Güncelleme Tarihi:
İrfan Erol, kırmızı etin zararlı olduğu ve kalp damar hastalıklarına yol açtığı yönündeki bilgilerin sürekli olarak kamuoyuna yansıtıldığını belirterek, “İstatistiksel verileri dikkate aldığınızda, Türkiye'de yılda kişi başına yaklaşık 8-9 kilo olan kırmızı et tüketim miktarı, olması gereken miktarın çok altında. Bu miktarın mutlaka artırılması gerekiyor” dedi.
Erol, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kırmızı et tüketim miktarının, AB ülkeleri ve ABD'de ortalama 40-50 kilogram arasında olduğunu, yaşlı nüfusa sahip bu toplumlara kıyasla genç bir nüfusa sahip olan ve daha çok hayvansal proteine ihtiyacındaki Türkiye'de bu tablonun üzerinde düşünülmesi, et üretimi ve tüketiminin artırılması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Erol, şunları kaydetti:
“Ülkemizde kırmızı et ihtiyacı ortada iken, kamuoyunda sürekli olarak kırmızı etin zararlı olduğu, katkı maddesi kullanılarak hazırlanan kırmızı et ürünlerinin kanserojen etkiye sahip bulunduğu veya genel olarak et ürünlerinin kalp damar hastalıklarına yol açtığı söyleniyor. Bu tür, yanıltıcı bilgilerin kamuoyuna yansıtılmaması gerekir. Ülkemizde genel anlamda bu yönde değerlendirmeler, ancak somut bilimsel veriler, hastane raporları ve epidemiyolojik çalışmalara dayandırılarak yapılmalıdır. Kaldı ki biz gelişmiş ülkelere kıyasla az et tüketen bir ülkeyiz. Tüketim miktarlarına, kaldıkları sürede çoğunlukla et tüketen, yıllık yaklaşık 30 milyon turistin dahil olduğunu da dikkate almalıyız. Kırmızı et, kanatlı eti, balık ve diğer su ürünleri, süt, yumurta ve bunların ürünleri gibi kaliteli ve sindirilebilirliği yüksek olan ve insanın beslenmesi, fiziksel ve beyinsel gelişiminde büyük önem taşıyan hayvansal proteinleri başka proteinler ile ikame etmeniz mümkün değil. Kırmızı et tüketmeyelim, bunun yerine soya fasulyesi, kuru fasulye, nohut tüketelim ve bu kaynaklardaki protein ile ihtiyacı karşılayalım' diyemeyiz. Çünkü et ve diğer hayvansal gıdalarda elzem bazı aminoasitleri diğer gıdalardan alamıyoruz veya vücudumuzda sentezleyemiyoruz. Dolayısıyla bu tür esansiyel aminoasitleri mutlaka hayvansal gıdalardan karşılamak zorundayız.”
Kırmızı etin çok önemli bir demir kaynağı olduğunu ve demir eksikliğine ilişkin aneminin de ülkemizde kadınlarda çok ciddi boyutlarda bulunduğunu belirten Prof. Dr. Erol, bunun en önemli nedenlerinden birinin demir yönünden zengin olan kırmızı etin yeterince tüketilmemesi olduğunu söyledi.
Diğer yandan, “Aman kırmızı et tüketmeyin” denildiğini hatırlatan Erol, “Hiç kimse hiçbir ürünü aşırı miktarda tüketmemeli, yaşına, cinsiyetine, fizyolojik durumuna, yaptığı işe ve genel sağlık durumuna uygun olarak, yani gerekli miktarda tüketmelidir. Çok değerli ve ucuz bir protein kaynağı olan yumurta, kolesterolün en önemli nedeni olarak yıllarca suçlandı. Biz her zaman bunun aksini savunduk. Bilim insanlarının yaklaşımı, spekülasyon, gereksiz yere tüketimi pompalamak, insanları yanlış yönlendirmek değil, toplumu dengeli ve sağlıklı beslenme konusunda bilgilendirmek olmalıdır” diye konuştu.
