Güncelleme Tarihi:
Ankara'nın, köylerle çevrili ilçesi Akyurt'ta ilkokul öğrencileri klasik müzik eğitimi alıyor
Sevda Cenap And Müzik
Vakfı'nın ‘‘Müzik Eğitimine Küçük Yaşlarda Başlatma ve Yaygınlaştırma Projesi’’ 1994 yılında koro şefi Fatma Öz tarafından Akyurt İlköğretim Okulu öğrencilerinden kurulan koro ile başlamış. Aynı yılın Haziran ayında ilk konserlerini veren koro, çalışmalarını, Kasım 94'ten bu yana Pınar Alpay ile yürütüyor. Zaman zaman konser veren koronun ödülleri de var: Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nce düzenlenen Çocuk Şarkıları Koro Yarışması'nda ikincilik; Türkiye Korolar Şenliği'nde ‘‘Koro Disiplini-Sahne Sempati Görünümü Başarı
Ödülü’’ ve ‘‘Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Müdürlüğü Teşvik Ödülü’’...
MOZART ilk bestesini yaptığında henüz dört yaşındaydı. Ölümünün ardından onun doğaüstü bir varlık olduğuna ve Tanrı'nın onun aracılığı ile dünyaya şarkı söylediğine inanıldı. Ancak Wolfgang Amadeus Mozart sadece klasik müziğin dahisi ya da Tanrı'nın sesi olmanın ötesine geçti ve çocukların ne kadar yaratıcı, duygu yüklü ve mükemmel varlıklar olduklarını da kanıtladı.
Gerçekten de çocukların yaratıcılıkları, düşünceleri, sosyal baskıların altında kalmadığı süre içinde harikalar yaratabiliyor. Ancak her çocuk bu kadar şanslı mı? Her çocuğa eşit sevgi, fırsat, sağlık ya da kültür verilebiliyor mu? Dünyanın pek çok köşesinde olduğu gibi, Türkiye'de de çocuklar zor şartlarda, kendi bireyselliklerini keşfedemeden birden erişkin oluveriyorlar. Çocukların yararlanabilecekleri olanaklar ise, kentlerin sınırlarından
çıkıldıkça kayboluyor. Ve yardım, gelirse, ancak kentten, kentteki insandan geliyor.
Aileler zor ikna oldu
İşte buna benzer bir olay, birkaç yıldır Ankara'nın biraz dışında bulunan ve çevre köylerle kuşatılmış olan Akyurt ilçesinde yaşanıyor. Akyurt, ilçeden çok bir köy azmanı aslında. Akyurt İlkokulu'ndaki en küçüğü yedi, en büyüğü ise 15 yaşındaki çocuklar, kentten gelen öğretmenler tarafından klasik müzik eğitimi alıyor ve dünyalarının sınırlarını zorluyorlar.
Eğitimin Akyurt İlkokulu'nda verilmesinin tek nedeni, Sevda Cenap And Vakfı'nın Başkanı Mehmet Başman. Kendisi, aynı zamanda Akyurt'ta bulunan Kavaklıdere Şarapları Fabrikasının sahibi. Yöre sakinlerinin çocuklarına katkıda bulunmak isteyen Başman, oldukça kapalı bir ortamın egemen olduğu ilçede, devrim yaratacak fikrini Akyurt İlkokulu'na hediye ediyor. Ve bundan bir süre önce hayata bir piyano ile geçen düş, onlarca köylü çocuğu klasik müzik ile tanıştırıyor.
İlk başlarda tepki ile karşılaşan ‘‘şehirliler’’, sonunda aileleri -ki bu aileler sadece anne ve baba ile sınırlı olmayan amcaları, dayıları, dedeleri ve daha nicelerini kapsayan geniş aileler- ikna etmeyi başarıyorlar. Hayatlarında hiç Almanca, İngilizce duymamış, hatta şiveleri nedeniyle Türkçeyi bile zaman zaman zorlanarak konuşan çocuklar klasik müzik dünyasından içeri böylece adım atıyorlar.
Sağlık sorunları var
Çocukların eğitmenlerinden biri, Sevda-Cenap And Vakfı'nda çalışan Pınar Alpay. Üç yıldan bu yana Akyurt'a giden Alpay,
‘‘evlatlarım’’ diye hitap ettiği çocuklara telaffuz dersleri verdiğini, ama çabalarının sonucunu aldığını şu sözlerle aktarıyor:
‘‘Akyurt ve çevresinde oturan çocukların yaşam şartlarından ötürü sağlık sıkıntıları var. Diğer çocuklarda da görülen ama onlarda biraz daha sık rastlanan üst solunum yolları enfeksiyonundan çok çekiyoruz. Ayrıca, seslerini kullanım şekillerinden de gırtlak problemleri çıkıyor ve açık alanda kötü şartlarda bulunmalarından kaynaklanan bazı
gırtlak tahrişleri oluyor. Ciddi olarak diksiyon dersleri vermek durumundayız. Ama o kadar akıllı ve öğrenmeye istekliler ki, onlarla çalışmak bir zevk.’’
