Güncelleme Tarihi:
BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, BDP'nin 2. Olağanüstü Büyük Kongresi ile ilgili başlatılan soruşturmanın kendileri için hiç anlamı ve kıymeti olmadığını belirterek, “Yaşanan sorunları, sıkıntıları, vesayeti gösteren bir durumdur” diye konuştu.
Kışanak, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, geçen hafta sonu düzenledikleri parti kongresi hakkında jet hızıyla soruşturma açıldığını anımsattı.
“Bu, Türkiye klasiğidir” ifadesini kullanan Kışanak, “Demokratik siyaseti bastırarak, yargı kıskacına alarak, özel yetkili mahkemelere, darbe döneminden kalmış yasalara sığınarak Türkiye'nin demokratikleşmesini engellemeye çalışıyorlar. Açılan soruşturmanın bizim için hiç anlamı ve kıymeti yoktur. Yaşanan sorunları, sıkıntıları, vesayeti gösteren bir durumdur” dedi.
Kışanak, çözüm sürecinden bahsedilecekse bu konudaki görüşlerin, politikaların engelsiz şekilde tartışılması için gerekli ortamının sağlanmasını istedi.
Hakkari'de 8 çocuk annesi Ayza Çetin'in ölümüyle ilgili operasyonda görev alanların yargı önüne çıkartılmasını isteyen Kışanak, “8 çocuğu yetim bırakanlar derhal hesap vermelidir” diye konuştu.
Bu operasyon bölgesinin kendilerine Uludere'yi hatırlattığını belirten Kışanak, Meclis'ten geçen Suriye ve Kuzey Irak tezkerelerini eleştirdi. Kışanak, “Bize sözde vatandaş gibi davrananlar bunun bedelini misliyle ödeyecekler” dedi.
Açlık grevleri
12 Eylül'de Kürt siyasetçilerin açlık grevi başlattıklarını ve bu eyleme 35 gündür devam ettiklerini ifade eden Kışanak, şöyle konuştu:
“12 Eylül'den sonra da açlık grevleri dalga dalga yayıldı. Siyasi tutsaklar açlık grevine dahil oldular. 48 cezaevinde açlık grevi yapanların sayısı bir kaç gün önce 400'ü aşmıştı. Dün itibariyle tüm cezaevlerinde tüm siyasi tutsaklar açlık grevine dahil oldu. Bütün cezaevlerinde binlerce insan, politik tutsak, açlık grevi yapıyor. Bu, çözüm, barış için yapılan bir direniştir. Çözüm ve diyaloğun önünün açılması için bu mücadeleye katkı sunmak hepimizin insanlık görevidir.
Açlık grevi yapanların başlıca 'Öcalan'a ağırlaştırılmış tecride son verilmesi', 'anadilde eğitim ve savunma hakkı önündeki engellerin kaldırılması' talepleri vardır. Bunlar haklı, demokratik, meşru ve bir o kadar da gerçekleşmesi mümkün olan taleplerdir.
Öcalan 447 gündür ağırlaştırılmış tecrit altında tutuluyor. Kendisi sıradan bir şahsiyet değildir. İmralı'ya gösterilen yaklaşım, barışa, müzakereye, demokratik geleceğe, birlikte yaşayıp yaşamayacağımıza dair bir yaklaşım olacaktır. İmralı'da tecridin artırılması, halklar arasındaki köprünün yıkılmak istenmesi anlamına gelmektedir. Birlikte yaşama iradesine tecrit uygulanmaktadır.
Oslo'da neden bu noktaya gelindiği sorusunun cevabı verilmedi. Hükümet bu görüşmelerde samimi davransaydı, İmralı'yı devre dışı bırakmasaydı, müzakere yaklaşımında kararlı olsaydı, arkasına siyasi irade koysaydı, protokolleri elinin tersiyle itmeseydi, bugün geldiğimiz noktada olmayacaktık. Hükümet tam tersini tercih etti.
Öcalan'a tecrit uygulanmamış olsaydı, rolünü oynayabilmesi için uygun koşullar sağlanmış olsaydı hem Kürt sorununda çözüm yoluna girilirdi hem de Ortadoğu'da Kürtlere saygı gösteren bir politika hayata geçirebilirdi. İmralı'da tecridi bir tutukluya uygulanmış, sıradan idari bir tedbir olarak ele alamayız. Tamamen politiktir. Türkiye'nin içerisinde ve Ortadoğu'da yürütülmek istenen savaş politikasının bir yansımasıdır. İmralı'da tecride karşı çıkmak hem içeride hem Suriye'de savaşa karşı çıkmak anlamına geliyor.”
Kışanak'ın gözyaşları
Kışanak, ana dilin müzakere edilemez, doğuştan kazanılmış bir hak olduğunu belirterek, “Bunun engellenmesi bir suç ve yanlıştır” dedi.
İlk greve başlayan 63 kişinin ciddi sağlık sorunu yaşamaya başladığını belirten Kışanak, acil şekilde sağlık kurullarının harekete geçmesi gerektiğini söyledi.
Tüm hekimlerin, sağlıkla ilgili sendikaların, meslek örgütlerinin bu konuda bir çaba ve yaklaşım içerisinde olmasını isteyen Kışanak, “Bakanlık geçmişte engelleyici çaba içinde oldu. Bu, vicdani ve ahlaki bir durumdur. Kimse 35 gündür bedenin açlığa yatıranların göz göre ölüme gitmesine seyirce kalmasın” dedi.
Kışanak, açlık grevini sürdüren kişilerle ilgili bazı bilgiler verdi. Bu kişilerden Mazlum Tekdağ'ın duygu yüklü bir mektup gönderdiğini aktaran Kışanak'ın, “Bu mektubun bir kısmını paylaşmak istiyordum ama yapamayacağım” diyerek ağladığı görüldü. Kışanak ile birlikte bazı milletvekillerini de ağladı.
Kışanak, bir süre sonra konuşmasına devam ederek, Türkiye'nin Filistin'deki açlık grevi yapanlarla ilgili girişimlerini anımsattı.
Öte yandan, toplantıdan önce, milletvekilleri, “açlık grevleri 35. gününde”, “ölümlere sessiz kalmayacağız” yazılı kağıtları bir süre ellerinde tuttular.