TÜKETİCİ ALDATILIYOR
Prof. Dr. Erol, güvenilir et ürünleri tüketilmesinin önemine işaret ederek, kemikli (karkas) et fiyatının yaklaşık 14 lira olduğu bir yerde, kilosu 5 liraya sosis veya benzeri et ürünleri satılıyorsa, bu ürünlerin içindekinin et olamayacağını bildirdi.
Erol, üretim yapılan işletmenin teknolojik altyapı ve hijyenik koşulları yanı sıra ilave edilecek katkı maddelerinin ulusal gıda kodeksinde belirlenen
tip ve miktara uygun olması ve ürünlerin tüketiciye sunulmadan oto kontrolünün yapılması gerektiğini ifade etti.
Merdiven altı olarak tanımlanan, uygun hijyenik ve teknolojik koşullarda üretilmeyen, içinde ne kadar et, yağ ve katkı maddesi bulunduğu bilinmeyen ürünlerin ve dolayısıyla böyle yerlerde üretim yapanların tüketici sağlığı ve ekonomisi açısından büyük risk oluşturduğuna işaret eden Erol, “Bu yolla tüketici aldatılıyor, sosis diye aldığınız sosis değil, bunlara sosis lezzeti kazandırmak için birçok katkı maddesi (Bir kısmı izin verilmeyen veya izin verilen dozun üzerinde) ilave ediliyor. Piyasaya çok düşük fiyatla sunulan sosis ve benzeri et ürünleri kalitesiz kırpıntı et, tavuk eti ya da tavuk yan ürünlerinden üretiliyor. Bu süratle kontrol altına alınması gereken çok önemli bir sorun. Dolayısıyla ürün seçiminde belli marka değeri ve kalite standardına sahip ürünlerin tercih edilmesi çok önemli” dedi.
Prof. Dr. Erol, izlenebilirliğin çiftlikten sofraya gıda güvenliğinin başlıca unsuru olduğunu, bu kapsamda tüketilen bir et ürününün, geriye dönük olarak hangi çiftlikte yetiştirilen hayvana ait olduğu, hayvanların hangi yemlerle beslendiği, hangi koşullarda kesildiği, hangi işletmelerde işlendiği ve hangi pazarlama ağı ile piyasaya arz edildiğinin bilinmesi ve ürünle ilgili herhangi bir sorun ortaya çıktığında da geriye dönük olarak takip edilerek piyasadaki ürünlerin toplanmasının kalite güvencesi açısından önemli olduğunu vurguladı.
Erol, Türkiye'de AB mevzuatına uyum kapsamında çıkarılan 5996 sayılı veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda güvenliği ve yem kanunu ile bu yönde çok önemli bir adım atıldığını kaydetti.
ETİN KALİTE GÜVENCESİ SAĞLANMALI
Prof. Dr. İrfan Erol, güvenilir et ve et ürünleri üretiminin ön koşulunun hayvan sağlığından geçtiğini, bu nedenle hayvanların uygun koşullarda ve sağlıklı olarak yetiştirilmesi, kesime gidecek hayvanların hayvan refahı kurallarına uygun olarak nakledilmesi ve kesimin resmi veteriner hekim kontrolünde uygun hijyenik ve teknolojik koşullara sahip mezbahalarda yapılması ve işlenmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye'de mezbahaların ciddi şekilde standardize edilmesi ve kesim işleminin hijyenik ve teknolojik koşullarda yapılması gerektiğini anlatan Erol, özellikle dışkı, deri, tüy ve yapağıdaki bakterilerin ete bulaşmasının önlenmesi gerektiğini vurguladı.
Erol, mezbaha dışında yapılan kontrolsüz kesimler ile altyapısı uygun olmayan mezbahalarda hijyenik üretimi sağlamanın mümkün olmadığını ifade ederek, “ABD, ete dışkı bulaşmasını önlemek için et kanununu değiştirdi. Kayıt ve kontrol dışı kesimlerin önlenmesi halk sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, çevre sağlığı, ulusal ekonomi, adil rekabet açısından büyük önem taşımaktadır. Bu hedeflere ulaşmak için her türlü düzenlemeyi yapmamız ve uygulamaya aktarmamız lazım” dedi.
