tınaztepe'nin doğru dürüst hava savunma sistemleri yoktu.
Mersin'deki hazırlıklar tamamlanınca Kıbrıs'a doğru yola çıktık. İlk planda, hedef Magosa olarak belirlenmişti. Sonra, hedef Girne Plajı olarak değiştirildi ve planlar da buna göre yeniden hazırlandı.
Rumların sadece iki hücumbota sahip olduğunu biliyorduk. Denizaltısı, hava kuvveti yok. Yani, bize tehdit oluşturabilecek fazla bir kuvvet yok karşımızda. Ama yine de gemideki personelin psikolojisi değişik.
Bir gün Kıbrıs'ın karasularının hemen dibinden giden bir tarama gemisi görmüştük. Geminin teşhisi görevi bana verilmişti. İyice yaklaştıktan sonra, geminin bir Rus tarama gemisi olduğunu gördüm. Ruslar harekatı izlemek için o gemiyi oraya yollamışlar. Hemen rapor ettim, ama o gemiyi oradan uzaklaştırın veya ikaz edin, gitmezse batırın gibi bir talimat gelmedi. Gemi orada, harekat sahasının içinde, sakin bir şekilde görevini sürdürdü.
ECEVİT'İN YANLIŞ TALİMATI
Girne önüne geldik. Çıkarma gemisinden birliğimizin komutanını, personelini, araçlarını sahile çıkaracağız. Bu sırada, Rum Kıbrıs'ın iki hücumbotunun süratle çıkarma yapacağımız plaja doğru gelmekte olduklarını gördüm. Biz, plajın hemen önündeyiz. Topçu subayına hedef tarif ettim. Hedef üstüne gelmesini istedim ve iki gemi menzile girdiklerinde atış serbest dedim.
Tam bu sırada Başbakan Ecevit'in direktifleri üzerine olduğu beyan edilen bir emir geldi: Karşı taraf ateş açmadıkça ateş edilmeyecektir.
Nitekim, hücumbotlar, Adatepe'nin önünden geçtiler, Adatepe'den ateş edilmedi.
Emir, bütün askeri bilgilerime, okuduğum stratejilere, mantığa ters düşmekle kalmayıp aynı zamanda bir ülkenin savaşta yenilgisine ve büyük prestij kayıplarına uğramasına sebep olabilecek kadar tehlikeliydi de. Yunan hücumbotu torpitosunu atacak, çıkarma gemisini içindekiler ile birlikte havaya uçurup denize gömecek, sen bundan sonra hücumbota ateş açmışsın açmamışsın ne fark eder?
Rotamı doğuya çevirdim. Hücumbotların üstüne giderek hücumbotlarla çıkarma gemisinin arasına girdim. O sırada, havada iki uçak belirdi. Bunlar dalışa geçerek iki hücumbotu batırdılar.
Bu hususu daha sonra Montreux'den dönerken uçakta Başbakan Ecevit'e anlattım. ‘‘Verdiğiniz talimat zamana ve duruma uymadı‘‘ dedim. Savaştaki birliklere, harp sahasındaki durumu bilmeden genel yaklaşımlar doğrultusunda emirler verilmesinin sakıncalarını tarihteki misalleriyle anlattım.
OLAYLARI BAŞLATAN RAPOR
Bizim çıkarma birliklerimiz Girne'ye çıkarken biz de sahildeki Rum hareketlerini izliyoruz. Çıkarma plajının orada kamyonlarla silah, havan ve malzeme taşıyorlar. Bir otel binasının önündeki ağaçların arkasına mevzilenmiş bir birlik gördüm. Bize makineli tüfekle ateş etti. Ben de kara bombardımanıyla birliği yok ettim. Üzerlerine atış yapıldığını görünce arkadaki binaya kaçtılar. Bu sefer binayı bombaladım.
Gemide bir tabur askerimiz vardı. Zayiat vermedik.
O geceyi Mersin'de geçirirken, Girne önüne dönmemiz emri geldi. Bu arada deniz karakol uçağı bir rapor geçti. Raporda, bir konvoyun doğuya Baf'a doğru yol aldığı belirtilmekte ve bu gemilerin Kıbrıs'a çıkmalarının engellenmesi bizden istenmekteydi.
10-12 gemiden oluşan bir konvoyun Kıbrıs'a doğru yol aldığına dair Muğla'daki Jandarma İl Komutanlığı'ndan alınan ham bir istihbarata dayanan bir emir.
Ben konvoy olarak belirlenen gemi topluluğundaki gemilerin tiplerini ve milliyetini sordum. Deniz karakol uçağından bunların bilinmediği cevabını verdiler. Sabah alaca karanlığı keşfinde bunları öğrenip birliğe bildirin dedim.
Şimdi ne olmuş burada kesip öncesine döneyim. Muğla'daki İl Jandarma Komutanlığı'ndan Muğla Valisi'ne, ondan Jandarma Genel Komutanlığı'na, bu komutanlıktan Genelkurmay'a, Genelkurmay'dan da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na bir rapor gelmiş. Rapor şu: ‘‘Rodos'ta Mandrake Burnu açıklarında asker yüklü 10-12 gemi...’’
