A.A.
Oluşturulma Tarihi: Ocak 29, 2007 18:05
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC)çeşitli başlıklar altında yapılan araştırma ve kamuoyu yoklamaları, Kıbrıs Türklerinin yüzde 65'inin “iki devleti çözüm”den yana olduğunu ortaya koydu.
Kamuoyu araştırma ve anketleriyle tanınan, Kıbrıs Toplumsal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezinin (KADEM) sahibi sosyolog Muharrem Faiz, çeşitli konularda araştırma, inceleme ve kamuoyu yoklamalarının sonuçlarını Türk Ajansı-Kıbrıs'a (TAK) değerlendirdi. Faiz'in verdiği bilgiye göre, Kıbrıs Türk toplumunun ekonomik ve sosyal tercihleri yanında Kıbrıs konusundaki tercihlerinde de ciddi değişiklik oldu.
Kamuoyu yoklamalarında, ilk kez 2006 yılında Kıbrıs Türklerinin ağırlıklı tercihinin yüzde 65 ile “iki devletli çözüm”den yana olduğu, “federasyon” tercihinin ise yüzde 20'lere gerilediği belirlendi. 2006 yılında yapılan kamuoyu yoklamalarında "iki devletli" çözüm tercihinin yüzde 65 ile bugüne kadar en yüksek orana çıktığını, "federasyon" tercihinin ise yüzde 20 ile en düşük seviyeye indiğini açıklayan Faiz, “1989 yılından beri araştırma, kamuoyu yoklaması yapıyorum. Böyle bir oran şimdiye kadar görmedim” dedi.
REFAH ARTIŞI VAR, ANCAK...
Kamuoyu yoklaması verilerine göre, 2004 referandum sürecinin ardından ekonomik göstergelerdeki iyileşme ve refah düzeyinin yükselmesine karşın, bu gelişmenin kamusal politikalara yansımaması nedeniyle hizmet kalitesi yükselmedi. Refah artışı bölgeler arasında dengeli bir dağılım göstermedi ve nüfusun yüzde 10-15'i fakirleşme yoluna girdi.
KADEM'in çeşitli başlıklar altında yaptığı araştırma ve kamuoyu yoklamalarında, Kıbrıs Türk toplumunun bugünkü yapısıyla modern ve geleneksel ögeleri bir arada taşıyan “eklektik” yapısıyla, “geçiş toplumu” özelliği taşıdığına da vurgu yapıldı.
Sosyolog Muharrem Faiz'in verdiği bilgiye göre, çeşitli alanlardaki göstergeler, özellikle 2001 yılından itibaren genel refah seviyesinde iyileşme olduğunu, alım gücünün yükseldiğini gösteriyor. Ancak bölgelere ve sosyal gruplara göre dengeli bir dağılım yok. Örneğin memur kesiminin ağırlıkta olduğu Lefkoşa ile Güzelyurt ve İskele-Karpaz bölgesindeki refah artışı arasında denge yok. Gelir artışına ve refah düzeyinin yükselmesine karşın özellikle Güzelyurt ve İskele-Karpaz bölgelerinde yoğunlaşan yüzde 10-15 gibi küçümsenmeyecek bir kesimin geliri sürekli düşüyor.
REFAH ARTIŞININ GÖSTERGELERİ NELER?
Faiz'in verdiği bilgiye göre, refah artışı ve gelir düzeyindeki yükselme, araba satışından memnuniyet ifadelerine, tatil yapanların artışından konutların durumuna kadar birçok göstergede kendini gösteriyor.
Bazı örnekler şöyle:
-2006 verilerine göre yüzde 30'luk bir kesim bir önceki yıla göre gelirinin arttığına, geriye kalan yüzde 30 da aynı kaldığına inanıyor.
-“Mutluyum” diyenlerin oranı yüzde 70'in üzerinde.
-Batı ülkelerinde insanlar yaşam boyu taksit ödeyerek ev sahibi olurken, KKTC'de hane sahiplerinin yüzde 75'i kira ödemiyor.
-2006 yazında nüfusun yüzde 24'ü yurt dışına tatile gitti.
-Yine 2006'da yüzde 15'ten fazlası ya arabasını değişti ya da yeni bir araba aldı.
-Özel klinik ve hastanelerden sağlık hizmeti alanların oranı yüzde 60'a çıktı.
EV-APARTMAN YAPILIYOR, AMA İŞ YERİ YAPILMIYOR
Toplumda genel refah artışı, ev-araba satışlarında, daha fazla özel ders, daha fazla özelden sağlık hizmeti, yaşamdan memnuniyet şeklinde kendini gösterirken, ekonomiye dönük kalıcı etki gözlemlenmediğini anlatan Faiz, konut ve apartman inşaatında patlama olduğu dönemde bile iş yeri sayısının artmamasını örnek gösterdi. Faiz, bu görüşünü rakamlarla da örnekledi. Örneğin, 2005 yılında Lefkoşa merkeze 24 ev, 35 apartman yapılırken sadece 6 iş yeri; Gazimağusa'ya 58 ev, 71 apartman yapılırken, 7 iş yeri; Girne'ye 38 ev ve 40 apartmana karşılık 1 iş yeri, Güzelyurt'ta 7 ev 2 iş yeri, İskele merkezde 114 ev, 3 apartmana karşılık 1 yeni iş yeri yapılmış.
