Güncelleme Tarihi:
Tutuklu milletvekillerinin durumu
Bir gazetecinin “Tutuklu milletvekillerinin durumu nedir? TBMM Başkanı Cemil Çiçek'le ikinci bir görüşme yapılacaktı. Sizin hazırlıklarınız ne yönde, diğer partilerle bir mutabakat var mı ve toplantı ne zaman bekleniyor” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, kendi önerilerinin daha önce bulunduğunu ve bunu TBMM Başkanı Çiçek'e ilettiklerini bildirdi.
TBMM Adalet Komisyonu'nun şu anda kendi önerilerini beklediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, “Yapılan ilk toplantıda bizim önerimiz Sayın Cemil Çiçek'e verildi ve Sayın Çiçek bunu diğer grup başkanvekillerine verdi, büyük bir olasılıkla eğer o metin üzerinde uzlaşma olursa sorun çözülecekmiş gibi görünüyor” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, bu konuda “Anayasa değişikliği olmadan sorunun çözülemeyeceği” yönünde iddiaların hatırlatılması üzerine, “Anayasa'nın 83. Maddesi'nin değiştirilmesi aslında temel kural olmalı ama o farklı bir prosedüre tabi. Anayasa değişmeden de normal yasal düzenlemeyle tutuklu milletvekillerinin sorununu çözmek mümkün” diye konuştu.
Anayasa ve Terörle Mücadele Yasası'nda da ilgili hükümlere dikkati çeken Kılıçdaroğlu, “Bizim hazırladığımız teklifte de zaten 'yargılama dursun' demiyoruz, 'yargılama devam edebilir ama tutukluk ya da mahkumiyet eğer gerçekleşirse dönem sonunda, yani kendisinin milletvekililiği sona erdiği tarihten beri tutuklama başlar' diye bir düzenleme getirdik. Dolayısıyla bizim yaptığımız düzenleme hukuk kuralları içinde, Anayasa'ya uygun olarak yapılan bir düzenlemedir” dedi.
“Böyle bir düzenlemenin yapılması halinde terör örgütü elebaşlarından Murat Karayılan'la ilgili de endişelerin bulunduğunun” hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, bütün bu endişeleri giderecek bir düzenleme yaptıklarını, bunu diğer grup başkanvekillerinin de aldığını ve onların da değerlendireceğini bildirdi.
“Eğer bir mutabakat sağlanırsa sorun kendiliğinden çözülmüş olur” diyen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kaldı ki biz şuna da açığız yani; bizim hazırladığımız düzenleme yetersiz görülebilir, fazla görebilir, sonuçta önemli olan demokrasilerde uzlaşma kültürünü geliştirmektir. Bizim önerimiz var, öneriyi sunduk. Karşı öneriler de gelebilir, biz onlara da saygılıyız. Önemli olan sonucu elde etmek, yani meşruiyetine gölgeye düşürecek bir uygulamayı sonlandırmaktır. Bunun yolu da halkın iradesi ile seçilmiş, milli egemenliğin bir parçası olan milletvekillerinin parlamentoya gelip görev yapmalarının yolunu açmaktır. Bizim arzu ettiğimiz temel nokta budur. Hukuk içinde bu sorun çözülebilir. Aslında yasa düzenlenmeden de bu sorun çözülebilir, çünkü Anayasa'nın 90. Maddesi var. 90. maddeye göre uluslararası sözleşmeler iç hukukun üstündedir. Bizim imzaladığımız 2 uluslararası sözleşmeye göre milletvekillerinin tutuklanmaması lazım ama yargıçlar buna uymadığı için böyle bir düzenleme yapma ihtiyacı ortaya çıkıyor.
TBMM Başkanı Çiçek'e tepkisi
Kılıçdaroğlu, “Tutuklu milletvekillerinden dolayı Meclis Başkanı'na tepkiniz vardı, bu tepki devam edecek mi” şeklindeki soruyu ise şöyle yanıtladı:
“Bizim Sayın Cemil Çiçek'e, tutuklu milletvekilleri sorununun çözülmemesi tepkimizin birinci unsurunu oluşturuyordu. İkinci önemli tepkimiz '4 4 4 yasası' olarak tanımladığımız eğitim yasasının Milli Eğitim Komisyonu'nda görüşülmesi dolayısıyla meydana gelen olayların Sayın Çiçek tarafından bir anlamda görmezlikten gelinmesiydi. Bu bizi büyük ölçüde rahatsız etmişti çünkü bir yasa ilgili komisyonlarda sağlıklı görüşülmeden TBMM'ye sevk edilmemesi gerekiyordu. Görüşülmediğini biliyoruz, milletvekillerinin konuşturulmadığını biliyoruz, söz istemelerine rağmen ve bunun da tutanaklarda yer almasına rağmen söz verilmediğini biliyoruz. Ama Sayın Cemil Çiçek bu teklifin tekrar komisyonda görüşülmesini uygun görmedi, o nedenle büyük tepkimiz oradan kaynaklandı.”