İşte bütün olayları başlatan rapor bu.
Bir hesap yapmışlar. Bunlar gitse gitse 8 hadi bilemedin 10 mil süratle gider, o süratle Baf'a şu saatte varırlar. Bizden de istenen o saatten önce Baf önlerine varıp bunların Baf'a girmelerini önlememiz.
KONVOYA SALDIRI EMRİ
Sabaha karşı beklediğimiz emir Ankara'dan geldi. Ankara, ‘‘Siz üç gemiyle konvoya müdahale edeceksiniz. Önce Hava Kuvvetleri, sonra siz taarruz edeceksiniz’’diyor. Harekat sahasından da uzak durmamız isteniyor. Şimdi harekat sahası neresi? Harekat sahası diye bir yer çizilmemiş.
Aldığımız emir üzerine tekrar deniz karakol uçağıyla temas kurup gemilerin tipi, milliyeti ve refakat durumuyla ilgili bilgileri göndermelerini istedim. Cevap ‘‘Sis yüzünden aşağısını göremiyoruz’’ oldu.
Bana radar bilgilerini verebiliyorlardı sadece, bunun da yeterli olmadığı meydandaydı.
Bir ara, deniz karakol uçağı, Mersin'e intikal emri verilen mayın tarama gemilerimizi de Yunan hücumbotu olarak rapor etti. Ama elinde daha fazla bilgi bulunan ve oradaki mayın tarama gemilerinin mevcudiyetinden haberdar olan filo komutanının müdahalesiyle bu yanlışlık düzeltildi.
Gemi topluluğunun ne olduğu konusunda sağlıklı bilgi almamız mümkün olmuyor. Gelen raporlar çelişkili. Bazen konvoyun 8 ila 10 muhriple korunduğunu duyuyoruz. Biz ise sadece üç muhribiz. Bazen korumada muhrip yok deniyor, bir başka haberde, konvoyun yıldız şeklinde dağıldığı bildiriliyor.
Biz ise üç muhrip azami süratle Baf'a doğru ilerliyoruz. Orada bir şey var ama ne olduğunu bilemiyorlar. Bilgilerin hangisi doğru belli değil.
Bize konvoy dedikleri gemiler topluluğunun mevkii, sürati ve rotasıyla ilgili bilgiler geldikçe ben, ’’Bizi ilgilendiren gemilerin tipi, milliyeti ve korunma durumları nedir?’’ diye mukabil bir mesaj geçtim. Cevap olarak ‘‘Kuvvet Komutanımız bölgedeki bütün Yunan gemilerinin batırılmasını istemektedir’’ şeklinde oluyor.
Boş mermi kovanını denizaltı periskopu zannettiler
Denizde giderken, birden civarımızda bir denizaltının mevcut olduğu söylendi. Bunun mümkün olamayacağı, elimizdeki bilgilerden anlaşılıyor. Ama tedbirli olmak gerekir. Gözcü, sancak baş omuzda 500 m.'den bir denizaltı rapor ediyor. Hemen gerekli savunma önlemini aldım.
Sonradan, denizaltı olmadığını anladık. Şimdi biz, Girne sahillerine kara bombardımanı yapıyoruz. Mermilerin bakır ve pirinç kovanları güverteye düşüyor. Oradan da denize. Gemi personelinin görüp denizaltı periskopu sandığı işte bu kovanlardan biri. Boş kovan batmayıp suyun üstünde yüzüyor. Aşağısı ağır, yukarısı hafif olduğu için de, periskop gibi görünüyor. Ancak işi bilenin bir bakışta anlayabileceği bir fark var. Bu cisim, denizdeki dalgayla birlikte bir sağa bir sola yatıyor. Halbuki denizaltı periskopu olsa, dimdik durur ve denizi yarar gider. Ama daha önce harp görmemiş personel tatbikatlarda ve eğitimde öğretilen bu inceliği göremiyor.
Ecevit-KIssInger görüşmesi
ABD Dışişleri Bakanı Kissinger olayların daha fazla alevlenmeden önünün alınması için gayret göstermekteydi. Ecevit, Kissinger'la sık sık yaptığı telefon görüşmesinde Yunan gemilerinin geri çekilmesini istedi. Kissinger bu talebi Yunan Hükümeti'ne iletince, Yunanlılar bölgede Yunan gemisi bulunmadığı hususunda teminat verdi. Yunan Hükümeti hatta bu teminatı inandırıcı kılmak için, eğer bölgede ticari veya askeri bir Yunan gemisi varsa, Türkler hiç durmasınlar ve batırsınlar dedi. Bu mesaj Kissinger tarafından Ecevit'e intikal ettirildi.
Bu ifadelerle Yunanlılar ve Kissinger, bölgede Yunan gemisi (Konvoy) bulunmadığını anlatmak istiyorlardı. Biz ise anlaşılan bunu başka türlü değerlendirmişiz.