Güncelleme Tarihi:
Yüzüklerin Efendisi serisinin dahi yönetmeni Peter Jackson'ın çocukluk düşü gerçekleşti. Jackson, dev gorili, kendi King Kong filminde izleyicilerle yeniden buluşturmayı başardı. İlk kez 1933 yılında filme çekilen ve King Kong'un Empire State Building gökdeleninin tepesindeki son görüntüsüyle hafızalara kazınan klasik güzel-çirkin masalını yeniden yorumladı. Yeni Zelanda'da çekilen filmin süresi 3 saat 7 dakika, bütçesi ise 207 milyon dolar. Başrollerde Naomi Watts'ın yanı sıra, Jack Black ve Adrien Brody ile 8 metre boyundaki bilgisayar animasyonu dev goril var.
Bu hafta vizyona giren King Kong, günümüzün dahi ve de ünlü yönetmenlerinden Peter Jackson'ın çocukluk düşü, yaklaşık 35 yıl sonra gerçekleşen rüyası.
Peter Jackson, henüz 9 yaşındayken tanışmış King Kong'la ve bu duygusal gorile ilk görüşte aşık olmuş. 12 yaşına geldiğinde ise kendi King Kong filmini çekmeye kalkımış. Empire State Building gökdeleninin çatısını mukavva kutular, King Kong'un maketini ise tel kullanarak yapmış. Kong'un tel kafes şeklinde hazırladığı maketinin daha yumuşak olması için üzerini köpükle kaplamış, sonra da annesinin tilki kürkünden yapılma şalını maketin üzerine tutkalla yapıştırmış (o maketi hâlâ saklıyormuş). Yatak çarşafına da New York'un görüntüsünü boyamış.
Çekimini yaptığı halde şu an sahip olmadıklarından diğer ikisi, orman sahneleri için hazırladığı plastik brontozor maketleri ve volkanik tepesinin de göründüğü Kafatası Adası arka planı. Oradaki ağaçları yeşile boyadığı kağıtları ağaç şeklinde keserek hazırlamış, plastik brontozorların yaprakları kemirdiği sahneleri bu sayede çekmiş.
Peter Jackson ’ın yönetmenlik macerası gördüğünüz gibi işte böyle, King Kong'la başlıyor.
YÜZÜKLERİN EFENDİSİ'NDEN DAHA ÇOK ÖNEM VERDİ
Jackson, o zamanlar şu anda bize sunduğu görkemli filmi çekeceğini tahmin edebilir miydi bilemiyoruz, ama kendisinin hayal gücünün çok geniş olduğunu kabul etmek için elimizde yeteri kadar kanıt; 17 Oscar ödüllü Yüzüklerin Efendisi serisi var.
Jackson'ın King Kong atağı aslında bundan yıllar önce, Yüzüklerin Efendisi henüz ortada bile yokken, 1996 yılında başlıyor. Projesini stüdyolara götürdüğünde önce yeşil ışığı görüyor. Ama o yıllarda Godzilla ve Mighty Joe Young gibi dev gorilli filmlerin gişede tepetaklak gelmesi, King Kong'u bir süre daha askıya almasını gerektiriyor.
Bu olumsuz gelişme karşısında kalbi kırılan Peter Jackson, King Kong'u bir tarafa bırakarak, kariyerinin bir kaç yılını vereceği Yüzüklerin Efendisi projesiyle yakından ilgilenmeye başlıyor.
Serinin ilk filmi olan Yüzüklerin Kardeşliği 2001 yılında; ikinci filmi İki Kule 2002 yılında, üçüncü ve son filmi olan Kralın Dönüşü ise 2003 yılında gösterime girip, büyük bir başarı yakaladıktan sonra Jackson tekrar çocukluk düşüne dönüyor.
Ünlü yönetmen son derece net bir şekilde, "Benim için King Kong’u gerçekleştirmek, Yüzüklerin Efendisi'ni çekmekten çok daha önemlidir" diyerek, bu film için ne kadar istekli olduğunu açıkça ortaya koymuştu.