“Eğer bu süreç çözülürse Meclis Başkanına yönelik tepkiniz de son bulacak mı” sorusunu ise Kılıçdaroğlu, “Sayın Cemil Çiçek'e karşı sürekli bir tepki söz konusu değil” dedi.
23 Nisan'da eşli resepsiyon
“23 Nisan resepsiyonuna eşli daveti nasıl değerlendiriyorsunuz” şeklindeki soru üzerine Kılıçdaroğlu, “Olabilir arkadaşlar eşli davet olabilir, eşsiz davet olabilir. Daveti yapan kişin kendi tercihidir. Onun tercihine bizim müdahale etme şansızım yok” şeklinde yanıt verdi.
“Başörtülü eşlerle davete katılıma CHP'nin nasıl baktığı” yönündeki soruyu ise Kılıçdaroğlu, şöyle yanıtladı:
“Gelebilirler arkadaşlar. Biz kimsenin giyinmesine, türbanına bakmıyoruz. Yani sonuçta önemli olan bir resepsiyon veriyoruz, o resepsiyona yine Meclis Başkanı'nın belirlediği bir kıyafet varsa o kıyafetle geliyorlar. Bize mesela gelen yazılarda örneğin Sayın Cumhurbaşkanı'ndan gelen yazıda erkeklerin koyu takım elbise giyinmesi istendi, biz de olabildiğince ona özen gösteririz.”
28 Şubat Soruşturması
28 Şubat'a yönelik yürütülen soruşturmayla ilişkin soru üzerine de Kılıçdaroğlu, “Özel yetkili mahkemelere karşıyız. Özel yetkili, mahkemelerin yaptığı soruşturmalara da karşıyız. Bu şu anlama gelmesin sakın, 'bu süreç sorgulanmasın, bu süreç yargılanmasın'. Hayır bu süreç sorgulanabilir, yargılanabilir. Onu belirleyelim ve bir köşeye koyalım” şeklinde yanıt verdi.
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu süreçle ilgili olarak Sayın Başbakan'ın bir açıklaması oldu, savcılara bir talimattır. Özel yetkili mahkemelerin savcılarına bir talimat. Siyasi otoriteden talimat alan bir yargılama düzeni, hukuku yargılar. Hukukun üstünlüğü değil egemen güçlerin üstünlüğü akla gelir. Aklımıza gelen de bu. Normalde hiç bu sürece müdahale etmemek gerekirdi. Bu süreç kendi mecrası içinde yürüyebilirdi ama dediğim gibi Sayın Başbakan'ın talimatı oldu, bu talimatı savcılar yerine getiriyorlar, öteden beri söylediğim bir şey var yine altını özenle çizerek söylüyorum; 'İntikam duygusu ile hukuku bulamazsınız, adaleti bulamazsınız, adalet yüce bir kavramdır, adalet sözcüğünü yıpratamazsınız'. Eğer siz adaleti sağlıklı çalışan bir mekanizma içerisinde gerçekleştiremezsiniz, ortaya çıkan adalet, adalet değildir. Belli kişilerin iradesinin yargıya yansıması anlamına gelir bu, biz bunu demokraside kabul etmiyoruz.”
