Bu, Türkiye topraklarında yüzyıllarca yaşamış Yahudi Adato ailesinin Kırklareli kolunun kah güldüren, kah hüzünlendiren, kah öfkelendiren beş kuşaklık tarihi. 1800'lü yılların hemen başında ilk Adato'nun Kırklareli'ye ayak basmasıyla başlıyor; 1970'lerin sonunda koca ailenin, geride mezarlar dışında hiçbir şey bırakmamasına dek sürüyor. Sık sık güldürmesine rağmen hazin yanı daha ağır basan hikaye, 1912 yılında 1300 civarında Yahudi'nin yaşadığı Kırklareli'de, neden şimdi sadece 6 (Yazıyla altı) yaşlı cemaat üyesinin kaldığını da bir güzel açıklıyor. Yani tek bir aile ve onların günlük hayatları -yaşayış tarzları, inançları, gelenekleri, yemekleri, tartışmaları, şarkıları, kavgaları- üzerinden, Türkiye -ve dünya- Yahudileri'nin serüvenini gözler önüne seriyor. İletişim Yayınları'ndan ‘‘Bir zamanlar Kırklareli'de Yahudiler Yaşardı’’ adıyla kitaplaştırılan hikayenin yazarı Adatolar'ın Kırklareli kolunun altıncı kuşağından Erol Haker. Asıl adıyla Elio Adato. Onun için büyükbabasının büyükbabasının babasıyla başlayan bir aile hikayesi yazmış olmak, heyecan verici olmalı. Birkaç ay önce yayımlanan ‘‘Tarz-ı Hayattan Life Sytle'a’’ kitabın yazarı Rıfat N. Bali'nin yayına hazırladığı kitap için Elio Adato, şimdi çoğu hayatta olmayan 38 aile üyesiyle tam 123 saat süren mülakatlar yapmış ve listesi uzun bir kaynakçadan yararlanmış. Kendisi Kırklareli değil, 1930 İstanbul doğumlu. 1956 yılından bu yana İsrail'de yaşıyor. ‘‘Niye?’’ diye soracak olanlara cevabı, bu sayfada özetini bulacağınız kitabı ve tarih veriyor...
Adatolar, 1492'de Yahudiler'in İspanya'dan kovulması ve Osmanlı'nın topraklarını onlara açmasından itibaren Edirne'de yaşayan bir aile. Ancak içlerinden biri, 1800 yılları civarında bir gün Edirne'den ayrılmak zorunda kalır. Çünkü Menahem Adato, Eftisia adlı Rum bir kıza aşık olmuş ve dahası onunla evlenmiştir. Özellikle o dönemde her iki ailenin de bunu pek iyi karşılamadığı, hatta çifte karşı toplumsal bir boykot uygulandığı rahatlıkla tahmin edilebilir. Bu yüzden Edirne'de mesleği olan kalaycılık ya da başka bir iş yapma şansını kaybeden Menahem, İstanbul'a göç etmeye karar verir. Eşiyle birlikte at arabasıyla bir hafta uzaklıktaki İstanbul'a doğru yola çıkarlar, ancak bilinmeyen bir nedenle, ikinci günün sonunda ilk durakları olan Kırklareli'ye yerleşmeye karar verirler. Bundan yaklaşık 150 yıl sonra 18 yaşına basan Erol Haker'i annesi bir kenara çekecek ve ona kimseye söylememesi gereken bir aile sırrı verecektir: ‘‘Büyük büyükannelerinden biri bir Rum kızıydı!’’ Pek oralı olmayan Haker aynı sırrı, bunu kimseye söylemeyeceklerine söz veren başka aile bireylerinden de duyacaktır.
Kırklareli'deki ilk Adato olan Menahem, kendine kasabada iyi bir yer edinir, pek çok Türk arkadaşı olur, hatta Yeniçeri Ocağı'nda yüzbaşı rütbesinin karşılığı olan ‘‘çorbacı’’ lakabını alır. Sultan II. Mahmud Nizam-ı Cedid Ordusu'nu kurup yeniçerileri kılıçtan geçirirken az daha kafasından olacaktır ama olsun. O ve ondan sonra gelenlerin kasabadaki diğer dinlerden insanlarla ilişkileri her zaman iyi olacaktır. Oğlu Mordehay da, onun oğlu Menahem de kalaycılıkla geçinir. O yıllarda, yoksul değilse de mütevazı bir hayat yaşar Adatolar. Ama geleneklerine ve Museviliğin kurallarına sıkı sıkıya bağlı, El Moravi lakabıyla anılan ikinci Menahem'in gelecek kaygısı çoktur. Çocukları Avrammaçi, Lia, Bea ve Simanto'ya baktıkça kara kara düşünür.