Universal'ın verdiği 207 milyon dolarlık destekle (tanıtım ve reklam harcamaları hariç, ki bunlar da ciddi bir rakam tutuyor) filmini tamamlayan Jackson çekim sürecinde tam 35 kilo veriyor, oyuncularını sakatlanmalarına yol açacak kadar zorluyor, ama gördüğümüz kadarıyla ortaya da hiç bir zaman unutulmayacak bir film çıkarmayı başarıyor.
2005 yılının King Kong'unun 1933 yılına ait orijinal filmden, en azından konu itibarıyla, pek bir farkı yok. Merian C. Cooper ve Ernest B. Schoedsack tarafından çekilen King Kong'un 21. yüzyıl versiyonunda hikaye üç aşağı beş yukarı aynı.
TORE KONG AŞIK OLUYOR
ABD tarihinin en büyük ekonomik bunalımının yaşandığı 1933 yılındayız. İşsiz kalmış vodvil oyuncusu Ann Darrow (Naomi Watts) ve yönetmen Carl Denham'ın (Jack Black) yolları parasızlıktan ötürü bir türlü bitmeyen bir filmin çekimlerinde kesişiyor. Carl Denham bu filmi bitirmeye ve çektiği filmi bilet parasına çevirmeye kararlı. Ekibini toplayarak, bir belgeselci endamıyla, haritalarda bile olmayan Kafatası Adası'na doğru yola çıkıyor. Yanında, son anda üçkağıda getirerek hikayenin sonunu getirmesi için gemide kalmasını sağladığı senaryo yazarı Jack Driscoll (Adrian Brody) de var. Günler süren zorlu gemi yolculuğunun ardından film ekibi adaya varıyor. Karaya çıktıklarında karşılaştıkları manzara hem nefese kesici hem de ürkütücü. Burunlarına, çenelerine çubuklar geçirmiş olan yerliler bizimkilere saldırarak, Ann Darrow'u kaçırıyorlar. Amaçları onu, adanın tek hakimi olan dev gorile, onların deyimiyle Tore Kong'a kurban vermek.
King Kong, tüm yaşamı boyunca dinozorlarla dövüşmüş, hiçbir canlıya karşı sevgi duymamışken, ona tiyatro sahnesinden aklında kalan çeşitli numaralar, sevimlilikler yapan Ann Darrow'a vuruluyor. Gorilimiz, sarışın aşkıyla huzur bulmuş olsa da, insanların onu rahat bırakmaya hiç niyetleri yok. Jack, Ann'i kurtarmak istese de, geri dönen gemi mürettebatının niyeti daha çok King Kong'u şehre götürerek üzerinden para kazanmak oluyor. Duygusal goril ise sarışın aşkını ellere vermemek ve korumak için önüne çıkan herkes ve herşeyle savaşmaya hazır.
AĞZIMIZI AÇIK, PERDEYE BAKAKALDIK
2005 model King Kong ’un hikayesi kısaca böyle.
Zaten bildiğimiz, bu tanıdık hikayeden 3 saati aşan bir film nasıl çıkmış, sorusuna gelince.
Peter Jackson, orijinalinin üstüne bir filmlik malzeme daha eklemiş desek, yalan olmaz. 1993 yılı yapımı King Kong 100 dakikayken, şu anda karşımızda 187 dakikalık bir film var.
King Kong ’u perdede görene dek yaklaşık bir saat beklemek zorunda kalıyoruz. Bu, sabırsız izleyicilerin pek de hoşuna gidecek bir durum değil elbette. Ama filmin o ilk bir saatlik süresi atmosferin yaratılması, karakterlerin tanıtılması açısından hiç de fena olmuyor. Tabii ki sarkan, gereksiz yere uzayan sahneler var. Ne diyelim, o kadar kusur kadı kızında da olur. Çocukluğundan beri bu filmin hayalini kuran bir yönetmenin çektiği sahnelere kıymakta ne kadar zorlanmış olabileceğini tahmin edebiliyoruz.