“Bugünkü operasyonların gelişip, bir 'cadı avına' dönüşüp dönüşmeyeceği” yönündeki soruyu da Kılıçdaroğlu, “Hiçbir endişeniz olmasın. Bundan sonra da yine Sayın Başbakan'ın izniyle, talimatıyla, öngörüleriye, önceden bilgi verilerek pek çok operasyon yapılabilir. Bu süreç 'cadı avına' dönecek” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanlığı ve Anayasa değişikliğiyle ilgili süreç
Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili soru üzerine ise Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Öteden beri şunu söylüyoruz; Anayasa değişikliklerinin 'Ben yaptım oldu mantığında gerçekleştirilmesi ve yürürlüğe konulması doğru değildir'. Anayasa en ciddi hukuk belgesidir ve anayasalar toplumsal mutabakatlar sonucunda yasalaşır ama cumhurbaşkanlığı süreci ile ilgili olarak yapılan düzenleme toplumda tartışılmadı. En azından anayasa hukukunun hocaları bu konuda görüşler beyan ettiler ama dikkate alınmadı. Geldiğimiz noktada ne oldu? Bir hukuk düzenlemesi yaptılar, parlamentodan geçirdiler, sonra bir baktılar ki eksik yapmışız. Yaptıkları eksiği nasıl giderecekler, yeni bir anayasa değişikliği ile. Bunun için de parlamentoda arzu ettikleri yeterli sayıda milletvekilleri yok, kendi milletvekilleri sayısıyla bu değişikliği yapamıyorlar. Ne yapalım dediler, şark kurnazlığıyla 'efendim biz yasayı düzenleyelim, Anayasa'yı değiştirelim'.
Kanunla hangi ülkede anayasa değiştirilmiş? Kanun ve anayasa değiştirilebilir mi? Kanunlar, anayasaya uygun olur. Anayasalar kanunlara uygun olmaz. Hukukta bir hiyerarşi vardır, o hiyerarşiye herkesin uyması lazım. Anayasa vardır, yasalar vardır, tüzük vardır, yönetmelikler vardır, talimatnameler vardır, kural böyledir. Siz bu kuralları altüst ediyorsunuz, yasa çıkarıyorsunuz, Anayasa'da bir boşluğu doldurmak üzere, bunlar olmaz, yapılan hatadır, hatayı telafi etmek istiyorlar. Biz Anayasa Mahkemesi'ne gittik, bakalım nasıl karar çıkacak hep beraber göreceğiz.”
Kılıçdaroğlu, dün Başbakan Erdoğan'ın Anayasa değişikliğine ilişkin açıklamalarının hatırlatılması üzerine sözlerini şöyle sürdürdü:
“Devleti yönetmek durumunda olan bir kişinin ciddi açıklamaları olarak görmüyorum. Devleti yöneten bir kişinin, yani sayın Başbakan'ın açıklamaları kendi içinde tutarlı olması lazım. Nedir tutarlılık? Bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Bütün siyasal partiler eşit sayıda milletvekili görevlendirdiler. Hiçbir siyasal parti burada 'uzlaşma olmaz' diye yola çıkmış değil, bütün siyasal partile iyi niyetle yeni bir anayasa hazırlama, parlamentodan geçirmek için çaba harcıyor.
Bölge toplantıları yaptılar, halka gittiler. Şimdi sayın Başbakanın bütün bu gelişmeler rayında yürürken, 'efendim siz yapamazsanız biz kendimizle beraber aynı şekilde paralel düşünen partiyle yola çıkar, yeni bir anayasa yaparız ya da düzenleme yaparız' demesi doğru değil. Sayın Başbakan, bu tür açıklamalar yapmaması gerekiyor, sayın Başbakan'ın yapması gereken önce uzlaşma komisyonundaki çalışmaları rayında gidip gitmediğini en azından kendi milletvekillerine sorup öğrenebilir ve uzlaşma komisyonu bunu çözerse Türk demokrasi tarihine çok önemli bir katkı yapacağını açıklaması gerekir. Sorumlu bir devlet adamından beklenen budur.”
“Başbakan Erdoğan'ın dünkü açıklamalarının 'uzlaşma komisyonunda, uzlaşmayan noktalar varmış gibi bir algı oluşturduğu', kendisinin bu yönde bilgisi olup olmadığı” şeklindeki soru üzerine de Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“Daha henüz oturup değişiklikleri konuşmadılar. Hayır, herhangi bir şey söz konusu değil. Yani 'biz uzlaşmadık' diye bir şey söz konusu değil. Bu süreç çeşitli sivil toplum örgütlerinden, kuruluşlarından talep alma süreci, yine bu süreç Anadolu'nun çeşitli kentlerine gidip, özellikle Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin katkısıyla da halkla görüşmek, bunların anayasa değişikliklerinden neler beklediklerini öğrenme sürecidir.