“KAMUSAL POLİTİKALARA YANSIMIYOR”
Refah artışının ekonomiye, sermaye birikimine dönüşmemesinin çelişki oluşturduğuna dikkati çeken Muharrem Faiz, özetle şu değerlendirmeyi yaptı: “Refah artışı kamusal politikalara yansımıyor. Çözümler bireysel. İnsanlar jeneratör alıyor, ama elektrik sorunu çözümlenmiyor. Bu kaynak elektriğe gitse sorunun çözümünde adım olacak. Veya sağlık: Büyük paralar harcanıyor, ama sağlıkta iyileşme yok. 40-50 yaş civarında sağlık problemi olanların oranı yüzde 3-5 iken, 65 yaş üzerinde bu oran bir anda yüzde 27'ye dayanıyor. Bu da kamusal sağlık politikaları olmamasının göstergesi. Eğitimde de durum aynı. Sınıflardaki öğrenci sayısı azalıyor, özel ders alanların sayısı artıyor, ama eğitimde düzelme yok. Özel derslerle, özel okullarla sorun çözmeye çalışıyoruz, çok para harcıyoruz, ama eğitim politikasına yansımadığı için kalıcı olamıyor. Özel derse para veremeyenler, özel okula gönderemeyenler ve aslında uzun vadede herkes mağdur oluyor.
İşsizlik yüzde 9 gibi Avrupa standartlarına yakın. Ama gizli işsizlik çok. Mühendis şoförlük yapıyor, kasap işletmeci.”
Çelişkili değer yargılarının, doğru ile yanlışın iç içe geçmesinin ”eklektik” toplum yapısının özellikleri olduğunu belirten Muharrem Faiz, “Tam bir geçiş toplumu özelliği gösteriyoruz. Hangisinin iyi ve kötü, hangisinin doğru ve yanlış olduğu konusunda çelişkiler yaşanıyor. Çift değerlilik, normsuzluk hakim. Hem modern, hem muhafazakar. Geleneksel ile modernlik iç içe. Batılı gibi giyiniyoruz, yaşıyoruz, harcıyoruz, ama Batıda görülen değerler de yok” ifadelerini kullandı.
Çelişkilere vurgu yaparken, “2005 yılında 1100 civarında evlilik yapılırken, aynı yıl 700 boşanma başvurusu var. Yani yarısından fazlası. Ama diğer yandan da boşanmayı hala yadırgıyoruz” diye konuşan Faiz, şu örneklerle de çelişkili toplum yapısına vurgu yaptı: “Kürtaj yasal olmasına karşın, karşı çıkıyoruz ve gizli yapıyoruz. Bireysel özerkliğe önem veriyoruz, ama bir kadının tek başına yaşamasını yadırgıyoruz.”
KAMUSAL POLİTİKALAR İÇİN TOPLUMSAL TALEP
Kamusal politikalar için toplumsal talebin yükselmesi gerektiğini anlatan Faiz, şunları söyledi: “Özel ders alarak eğitim sorununu, özel kliniğe giderek sağlık sorununu çözemezsiniz. Kendi bahçenizi düzenleyerek ülkedeki yeşil alanlara katkı yapamazsınız. Kamusal politikalarla kamusal çözümler bulmanız gerekir. Bu da ancak toplumsal taleple olur. Bu ülkede böyle bir toplumsal talep yok. Sıradan insanın toplumsal talebini yükseltmeden sorunları formüle de edemezsiniz, çözüm de bulamazsınız. Politik arz değil, toplumsal taleptir esas olan. Yoksa 'Falan parti gelsin, falan parti gitsin' diyerek çözüm olmaz.”
Ülkedeki olumsuzluklarda de jure ile de facto nüfus arasındaki farkın da önemli pay taşıdığını söyleyen Faiz, şunları kaydetti: “Nüfus konusunda konuşurken bir yandan ırkçılık, bir yandan rakam abartma var. İkisi de uç. Oysa aslolan gerçekliktir, fiiliyattır. De jure nüfus 190 bin civarındayken, de facto nüfusun 300 bine yakın olması dünyada görülmüş bir şey değil. Arapların İngiltere'de, Cezayirlinin Fransa'da olması çok normal. Hatta daha adil bir dünya için katkı da yapar bu durum. Ama iki kat nüfus sosyal ekolojiyi bozar. Hastaneler girilemez, otobüsler binilemez olur. Üstelik bu nüfus yaşadığı ülkeye aidiyet duygusuyla bağlı olmadığı için yola, okula, hastaneye bakma ihtiyacı da duymaz, titizlik göstermez.”
KIBRISLI TÜRK KİMLİĞİ
Kıbrıs Türkünü kimlik açısından yorumlarken de, “Türkiyeliye karşı Kıbrıslı, Rumlara karşı Kıbrıslı Türk” kimliğinin ön plana çıkarıldığına, anketlerden çıkan genel eğilimin ise Kıbrıslı Türk kimliğine vurgu yapılması yönünde olduğuna işaret eden Faiz, “Kıbrıslı Türklerde dışlama duygusu var, ama bu hiçbir zaman ırkçılık, saldırganlık noktasına gelmedi” dedi.