Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumunda düzenlenen “15 Aralık Sonrası KKTC, Türkiye ve AB” konulu panele onur konuğu olarak katılan Eroğlu, Kıbrıs sorununun 30-40 yıldır çözülememesinin nedeninin Rum tarafı olduğunu belirterek, anlaşma sağlanabilmesi için iki tarafın da bunu istemesi gerektiğini söyledi.
Rumların hep daha fazlasını istediklerini dile getiren Eroğlu, bir çözüme varılabilmesi için iki tarafın eşit şartlarda masaya oturması gerektiğini kaydetti.
Eroğlu, Annan planına “evet” demenin, “KKTC'den vazgeçmek, azınlık olmayı kabul etmek ve Türk askerinin güvencesinden mahrum olmaya razı olmak” anlamını taşıdığını ileri sürerek, Mülkiyet Yasası'nın da kendi bindiği dalı kesmek ve ”Türkiye'nin Kıbrıs'ta işgalci olduğunu resmen kabul etmek” anlamına geldiğini savundu.
Derviş Eroğlu, Kıbrıs konusunun Türkiye'nin üyelik müzakerelerinde sürekli önüne konulduğuna işaret ederek, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, Türkiye'nin AB'ye alınmayacağını ve özel bir statüyle kapıda tutulacağını artık görmesi ve daha sert ve dik durması lazım” diye konuştu.
Kıbrıs'ta iki ayrı halk ve devlet olduğuna işaret eden Eroğlu, çocukluklarından beri Türklere düşman büyütülen Rumlarla Türklerin bir arada yaşayamayacaklarını, ancak iki ayrı devlet olarak devam edilinebileceğini kaydetti.
Eroğlu, “40 bin Türk askeri ile Kıbrıslı Türkler, güven ve huzur içerisindeler. Türkiye Cumhuriyeti oldukça KKTC huzurlu olmaya devam edecektir. Kıbrıs'ı kim pazarlamaya kalkarsa kalksın elinde kalır, pazarlayamaz” dedi.
EMEKLİ ORGENERAL ÖZGEN
Eski Harp Akademileri Komutanı emekli Orgeneral Necati Özgen de Kıbrıs adasında yaşayan Türk gençlerinin, Türk değil Kıbrıslı kimliklerini ön plana çıkarmaya başladıklarına işaret ederek, yeni neslin Kıbrıs'ın tarihi ve orada yaşananlar konusunda bilinçlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Yunanistan'ın, AB ülkeleri arasında silahlanmaya en çok pay ayıran ülke olduğunu vurgulayan Özgen, Yunanlılar ve Rumların tarihin kaydettiği “en sabıkalı millet” olduklarını söyledi.
Özgen, Kıbrıs'ta ne Türklerin Rumlara ne de Rumların Türklere güvendiğine dikkati çekerek, Ada'daki en önemli sorunun güven sorunu olduğunu belirtti.
Kıbrıs konusunda Rumların çok güçlü politikalarına karşın Türkiye'nin doğru dürüst bir devlet politikası bulunmadığını savunan Özgen, Türkiye'de politikanın sadece 2 şahsın ağzında olduğunu iddia etti.
Necati Özgen, bu işi çözecek kişilerin bu yolda yoğrulmuş ve yetişmiş olması gerektiğini, bunu bilmeyenlerin Kıbrıs sorununu çözemeyeceklerini kaydetti.
Özgen, “3 adım atlarsan çukura düşersin işte böyle. 'Ben Rumlardan bir adım önde olacağım' diyor ya hani sayın Başbakan... Bir adım önde olursan, ancak o tepelerin arkasında ne olduğunu bilmezsen, kestiremezsen olmaz. Liderlik budur” dedi.
Özgen, Annan planının, “Kıbrıs halkının bağrına saplanmış kara bir bıçak” olduğunu öne sürerek, “Biz o Annan planına 'evet' dedik ya, biz o evetten daha ileri gidemeyiz. Nasıl gideriz? Kararlı bir hükümet olur. 'Biz AB'yi askıya aldık kardeşim, kusura bakmayın. Kıbrıs konusunda da iki devlet var, orada hazır' derse olur” diye konuştu.
Ek protokolü imzaladığı için Türkiye'nin limanları ve hava alanlarını açmak zorunda olduğunu ifade eden Özgen, “Acaba bu seçimleri atlatmak için AK Parti ile AB anlaştı mı? AK Parti'nin hedefi şu; '2
seçim var. Sakın AB ve ABD ile kavga etme, sesini çıkarma, ne dediyse yap. Zaten ekonomi bıçak sırtında, aman kriz yaratmayın'. Bu mu?” şeklinde konuştu.