Belli bir süre sonra zaten normal yasa sürecine geçilecek, asıl o zaman bizim beklediğimiz ya da kamuoyunun beklediği tartışmalar olacaktır. Tartışmaların olmasını da son derece doğal kabul etmemiz gerekiyor. Siz anayasa yapıyorsunuz, bu anayasa değişikliği sırasında siyasal partilerin, sivil toplum örgütlerinin değişik görüşleri olacak, o görüşler tartışılacak, bütün mesele şu, uzlaşmayı yakalayabilir miyiz? Eğer uzlaşma sağlanabilirse, büyük çoğunluk itibariyle ben uzlaşma sağlanacağına inanıyorum, o zaman Türkiye daha sağlıklı, tutarlı, çağdaş demokrasiye uygun bir anayasayı parlamentosu da kabul edecektir. İyi niyetle bakıyoruz, biz hiç bir zaman önyargılı bakmadık, üç arkadaşımız görevli, üçü de kendi konusunu çok iyi bilen arkadaşlarımız, üçüne de benim söylediğim şu; samimi olarak Anayasa Komisyonu'na her türlü katkıyı yapın. Sağlıklı, tutarlı bir anayasayı gerçekleştirin. Söylediğim bir başka şey var, bunu AKP'li yetkililere, Sayın Cemil Çiçek'e de Sayın Başbakan'a da defalarca çağrıda bulundum. 12 Eylül Askeri Darbesi'nin getirdiği darbe hukukunu değiştirmemiz lazım.
Bu Anayasa değil sadece, Siyasi Partiler Yasası var, Terörle Mücadele Yasası var, siyasi partilerin finansmanı var, YÖK Yasası var. Siz gerçekten demokrasi mi istiyorsunuz, özgürlük mü istiyorsunuz, darbenin atıklarını temizlemek mi istiyorsunuz, gelin değiştirelim. Kanun teklifini verdik biz bu konuda, bu kanun tekliflerini en son bir paket haline getirdik. Ve sayın Başbakan'a yine bir çağrıda bulunuyoruz, darbe hukukuna son vermek istiyorsanız, gelin darbe hukukundan Türkiye'yi temizleyelim, çağdaş hukuku beraber kuralım, bunu için Anayasa değişikliğine gerek yok, yasalar var, o yasalar değiştirilecek.”
“İmam Hatip okullarını kuran CHP'dir”Başbakan Erdoğan'ın camilerle ilgili dün bazı belgeleri açıklamasına ilişkin görüşlerinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“İmam Hatip okullarını kuran CHP'dir, ilahiyat fakültelerini kuran CHP'dir, Diyanet işleri Başkanlığı'nı kuran CHP'dir. Dini siyasete alet etmeyen, inançlı insanların inançlarına saygı gösteren de CHP'dir. Bu temel noktaları bir tarafa koyalım.
Camiler konusuna gelince, Sayın Başbakan herhalde bugün Sayın Yılmaz Özdil'in yazısını okumuştur, başka bir şey söylemiyorum. Bir Başbakan nasıl olur da kendi tarihini bilmeden sırf CHP'yi karalamak için nasıl böyle bir şey yapabilir. 'İsmet İnönü iki din kitabını yasakladı' dedi. Hangi gerekçeyle yasaklandığını çıkıp kamuoyuna anlattı. Konya'daki Alaaddin Camisi'ni 'ahır yaptı' dedi.
(Yasaklanan kitabın) İslam ile ilgili bölümünü çıkartıp okudum, acaba benim verdiğim yanıtları okuduktan sonra Sayın Başbakan'ın yüzü kızarmış mıdır? O danışmanının işine son vermesi lazım.”
Yasaklanan dini kitaplardan birinde, “bıyığını kesen erkekler öbür dünyaya imansız gider” ifadesinin yer aldığını belirten Kılıçdaroğlu, “AKP'nin o zaman öbür dünyaya imansız gidecek çok milletvekili var” dedi.
“Diyanet İşleri Başkanlığı onları alıp çöp sepetine atacaktır”
Başbakan Erdoğan'a söz konusu kitapları yayınlanmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı'na göndermesini teklif ettiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, “Diyanet İşleri Başkanlığı bakalım yayınlıyor mu, yayınlıyorsa bir mesele yok. Ama ben de adım gibi eminim ki Diyanet İşleri Başkanlığı onları alıp çöp sepetine atacaktır. Çünkü yayınlayamaz onları, dine aykırıdır” diye konuştu.
