Murat BARDAKÇI
Oluşturulma Tarihi: Kasım 16, 2003 01:42
Üçüncü Selim, 1789'da Osmanlı tahtına geçtiği sırada devlet perişan bir haldeydi. Halk, yenilgilerle sonuçlanan savaşlar ve krizler yüzünden canından bezmişti, yeni padişaha büyük umutlar bağlanmıştı ve genç padişahtan bir erkek evlát bekleniyordu.
Ama Üçüncü Selim kısırdı ve halkın beklentisini boşa çıkarmamak için günün birinde Ahmed adını verdiği bir şehzadesinin dünyaya geldiğini duyurdu. Halk son derece sevinçliydi fakat yalanının ortaya çıkmasından çekinen padişah, birkaç gün sonra Şehzade Ahmed'in öldüğünü ilán etti.
OSMANLI padişahlarından
İkinci Osman, İkinci Süleyman ve
Birinci Mahmud, çocuk sahibi olamamışlardı.
Üçüncü Selim de çocuksuzdu ama onun durumu diğer padişahlardan tamamen farklıydı.
Üçüncü Selim, büyük ümitler bağlanmış bir padişahtı. 1789'da tahta geçtiği sırada devlet büyük bir kargaşa içerisindeydi ve başta İstanbul halkı olmak üzere, hemen herkes, yeni padişahın bu kargaşaya son vereceği ümidini taşıyor ve padişahtan bir de erkek çocuk bekliyorlardı.
Ama, padişah maalesef kısırdı ve günün birinde halkı umutlandırmak için sadrazamı
Koca Yusuf Paşa'nın da teşviki ile bir hatt-ı hümayun, yani kendi el yazısı ile bir belge yazarak erkek evlát sahibi olduğunu ilán etti. Padişah, şehzadenin doğumunun kutlanmasını istiyordu.
Üçüncü Selim'in şehzadeliği, tarihteki diğer şehzadelere kıyasla çok rahat ve farklı geçmişti. Amcası
Birinci Abdülhamid, yeğeni
Selim'i fazla sıkmamış, hapsetmemiş ve belli ölçüde serbest bırakmıştı.
Selim, bu sayede tahta geçtiği zaman yapacaklarını çok önceden tasarlama imkánını bulmuştu. Ama Sadrazam
Halil Hamid Paşa'nın,
Birinci Abdülhamid'i tahttan indirip
Selim'i padişah yapmaya çalışması üzerine durum değişti. Darbe teşebbüsünü
haber alınca sadrazamını derhal öldürten
Birinci Abdülhamid, Selim'i artık eskisi gibi serbest bırakmadı ama dünyayla irtibatını da tam olarak kesmedi.
Şehzade Selim artık sıkı bir kontrol altında bulunmasına rağmen, bu dönemde Fransa Kralı
Onaltıncı Louis ile mektuplaşma imkánını bile buldu.
Geniş görüşlü şehzade 1789'da tahta çıktığı sırada, Osmanlı İmparatorluğu berbat bir haldeydi. 1768'den itibaren Ruslar'a karşı arka arkaya alınan mağlubiyetlerle başta Kırım olmak üzere önemli topraklar kaybedilmişti. Rusya'nın yanısıra Avusturya ile de savaşılıyor ve herşey aleyhimize cereyan ediyordu.
Üçüncü Selim, işte bu yüzden bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırıp, eski haşmetli günleri geri getirecek bir hükümdar olarak görüldü ve halk padişahtan derhal bir şehzade beklentisi içine girdi.
Ama, kendisine büyük ümitler bağlanan
Üçüncü Selim, kısırdı. Senelerden beri bunalmış vaziyette olan halk, bir şehzadenin doğması halinde uğranan mağlubiyetlerin acısını az da olsa unutacak ve güzel bir gelecek için umutlanacaktı.
Üçüncü Selim sadrazamı, yani başbakanı olan
Koca Yusuf Paşa'nın verdiği akılla halkı umutlandırmak için bir oğlunun dünyaya geldiğine dair bir hatt-ı hümayun yazdı. Bu, devlet görevlilerine ve halka
'Oğlum oldu, her yerde kutlamalar yapın' demekti. Padişah, oğluna
'Ahmed' adını verdiğini söylüyor ve kutlamaların derhal yapılmasını emrediyordu. Şehzadenin doğumu şerefine bir hafta boyunca günde üç defa top atışları da yapılacaktı.
İstanbullular çok sevinçliydiler ama birkaç gün sonra duyulan bir başka haber, halkı son derece üzdü: Yeni doğan
Şehzade Ahmed, birdenbire ölüvermişti. Hayali şehzade konusunun zaman geçtikçe dallanıp budaklanacağını farkeden
Üçüncü Selim, zaten varolmayan çocuğunun birdenbire ölüverdiğini duyurmuş ve halka umut dağıtma işine son vermişti.
Mustafa DedeTÜRK hattının en büyük isimlerinden Hamdullah'ın oğluydu. İlk hat dersini ve icazetini babasından aldı. Babası öldüğü zaman henüz üstün bir dereceye ulaşmadığını görerek Amasyalı Abdullah'tan ders almaya devam etti. HAc için Mekke'ye giderken Mısır'dan geçti, Kahire'ye uğradı ve babasının senelerce önce orada bıraktığı yazıları inceleyerek sanatını mükemmelleştirdi. Hac dönüşü Üsküdar'a yerleşti. 1538 yılında, öğrencilerine ders verdiği sırada, cariyelerinden birinin getirdiği dozu fazla kaçmış bir macunu yedikten az sonra öldü. Karacaahmed'e, babasının yanına gömüldü.
Halep dolması
Patlıcanlar tepeleri kesip soyulur, oyulur ve tuzlu suya atılır. Yağlı koyun kıymasına, patlıcanların çıkartılan içlerinin bir kısmı, çiğ pirinç, soğan, tuz, biber, nane ve safran yoğrularak iláve edilir. Patlıcanlar bu şekilde doldurulduktan sonra kesilen tepeleri üzerlerine kapatılır. Alt tarafına kemik dizilmiş olan tencereye yerleştirilir ve üzerine koruk suyu iláve edilir. Kor üzerinde suyunu çekene kadar pişirilir. Patlıcanların siyah kabuğa kadar iyice oyulması gerekir ('Melceü't-Tabbáhin'den).