Filmin karakterlerinin tanıtıldığı, atmosferin yaratıldığı uzunca giriş bölümünden sonra, adada geçen ve yine uzun sayılabilecek aksiyon sahneleri geliyor. Türlü türlü (çoğu da iğrenç) yaratıklar resmi geçitlerine başlıyorlar. Bunların arasında dinozorlar da var. Steven Spielberg'i bile kıskandıracak kadar iyi resmedilmiş dinozorlara King Kong filminde doyuyoruz. Sürü haline ilerleyen o hantal yaratıklar dar geçitlerde birbirlerini ezerken (nedense ayaklarının altındaki insanları çoğu kez es geçiyorlar!), uçurumlardan yuvarlanırken tek yaptığımız, ağzımız açık perdeye bakmak oluyor.
SARIŞINIM, SANA AŞIĞIM
King Kong, sarışın sever. Bugüne dek dev gorili sarışın aşklarıyla birlikte izledik. Bu kez de gelenek bozulmuyor ve Ann rolünü Mullholland Drive filmiyle Oscar adaylığı almış olan güzel oyuncu Naomi Watts canlandırıyor.
Peter Jackson'ın Ann karakteri üzerinde çok çalıştığı, King Kong'la aralarındaki ilişkiyi geliştirdiğini söylemek mümkün. Önceki filmlerde daha çok çığlık atan bir kadın olarak hatırladığımız Ann, bu filmde derinlik kazanıyor. King Kong'u sadece sarışın ve güzel olması değil, onun için yaptığı şirinlikler ve koca gorile gösterdiği şefkat de etkilemiş oluyor.
King Kong'a gelirsek... Yüzüklerin Efendisi'nde bilgisayar ortamında yaratılmış Gollum rolünde oynayan Andy Serkis, King Kong'da görev alarak, dev gorilin ‘motion-capture’ tekniğine dayalı performanslarını gerçekleştirmiş ve film setinde diğer aktörlere referans sağlamış. Bu da, Serkis'in film boyunca en çok Naomi Watts karşısında bolca durduğu, deyim yerindeyse, ona maymunluk yaptığı anlamına geliyor.
Peter Jackson, Piyanist'in Oscar ödülü oyuncusu Adrian Brody'nin canlandırdığı Jack karakteri üzerinde çok oynamış, onu maceraperest bir denizci olmaktan çıkarıp, entelektüel, içe kapanık bir yazar haline getirmiş ve bence fazlasıyla pasifize etmiş.
Genç adamın Ann ile yaşadığı o özel ilişki de pek inandırıcı gelmiyor doğrusu. Jack'e filmin en zayıf halkası olarak bakmak mümkün.
School of Rock filminden hatırladığımız Jack Black, iş bilir, üçkağıtçı ve azimli yönetmen Carl Denham rolünde çok başarılı. Filmini çekebilmek için yapmayacağı şey, dolandırmayacağı insan yok gibi. İçinde sinema aşkı oluğu kesin, ama bir o kadar da gözünü para bürümüş durumda. Sinema aşkı nedeniyle bize önceleri sevimli gibi görünse de, King Kong'a yaptıklarından sonra bir anda bir kaşık suda boğulası adama dönüşüveriyor.
GORİLDEN DERS ALMAK
Filmin final cümlesinde de değindiği gibi, King Kong bir güzel çirkin hikayesi. Duygusal bir gorilin aşık olduğu, aşkı için her şeyini feda ettiği görsel bir şölen. Yeri geldiğinde müthiş bir aşk hikayesi, duygusal bir dram, yeri geldiğinde ise dev gorili, sürü sürü dinozorlarıyla nefese kesen bir macera.
Ben King Kong'u zaten severdim (onun sarışınları sevmesiyle bir alakası yoktur!), Peter Jackson sayesinde bu duygusal gorili daha da çok sevdim.
Belki çok arabesk olacak ama, King Kong'unki, aşklarının arkasında durmayan, zoru görünce kaçmayı tercih eden insanlara ders olması gereken bir hikaye. 3 saatlik görsel bir şölene, duygu bombardımanına ve de dev bir gorilden ders almaya hazırsanız, King Kong kollarını açmış, sinemalarda sizleri bekliyor.