Emel ARMUTÇU
Oluşturulma Tarihi: Ekim 19, 2002 22:14
Hafızası pek de zehir gibi olmayan bir arkadaşım, yolunun düştüğü bir Trakya kentinde, sadece yedi sekiz yaşlı Yahudi'nin kaldığını ve sinagogu açabilmek için 10 kişi gerektiğinden ibadetlerini yapmakta güçlük çektiklerini anlatmıştı aylar önce.
Ama dediğim gibi hafızası zehir gibi olmadığı için, ne kentin adını hatırlayabildi, ne de bunu ona kimin anlattığını. Hayatın hay huyu içinde zaman zaman aklıma gelen bu küçük bilgiyi çoğaltmaya, küçük soruşturmalar yaparak en azından ‘‘olayın geçtiği kenti’’ bulmaya çalışıyordum ki, şansa bakın önüme Erol Haker'in ‘‘Bir zamanlar Kırklareli'de Yahudiler Yaşardı’’ adlı taze basılmış kitabı düştü. İnsan eline yeni bir kitap aldığında ilk ne yaparsa ben de onu yaptım; kapağına gözattım, ters çevirdim ve arkadaki yazıyı okumaya başladım. Ama daha ilk kelimeleri okurken aşağılarda bir cümleye kayıverdi gözlerim: Günümüzde Kırklareli'de Yahudi nüfusunun altı kişiden ibaret olduğu yazıyordu. Büyük bir araştırmacı gazetecilik olayı gerçekleştirmeme gerek kalmadan bulmuştum işte! Kendisi de Kırklarelili bir Yahudi aileden gelme olan Erol Haker'in bu keşfimdeki katkısı bununla kalmadı, röportaj yapacağım insanların tek tek isimlerini ve telefon numaralarını da nazik bir e-mail'le bana ulaştırdı. Onları da yapmak istediğim çalışmayla ilgili bilgilendirdi. Geriye bir tek Kırklareli'ne gitmek kalmıştı, işte işin o kısmını ben yaptım. Ama yola koyulduğumuzda aklımın ucundan şunu geçirmeden edemedim: Bir haberi bazen, onu yapmayı yürekten istemek de gerçekleştirebilir! Bu yazı aynı zamanda, Erol Haker'in Adato ailesinin şahsında Kırklarelili Yahudiler'i anlattığı kitapla ilgili haberin (fikri) takibi de sayılabilir. Kırklareli'de yüzyıllarca yüzlerce aile olarak yaşayıp, şimdi son birkaç kişiyle temsil edilen Yahudiler'den öğrendiğim ilk şey, Erol Haker'i düzeltmemi gerektiriyor: Altı değil sekiz kişiler. Altısı 70'inin üzerinde, ikisi 50'lerinde. Ama birşey doğru; onlar Kırklareli'nin son Yahudileri. 81 yaşındaki Haham Hayim Abravamel'in Yahudi mezarlığını gezerken söylediği şu söz bunu hazin bir şekilde açıklıyor: ‘‘Gördüğünüz gibi burada dört beş hane kaldık. Ama mezarlığımız ağzına kadar dolu.’’
Kırklareli'nin, biraz İstanbul'daki İstiklal Caddesi'ne benzeyen trafiksiz Cumhuriyet Caddesi'nde bir tek Yahudi manifaturacı var; Salamon Baruh. 80 yaşında. Mesleği dedesinden, dükkanın bugünkü hali babasından kalma. Tiril tiril takım elbisesi içinde karşılıyor bizi. Hemen söylenen Türk kahvesi eşliğinde ilk tanışma cümlelerini kurarken, açık renk tüvit ceketinin cebine kırmızı mendilini ve yakasına kırmızı kravatını özenle yerleştirmiş, saçlarını özenle taramış Yesua Kaneti giriyor içeri. 77 yaşında. O da dedesi ve babasından devraldığı zahire tüccarlığından emekli. Bir Kırklareli fanatiği olduğunu bilmiyoruz henüz, az sonra öğreneceğiz.