İSTEDİĞİN KADAR ALTIN AL!Bir gün Müslüman Türk bir dostu yemeğe çağırır onu. Ancak Tevrat'taki 613 sevap ve yasağın her birini harfiyen uygulayan El Moravi'nin, Kaşrut (Yahudi dinine göre neyin yenilip yenilemeyeceğini düzenleyen kurallar) nedeniyle bu daveti kabul etmesi mümkün değildir! Ama arkadaşının söylediğine göre iş önemlidir. El Moravi, sonunda şöyle bir çare bulur: Davetli olduğu günün sabahı eşi Sultanuça'yı arkadaşının evine yollar,Kaşer (Kaşruta uygun
yemek) pişirmenin kurallarını anlatır. O da hiç garipsemeden yemekleri pişirir. İşte bu yemekler yendikten sonra ev sahibi ağzındaki baklayı çıkarır. Odanın köşesinde, ağzına kadar altın sikkeyle dolu sandığı açar ve şöyle der: ‘‘Menahem efendi, sen akıllı ve dürüst bir insansın, kardeşim sayılırsın. İstediğin kadar altın al ve İstanbul'a git. Aldığın malları Kırklareli'de satıp kárı bölüşürüz.’’ Adato ailesi kuşaklar boyu sürecek tekstilciliğe böyle geçer.
El Moravi işini büyütüp alkollü içkiler ve süt ürünleri imal etmeye başlamadan, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı öncesinde olacakları tahmin eder ve İstanbul'dan yalnız tekstil ürünleri değil, gaz yağı, tuz, kahve, şeker de alır ve stoklar. İşi böyle büyüyecek, kendine, çocuklarına ev, dükkan ve mahzen yaptıracaktır.
Oğlu Lia -ki Erol Haker'in büyükbabasıdır- 1903 yılında bir gün, kardeşi Neama ile Kırklareli'nin ana caddesinde gezmeye çıkan güzel Ester'i görür. İki kardeş üvey anneleri La Bulissa'nın öğrettiği gibi makyajlıdırlar. La Bulissa'dan önce genç kızlar ve evli kadınların makyaj yaptıklarını duymayan Adatolar'a göre kadınların yapabilecekleri konusunda bir devrimdir bu. Lia hemen aşık olur Ester'e, ama babası bu evliliğe şiddetle karşı çıkar. Ester'in ailesi Çiprutlar'ın her zaman hayatın tadını çıkarmaya çalışmalarından hoşlanmaz ama onu asıl rahatsız eden Ester'in kocasına kolay boyun eğmeyecek güçlü bir kadın olmasıdır! Evliliklerini engellemek için elinden geleni yapar, hatta büyük oğlunu Ester'den daha güzel bir kız bulması için görevlendirir, ancak sonunda pes eder. Kaldı ki evlendikten sonra Ester'i sevecek, hatta evdeki sert yönetim tarzını onun için yumuşatacaktır. Yine de onun dönemi, evde Museviliğin tüm kurallarıyla hakim olduğu dönemdir. Sinagogdaki dua şekli, konuşulan İspanyolca, adlar, şarkılar, yemekler, velhasıl Osmanlı Yahudilerinin yaşamları 15. yüzyıl İspanyası'ndakinden çok az değişiktir.
Zaten Menahem Efendi, bu kuralların parçalanacağını öngördüğü için hayatının son yıllarını Kudüs'te geçirmek üzere 1912'de ayrılır Kırklareli'den. Bu kararı vermesinin bir nedeni de o yıl bir Şabat (Yahudi bayramı) sabahında sinagogdan eve dönerken Türk boyacılara ayakkabı boyatan Yahudi gençleri görmesidir. Bir Yahudi'nin Şabat'ta ayakkabı boyatması onu çıldırtır; bunu dünyanın sonu sayar. Müslüman dostları, ‘‘Orada bizim için de dua et’’ diye uğurlar onu. İşleri devralan çocukları, ancak onun gidişinden sonra bağımsızlıklarına kavuşur. Ancak keyfi çıkarılan bir bağımsızlık olmayacaktır bu; Balkan savaşları, I. Dünya Savaşı kapıdadır. Gençlerin büyük bölümü Avrupa'ya göçer, ardından Yunan işgali gelir, cumhuriyetin ilanından sonra ise Anadolu'da Yahudiler'e karşı hareket. Yağmalar, seyahat yasakları. 1934'e bunlardan geçerek girerler.