Almanca söylüyorlar
Gerçekten de bu çocukların hepsi umut veriyor. Nitekim, daha birkaç yıl öncesine kadar Türkçe'yi bile zorlanarak konuşan bu çocuklar, yaklaşık iki kilometrelik bir yolu yürüyerek geldikleri koro derslerinde, Ludwig van Beethoven'in 9. Senfonisi'ni Schiller'in dizelerinden Almanca söyleyebiliyorlar. Ve her biri, adını yeni duydukları bir insanın bestesini, bilmedikleri ve belki de hiç öğrenemeyecekleri bir dilde dile getirmenin şevkini yaşıyorlar.
‘‘Müzik ruhu besliyor, bu bir gerçek ve ben buna şahidim’’ diyen Pınar Alpay'ın bir anısını ise kısa süre önce kötü bir kaza geçiren iki kız kardeşten biri anlatıyor: ‘‘Evimizde bir gün soba üzerine konan bir benzin bidonundan yangın çıktı. İkimiz de yandık. Pınar öğretmen, Hacettepe Hastanesi'nde ameliyatlarımızı yaptırdı. Yanık bölümünde uzun süre kaldık. Biz de diğer yanmış çocuklara şarkılarımızı öğrettik.’’ Maddi ve manevi olanakları dar bu çocuklar belki imkansızı başarıyor, belki de sadece anı topluyorlar. Belki hayatları değişecek, belki de genç yaşta evlenip çoluk çocuğa karışacaklar. Ama, o sınıfta bulunan her bir yüz, şu an hayata meydan okuyor.
Başörtüsü ile klasik müzik!
Çocukları, Sevda Cenap And Vakfı'nın sağladığı olanaklarla daha önce hiç görmedikleri Karum alışveriş merkezine indirip gezdiren, ‘‘şehirli çocukların’’ katıldığı koro yarışmalarına hazırlayan, hatta gereğinde ameliyatlarının parasız olarak yapılmasını sağlayan her zaman aynı kişi oluyor: Pınar Alpay. Yine de maddi olanakların son derece kısıtlı olduğu ve her iki tarafın büyük özverilerle kurduğu köprü, zaman zaman sallanmıyor değil. ‘‘Bazen yaptıklarımın ne kadar yerini bulduğunu ve bu günlerimizden geriye ne kalacağını merak ediyorum’’ diyen Alpay, bir şubat tatili sırasında yaşadığı olayı aktardığında bu endişesinin aslında çok da yersiz olmadığını kanıtlıyor:
‘‘Ben tatile girmelerinden ancak bir hafta sonra onlara gidebildim. Gittiğimde, hepsinin başının bağlı olduğunu gördüm. Tam anlamıyla bir şoktu ve nasıl bir tepki göstermem gerektiğini bilemedim. İçeri girerken zorlukla ‘Bu nereden çıktı' gibi bir laf ettim. Meğerse, benim olmadığım dönemde aileleri çocukları Kuran kursuna yollamışlar. İçeri girdiğimde esas şoku yaşadım çünkü sınıfımın en küçüğü olan ve benim Bıcırık dediğim çocuğumun sadece gözleri açıktaydı. Onu gördüğüm anda olduğum sandalyeye çökmüşüm ve bembeyaz kesilmişim. İşte o zaman kendi kendime sordum ‘Yaptığım iş ne kadar geçerli' diye. Beni büyük bir hayal kırıklığına uğratmışlardı.’’
Çocuklar canları kadar sevdikleri Pınar öğretmenden başlarını açarak özür dilemişler ancak, aralarından iki tanesi ise hala tesettür ile gezmeyi tercih ediyor. ‘‘Onları dışlamam, ayırım yapmam ama başörtülerini sadece ibadet sırasında takmalarını yeğlerim, daha çok küçükler ve kendi doğrularını bulmadan bir şekle girmelerini istemem’’ diyor Alpay.
Alpay, sosyal çevrenin etkisini ve kapalı zihniyeti aşmanın zorluğunu çoktan kabul etmiş, ancak cepheden kaçmayacak kadar kuvvetli. Yıllarca çalışılan, üstüne titrenen beyinlerin sadece bir gecede yok edilebileceğinin de farkında. Nitekim, Akyurtlu genç bir kızın sözlerinden anlaşıldığı üzere, ailelerin koro derslerine yaklaşımları da hayli ilginç: ‘‘Ben koroda yer almaktan çok keyif alıyorum. Ama ailem evde şarkı söylememe sadece diğer kardeşlerim çok fazla gürültü yaptıklarında izin veriyor. Onları susturmam için...’’
Gelgelelim, Alpay'ın sevgisi herşeyi alt etmeye kararlı. İşte sadece bu nedenle, kendinden emin cümlesini tamamlıyor: ‘‘Karamsar olduğum zamanlar oluyor ama yine de vazgeçmiyorum. Çünkü bu çocukların hayatlarında anlatacak güzel anıları olsun istiyorum.’’