81 yaşındaki Hayim Abravamel, tam 50 yıldır küçük sinagogun hahamı. Her sabah erkenden açtığı ibadethane, son yıllarda hiç dolup taşmıyor. Son bayramda, tam 24 kişi olduklarını anlatıyor heyecanla, İstanbul'dan gelen çocuklar, gelinler, damatlar ve torunlar sayesinde. Bizim küçük buluşma, sinagogun küçücük bahçesinde, küçük bir grupla gerçekleşiyor: Salamon Baruh'un eşi Beti (74), Haham Abravamel'in eşi Viktorya (74), eşini 14 yıl önce kaybeden Suzi Alevi (74) birlikte giriyorlar bahçeye. Ardından ‘‘genç kuşak’’ Penhas ve Rozi Haleva (55) geliyor. Giderek bu bahçenin bu kadarcık kalabalıkla bile dolmayacağını herkes biliyor, kimse yüksek sesle söylemek istemiyor.
Sohbet başlayınca hepsi özenle şunun altını çiziyor: Evet cemaat olarak çok az kaldık, ama biz demek cemaat demek değil sadece. Müslüman arkadaşlarımız, onlarla yıllardır süren çok iyi ilişkilerimiz var. Biri Kırklarelispor için ne kadar çok ve ne kadar severek çalıştığını anlatıyor, diğeri 50 yıllık arkadaşlarıyla övünüyor. Suzi Alevi, çocuklarının İstanbul'da, akraba ve arkadaşlarının da İsrail'de yaşaması için yaptığı teklifleri sıralıyor ve hepsini nasıl reddettiğini: ‘‘Gayet tabii azınlık kaldıkça, insan her gidenin ardından daha çok üzülüyor. Ama bundan sonra gidecek olanlar, ancak ölünce gidecek. Ben İstanbul'a sık sık gidiyorum, ama biraz kalıp çocukların gönlünü ediyorum, hemen dönüyorum.’’ Hepsi aynı fikirde: İnsan çevresiyle yaşar. Biz buralıyız, başka yerde mutlu olamayız.
Penhas Haleva, cemaatten yaşıtlarının çok olduğu çocukluk günlerinden sözediyor, bayramların çok zevkli geçmesinden. ‘‘Ama bu hayat, ben liseyi bitirene kadar sürdü. Üniversiteden ve iş hayatından sonra 1981'de döndüğümde kimseyi bulamadım. Bir kısmı İstanbul'da, bir kısmı İsrail'de, Avrupa ve Amerika'ya gidenler var. Benim zamanımdakilerin gitmesini en çok etkileyen şey, evlilikti. Aynı dinden biriyle evlenmek istiyorlardı, burada kalanların hepsi akraba ve arkadaş olduğu için dışarda eş aramak gerekiyordu. İş arama durumu da var. Okuyorsunuz, mesleğinizi burada uygulayacak imkan yok. Bu yüzden gittiler.’’
Ona göre Kırklareli'deki tek eksiklik -eşi de sık sık hatırlatıyormuş- sosyal hayatın zayıflığı. ‘‘Geçen yıl ilk kez sinemamız oldu yeniden, 20-25 yıldır sinemasızdık. Geceleri sadece bir park olayı var, kışın o da yok. Emeklilik için iyi de, o yaşa gelmeden zor’’ diyor. Gelecek? Düşünmek bile istemediğini söylüyor. ‘‘Bir süre sonra tabii olarak bitecek. Pek hoş bir duygu değil. Çözüm ise yok. Yani gençlerin gelmesi lazım, gelmeleri için de olanaklar sunulması...’’
Haham Hayim Abravamel anlatıyor: ‘‘Ben 50 yıl önce geldiğimde 70 hane vardı, bugün gördüğünüz gibi 5 hane sadece. Ama yine de sinagogu her sabah açarım. Onlar akşamüstleri gelirler, bir de cumartesi sabahları. Evet on kişi olamadığımız için bazı kuralları uygulayamıyoruz. Ama on kişi yoksa kimse namaz kılmayacak değildir. Nasıl İslam'da rahatsız kişi evinde namaz kılıyorsa, burada da öyle özel ibadet yapılıyor. Noksanlarıyla. Öyle dualar var ki, okumak için en az on kişi olmalı, onları atlıyoruz. Eksikliğini tabii ki hissediyoruz, günahlarını kabulleniyoruz. Günahı ne mi? Kalk git İstanbul'a, orada ibadetler 30 kişilik, 50 kişilik, ne diye durursun burada, değil mi! Ama şartlar elvermiyor. Hem biz gitmek istemiyoruz ki.’’