1934: DÖNÜM NOKTASI3 Temmuz pazar günü akşamüstü, eve kışkırtıcı birtakım konuşmalar ulaşır. Trakya'da Yahudiler'e saldırıları duymuşlardır ama hepsi ‘‘biz Türk komşularımızla iyi dostuz, bize zarar gelmez burada’’ diye birbirine güven vermiştir. İlk saldırıya uğrayan Simanto olur; trende altın saatini herkesin gözü önünde, onu tartaklayarak almışlardır. O gece ev taşlanır, camlar kırılırken küçük çocukları koltuklarının altına alıp polis karakoluna bakan pencerenin altına sığınır ve ‘‘can kurtaran yok mu’’ diye bağırırlar. Çıt çıkmaz. Tüm aile, büyük amca Avramaçi'nin evine kaçar ve kilerde, bir mum bile yakmayarak sabahı sabah eder. Ertesi gün eve döndüklerinde, yağmacıların götürmediklerini de kırıp döktüğünü görürler. Gün boyu evden her şey götürülür, son yağmacı bir güreşçidir. Ester, yeni aldığı Singer dikiş makinesini sırtlandığını görünce delirir: ‘‘Seni hain adam, bunu Lia Adato gibi Türklerin dostu olan birine nasıl yapabilirsin, utan!’’ İri yarı güreşçi annesi yaşındaki bir kadın tarafından böyle azarlanınca kuzu gibi olup makineyi düşürür. Ertesi gün Lia, Ester ve en küçük oğulları Liyezer dışındaki tüm Adatolar İstanbul trenine biner.
TÜRK ADLARI ALIYORLARTrakya'nın her yanında, aynı günlerde yaşanan ve Yahudiler'i göçe zorlayan saldırıların, Lia Adato'nun iç dünyasında yarattığı hasar asla düzelmez. II. Dünya Savaşı'nın yokluklarını da yaşayan aile, o dönemde Kırklareli'deki pek çok Yahudi'nin yaptığı gibi Türk adları alır; aile üyelerinin hayatta birçok konuda olduğu gibi burada da farklı düşündüğünü, farklı soyadları aldığını anlatır Erol Haker. Lia Adato tarafı, Haker soyadını alır; Elio Erol, kardeşi Moris Altan, babası Menahem Naim, annesi Raşel Emel olur. Lia İlhan'a, Ester'se nedense Münevver'e dönüşür: ‘‘Bu altmışına merdiven dayamış üstelik okuma yazması olmayan bir kadına verilecek ad değildi. Zavallı kadın yeni adını güçlükle hatırlardı.’’ Bir kısmı Müslüman da olur, İslam'a ya da başka bir dine inandıklarından değil, Türk vatandaşı gibi görülebilmek için! Ama pek işlerine yaramaz. Sadece Varlık Vergisi sırasında, daha az vergilendirilmişlerdir, belki de 1934 olaylarının yarattığı ruhi sarsıntıya karşı bir tür tazminat gibi...
İSRAİL'DE ÖLEMEDİ, DÖNDÜLia Adato, eşi Ester'in de 1957 yılında ölümünden sonra, babası ve büyükbası gibi hayatının kalan yıllarını geçirmek üzere İsrail'e gider. Ama yapamaz, Kırklareli hahamından ‘‘Sinagog'da dua için on erkek bulmanın güçleştiğine dair’’ bir mektup alınca, geri döner. Bir hafta sonra 11 Mart 1958'de ölür. Arkasından ‘‘toprak çekti’’ derler. Torunu Erol Haker'le çok yakın bir ilişkisi olmamış, ama onunla entelektüel tartışmalar yapmaktan hep hoşlanmıştır. Son sorduğu soru şudur: ‘‘O kadar tahsil yaptın, bu güne kadar öğrendiklerine dayanarak bana söyleyebilir misin, Tanrı var mı?’’
Takvimler 1977'yi gösterdiğinde, Kırklareli'de tek bir Adato dahi kalmamıştır. 1880'li yıllarda yaptırılan ve on düğün, üç katı kadar doğum ve sünnet, sayısız cenaze töreni yapılmış ev, 1956 yılında bir bulvara yer açmak üzere istimlak edilmiştir. Erol Haker'in kaleme aldığı Adatolar'ın kuşaklar boyu hayat hikayesi, Kırklareli Yahudi cemaatinin yavaş yavaş yokoluşunun da hikayesidir aynı zamanda.
AZRAİL'E NUMARA ÇEKTİKırklareli'deki ilk Menahem ve çocuklarının döneminde ölüm Adato ailesinde sürekli varlığını hissettirecek, çocuklar büyüyemeden, yetişkinler evlenemeden hayata veda edecektir. Bu yüzden ölülerin ardından yapılan törenlere çok önem verilir. Ama ölümleri engellemek için Adatolar'ın Azrail'le mücadeleleri de aile tarihine geçer. Mesela Lia'nın ikiz kardeşi bebekken ölünce (1881), anne Sultanuça (Üstte, torunuyla), ölen ikizin tüm giysilerini, çarşafları toplar ve birkaç karanfil tanesiyle metal
bir sandığa koyarak kilitler. Amaç Azrail'in diğer ikizle ilgili olası kötü emellerinin önüne geçmektir. Sandık 40 yıldan fazla bir süre böylece korunur. Lia 79 yaşına kadar yaşar. Lia'nın ağabeyi Avramaçi ise Azrail'in göksel adres kitabına bakarak çocukları kurban seçtiğine karar verdiği için, kızını yakın arkadaşı olan komşusuna sattığını duyurur. Böylece Viktorya'nın adresi değişecek, Azrail onu bulamayacaktır! Sonuç olarak o da 86 yaşına kadar yaşar!