Emekli Orgeneral Necati Özgen, Türkiye'nin daima KKTC ile dirsek temasında olması ve ona destek vermesi gerektiğini kaydetti.
“KIBRIS KONUSUNDA MEVZİ KAYBEDİLMİŞTİR”
Bağımsız Cumhuriyet Partisi Genel Başkanı Mümtaz Soysal da Kıbrıs davasında Türkiye'nin yaptığı en büyük yanlışın, “belli bir mevzide durmaması ve sürekli mevzi kaybetmesi” olduğunu söyledi.
Soysal, Türkiye'nin birer liman ve hava alanı açma önerisinin Kıbrıs konusunda verilen son taviz olduğunu öne sürerek, “Kıbrıs cephesinde artık geri çekilecek bir yer yoktur. Yeni bir cephe açıp oradan işe başlamalıyız” dedi.
Artık bu tavizlerden geri dönüşün olmadığını vurgulayan Soysal, müzakerelerin devamı için limanların açılması meselesinin ortaya atılmasının, Türkiye'nin müzakerelerin kesilmesinden çok korktuğu şeklinde anlaşıldığını kaydetti.
Soysal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Türkiye'nin AB'ye giremeyeceği belli olmuştur. Israra gerek yoktur. Türkiye'nin yapması gereken müzakereleri kesmektir. 'Özel statülü şartları düzeltilmeden masaya gelmeyiz' denmelidir. Bu yapılırken de 'Artık Kıbrıs'ı müzakere konusu yapmaktan çıkardık. Çünkü siz bunu AB'ye üyeliğe bağladınız. Evet biz tam üyelikten vazgeçtik. Artık Kıbrıs'ta müzakere edecek bir şey kalmamıştır'. Eğer Türkiye stratejik bakımdan vazgeçilmez ise ve muazzam bir pazara sahip ise AB bunu kabul edecektir.”
SONUÇ BİLDİRİSİ
Panelin sonuç bildirisinde, ulusal dava olan Kıbrıs'ın, iktidar, muhalefet ve diğer tüm kuruluşlar tarafından tek bir hedef ve stratejiyle ele alınması gerektiği belirtildi.
Hedefin, KKTC'nin, Kıbrıs'ta mevcut iki devletten biri olduğunu ve 1983'ten beri tüm demokratik kurumlarıyla yaşadığını dünyaya hatırlatarak, KKTC'nin ayrı bir devlet olarak tanınması için tüm güçleri seferber etmek olduğu vurgulandı.
Bildiride, Kıbrıs'taki acil ve kalıcı bir çözümün ancak kuzeyde Türkleri, güneyde Rumları temsil eden iki ayrı devlet arasında görüşmeler yoluyla sağlanabileceği ve bunun da zemininin BM'de olduğunun dünyaya ilan edilmesi gerektiği kaydedildi.
Sonuç bildirisinde, şöyle denildi:
“Kuzeydeki Türk halkı üzerinden insanlık dışı ambargolar kaldırılmadan ve KKTC resmen tanınmadan, Kıbrıs konusunda bize gelebilecek hiçbir baskıyı kabul etmeyeceğimizi, Kıbrıs ile Türkiye'nin AB sürecinin birbirinden ayrılması gerektiğini, bunlar yapılmadığı sürece de Türkiye'nin AB ile olan müzakere sürecinin Türk halkının haklı baskıları sonucunda dondurulabileceğini tüm taraflara açık ve net bir şekilde bildirmeliyiz.
Karşı taraftakiler, Rum-Yunan ikilisinin taleplerini bahane ederek ısrarla AB sürecinde Kıbrıs'la ilgili tavizler koparmaya, KKTC'yi tanımamaya ve Güney Kıbrıs Rum yönetimini Ada'nın tek hükümeti olarak tanımaya ve de Kuzey Kıbrıs'taki toprakları Türk askeri tarafından işgal edilmiş topraklar olarak görmeye devam ettikleri takdirde KKTC ile Türkiye Cumhuriyeti'nin aynen AB ile Rum yönetimi arasında olduğu gibi tüm ilişkilerinde bütünleşmeye gideceğini dünyaya uygun ve diplomatik bir yöntemle bildirmeliyiz. Dün uğruna şehitler verdiğimiz Kıbrıs, bugün ve sonsuza kadar bir vatan parçasıdır.”