BETİ BARUH - 74
İki çocuğumuz İstanbul'da yaşıyor ama bizim çevremiz burada. Eskiden ayrı dinden insanların görüşmesi konusunda daha çok baskı vardı, şimdi modern dünyada böyle bir sorun yok. Çok güzel arkadaşlıklarımız var. Sakin bir yer olduğu için yapacak fazla bir şey yok, oyun oynuyoruz biz kadınlar. En çok da çanak oynamayı seviyoruz. Geceleri parklarda yürüyüş yapıyoruz.
SALAMON BARUH - 80
Doğduğumda yüzlerce insan vardı. Sonra herkes gitti, kimi İsrail'e, kimi İstanbul'a, kimi ölüme. Aslında, ben de askerdeyken dönmemeyi düşündüm, ama babam bir telgraf çekti, seni nişanladım, diye. Hapı yuttum ve dönmek zorunda kaldım. Ama burayı seviyorum. 23 yıl Kırklarelispor'un yöneticiliğini yaptım. Kimseye gittiği için kızmıyorum. Geçmişten hatırımda hiç kötü bir şey kalmamış.
VİKTORYA ABRAVAMEL - 74
Ben aslında gitmek istiyorum, ama haham eşim cemaati bırakmak istemiyor. Hem de burayı çok seviyor. Benim de şikayetim yok. Edirne'den 50 yıl önce geldik ve ben 50 yıldır yürütebildiğim arkadaşlıklarımdan çok memnunum.
HAYİM ABRAVAMEL - 81
Edirne doğumluyum. Çok huzurlu buldum burayı. Büyük bir kente gitmeyi hiç düşünmedim, oralarda vazife yapmak çok zor, işe gitmek için ne kadar yol katediyorlar. Burada işyerim on adım, park on adım, arkadaşlar on adım.
PENHAS HALEVA - 55
Biraz babadan kaldığı, biraz da en genç olduğu için cemaat başkanlığını yürütüyor. Kendisi dahil sekiz kişinin bürokratik işleriyle, ufak tefek ihtiyaçlarıyla o ilgileniyor yani. Babası büyükbabasından devraldığı toptan bakkaliyecilik işi yaparmış. O ODTÜ mezunu bir makine mühendisi olmasına rağmen, babasının isteğiyle Kırklareli'ne yerleştiği için şu anda akaryakıt işiyle uğraşıyor.
ROZİ HALEVA - 55
Mersin'den gelin gelmiş Kırklareli'ye. İki çocuğundan biri İstanbul'da, diğeri Ankara'da okuyor. O ise Kırkaleri'nin fazla sakin hayatı dışında hiçbir şeyden şikayetçi değil. Bunca az kalmalarıyla ilgili duygularını sorduğumda şöyle diyor: ‘‘Bir medyum bana, 84 yaşında burada Yahudiliği sen kapatacaksın, dedi. Artık gerisini siz düşünün.’’
YESUA KANETİ - 77
Doğduğumdan bu yana Kırklareli'deyim. Ayrılmak aklımın ucundan geçmedi. Çünkü burası küçük bir Paris! İstediğiniz bütün modaları burada bulursunuz. Kaç parkımız olduğunu biliyor musunuz; on tane! Parka gittiğinizde düşünmezsiniz eve döneyim diye. Kadınlar gece yarıları yalnız dolaşabilir. Şehir Kulübü'müzde içtiğiniz çayı başka yerde bulamazsınız.
SUZİ ALEVİ - 74
Burada doğdum, burada büyüdüm. Annem de burada doğdu, anneannem de onun annesinin annesi de... 14 yıl önce eşimi kaybettim, iki oğlum, dört torunum İstanbul'da yaşıyor. Hep gel, bizimle yaşa diyorlar, ama gidemem. Benim hayatım burada, çok iyi arkadaşlarım var. 30 yıl eczanede çalıştım, emekli maaşım ve evim bana yetiyor. Orada yalnız kalırım.