Din tartışmalarının hiçbirisine biz girmediklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“Dini siyasete alet etmeyiz, dini siyaset diliyle kullanmayız ve konuşmayız. Ben sadece Sayın Başbakan'ın iki kitap ve Alaaddin Camisi ile ilgili yaptığı açıklamaların yanlışlığına değindim ve bunları belgelerle ispat ettim. Onun dışında biz dini siyasette niye kullanalım? İnanç siyasete kullanılmaz ki Allah ile kulu arasına girme yetkimiz de yok, hakkımız da. Kimin inancı varsa, neye inanıyorsa biz ona saygı gösteririz."
“Kısır tartışma”
Kılıçdaroğlu, “bu tür tartışmaları siyasi bir tuzak olarak değerlendirip değerlendirmediğine” ilişkin soru üzerine de şöyle konuştu:
“Hayır, sadece Sayın Başbakan 'ben bunları söylerim, onlar nasıl olsa bunu bilmezler' diye yola çıktı. Onlara yanıt verince bizim bildiğimiz de ortaya çıktı. Şimdi dönüp kendisine baksın, konuyu bilmeyen kendisi, araştırmayan kendisi. Camilerde askerler kalmış mıdır? Evet kalmıştır, bunun aksini söyleyen var mı? Hayır. Niye kalmıştır camilerde askerler? Kurtuluş Savaşı'nda cepheye gideceksiniz, kışla yok, çadır yok, nerede kalacak asker? Camide kalacak. Camide kalması suç mu? Hayır.
Bu askerler cepheye şehit olmaya gidiyor, şehit olacak, cepheye gidecek, bizim geleceğimiz için, çocuklarımızın geleceği için, çarpışan bir asker camide yatıp kalkarsa bunun suçu günahı olabilir mi? Siz, o askerler camide kaldı, diye kıyameti koparıyorsunuz. İyi de ben belgeleri niye ortaya koydum? Osmanlı döneminde de askerler camide kalmış. Ne yapacağız şimdi, Halifeyi mi suçlayacağız, halife mi bilmiyor diyeceğiz?”
Bu tartışmaların “kısır tartışma” olduğunu öne süren Kılıçdaroğlu, kendisinin bu tartışmaların dışına çıkmak istediğini dile getirdi. Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sayın Başbakan'a iki temel sorum vardı. Sayın Başbakan'dan o sorulara yanıt vermesini istiyorum. Bir, Uludere'de öldürülen 34 yurttaşımızın öldürülme talimatını kimden aldılar, istihbaratı kimden aldılar? Ne kadar basit bir soru değil mi? Anlaşılamaz bir soru değil.
İki, eğitim yasasının içine yani 24'üncü 25'inci maddelerde 20 milyar dolarlık bir ihaleyi niçin ihale yasası dışına çıkarıyor? Bu da çok basit bir soru. Sayın Başbakan bu konudan hiç konuşmuyor, biz bunları söyledikçe efendim imam hatibe karşısınız, Kur'an'a karşısınız. Efendim işte camilere karşısınız, yok efendim, niye camiye karşı olalım, niye imam hatibe karşı olalım, bu ülkenin yetişmiş din adamına ihtiyacı var, o ihtiyaç hissedilmiştir ki bu okullar kurulmuştur. Karşı çıkma diye bir şey yok, biz fakir fukaranın ödediği vergiye sahip çıkıyoruz. Aslında benim bu sorularım gündem belirleyen sorulardır. Medyanın Sayın Başbakan'a bu soruları sorması lazım."
“Pembe İncili Kaftan'ı oku, nasıl oluyormuş eskiden”
Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin “Başbakan Erdoğan'ın kendisine Ömer Seyfettin'i okumasını tavsiye ettiğini, kendisini Başbakan Erdoğan'a bir kitap tavsiyesi olacak mı” şeklindeki sorusunu şöyle yanıtladı:
“Ömer Seyfettin'i kendisine tavsiye eden benim. Neden biliyor musunuz? Başbakan Erdoğan İran ziyaretinde bir gün süreyle bekletildi. Başbakan'ın İran'da bir gün bekletilmesi, görüşmek için bekletilmesi, vatandaş olarak beni rahatsız ediyor, Başbakan'ı rahatsız etmedi. Pembe İncili Kaftanı oku, nasıl oluyormuş eskiden. Okuduğunu ve öğrendiğini söyledi bana. Ama benim soruma yine yanıt vermedi. Niçin bir gün süreyle İran'da bekledin, üstelik İran'daki yetkili 'ben hastayım, Türkiye Başbakanı ile daha sonra görüşeceğim' dediği zaman iki ayrı heyeti kabul etti. Bu ne demektir? Benim bu soruma yanıt verdi mi? Hayır.”