Çabuk bozulabilen çok değerli bir gıda olan etin iyi korunması ve kalite güvencesinin sağlanması gerektiğini anlatan Erol, “Hayvan, kesilip karkas hale getirildikten sonra soğuk zincirin mutlaka sağlanması ve ülkemizde henüz önemi anlaşılmayan etin kalite derecelendirmesinin yapılması gerekir” şeklinde konuştu.
Erol, Türkiye'de et açığının bulunduğunu belirterek, bu sorunun aşılmasında her türlü iç dinamiklerin harekete geçirilmesinin, teşvik ve desteklerin devam etmesinin önemli olduğunu, ancak orta ve uzun vadede Türkiye'nin kendi koşullarına uygun etçi ırkların yetiştirilmesine yönelmesi ve aynı zamanda mevcut yapısı itibarıyla kırmızı et açığının giderilmesinde önemli bir alternatif olan koyun eti üretimi ve tüketiminin mutlaka artırılması gerektiğini vurguladı.
Ulusal Kırmızı Et Konseyi Araştırma ve Danışma Kurulu ve Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erol, istatistiksel veriler dikkate alındığında, Türkiye'de yılda kişi başına yaklaşık 8-9 kilo olan kırmızı et tüketim miktarının, olması gerekenin çok altında bulunduğunu söyledi.
SICAKLARDA ET TÜKETİMİNE DİKKAT EDİLMELİ
Yaz aylarının riskli aylar olduğunu, sıcak aylarda mikroorganizmaların gıdalarda daha hızlı üremesi ve sıklıkla hastalık oluşturması nedeniyle toplumun bu konuda dikkatli olması gerektiğine işaret eden Prof. Dr. İrfan Erol, şu önerilerde bulundu:
“Eti güvenilir kaynaktan almak, eve geldikten sonra buzdolabında muhafaza etmek ve iyi pişirmek gerekiyor. Bunlar tüketici sağlığının korunması açısından önemli. Donmuş kıyma en fazla 2 ay, et 3-4 ay evlerdeki buzdolabında saklanabilir. Etleri çözdürme işlemi oda sıcaklığında değil, buzdolabının içinde 4 santigrat derecede yapılmalı, çözündürülen etler tekrar dondurulmamalıdır. Izgara yaparken de tavuk eti ile kırmızı et hiçbir zaman birbirine bulaştırılmamalıdır. Çünkü gıda kaynaklı hastalıklara yol açan Salmonella, Campylobacter gibi mikroorganizmaların büyük kısmı tavuk etinden kaynaklanmaktadır. Pikniğe gidilirken hazırlanan köfte ve etler mutlaka soğutucuda tutulmalıdır. Etler ortam sıcaklığında 1-2 saat beklediğinde içindeki mikroorganizmalar hızla ürer. Parça et iyi pişirildiğinde dış yüzeyde bulunan bakteriler ölür, ancak köfte gibi kıymadan hazırlanan ürünler iyi pişirilmediğinde iç kısmında bulunan bakteriler canlı kalır. Bu nedenle köfteleri kalın ve büyük değil, ince ve küçük hazırlayarak her tarafını iyice pişirmek gerekir. Ayrıca, pişirme sırasında çiğ eti tutmak için kullanılan maşa veya çatalı pişmiş ette kullanmayın. Aksi halde çiğ ette bulunabilen hastalık yapıcı bakteriyi alıp pişmiş ete bulaştırmış olursunuz. Yine sık yapılan hatalardan biri de pikniğe giderken çok temkinli davranarak tüketeceğimiz miktardan çok daha fazla eti götürüp, sonra da kalanını geri getirmemizdir. Bu çok tehlikeli bir durumdur. Pikniğe ne götürdüyseniz onu orada iyi pişirip tüketeceksiniz ve geri getirmeyeceksiniz.”