Güncelleme Tarihi:
Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezi'nde Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyeleriyle bir araya geldikten sonra, Parti Meclisi (PM) toplantısı öncesi açıklamalarda bulundu.
İyi yönetilmeyen, savrulan bir Türkiye gerçeğinin olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, bu bağlamda herkese ciddi sorumluluklar düştüğünü vurguladı.
Dünya Paralimpik Yüzme Şampiyonası'nda milli sporcu Sümeyye Boyacı'nın, dünya ikincisi olduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Azmi ve kararlılığı, eğer insan inanırsa hangi sonuçları elde edebileceğini Sümeyye kardeşimiz bize gösterdi. Biz CHP olarak, bütün üyelerimiz adına kendisine şükran borçluyuz, yürekten teşekkür ediyoruz. Bayrağımız göndere çekildi, İstiklal Marşı okundu ve herkes saygı duruşunda bulundu. Bunun verdiği katkıyı sıradan hiçbir kişi veremez." diye konuştu.
Sadece insanların değil, toplumların anılarında da derin acıların bulunduğunu, bunlardan birisinin de 12 Eylül olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, 12 Eylül öncesi ve sonrasında çok kişinin hayatını kaybettiğini anımsattı.
Kılıçdaroğlu, 12 Eylül'de CHP'lilerden de çok kişinin hayatını kaybettiğini ifade ederek, PM Üyesi Tekin Bingöl'ün CHP'li olup da hayatını kaybedenlerle ilgili özel bir araştırma yapıp bir kitapçık hazırladığını anlattı.
Terör dolayısıyla hayatını kaybeden CHP'liler arasında Anadolu'nun değişik yerlerinde yaşam mücadelesi veren insanların olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, hayatını kaybedenleri rahmet ve saygıyla andı.
CHP'nin kavgadan, gerilimden uzak, herkesi kucaklayan, kimseyi ötekileştirmeyen, her insana saygı duyulan, sorunları ve çözümleri dile getiren yeni bir siyaset anlayışını Türkiye'ye getirmek istediğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, bilgiye dayalı eleştirinin önemine işaret etti.
"Vatandaş bilmeli ki CHP bir konuda bir eleştiri getiriyorsa, mutlaka bunun bir gerekçesi vardır. Eğer CHP, Anayasa Mahkemesine başvuruyorsa, vatandaş düşünmeli, bir şey var ki burada CHP Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor." diyen Kılıçdaroğlu, Türkiye'de yaşayan insanların, Cumhuriyetin, demokrasinin çıkarı için hak ve hukuk yolu aradıklarının altını çizdi.
"ŞEHİTLER 82 MİLYONUN ONURUDUR"
Kılıçdaroğlu, hiç kimsenin ötekileştirilmemesi gerektiğinin önemine işaret ederek, "Beraber yaşıyorsak, aynı bayrağın altındaysak, aynı vatanda yaşıyorsak, aynı havayı teneffüs ediyorlar, bu ülkenin caddelerinde, sokaklarında beraber geziyorsak niçin bir başkasını ötekileştirelim? Neden 'bizden olanlar ve olmayanlar' diye özel bir ayrım yapalım? Dolayısıyla bizim yeni siyaset felsefemizin özünde yatan bu, kimseyi ayrıştırmamak." dedi.
İktidar sahiplerinin zaman zaman yaptığı ayrıştırmanın toplumu böleceğini, kutuplaştıracağını, bunun yanlış bir politika olduğunu belirten Kemal Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Şehitler 82 milyonun onurudur. Hepimiz şehitlerimize ve şehit yakınlarımıza sahip çıkıyoruz. Onların haklarını korumak, onları baş tacı yapmak, onları bu ülkenin onuru haline getirmek hepimizin ortak görevidir. Şehit yakınlarına da toplumun her kesiminin saygı duyması gerektiğini defalarca dile getirdim ama şehitleri ve şehit yakınlarını 15 Temmuz'da şehit olanlar ve diğerleri diye ayırırsanız, bu topluma en büyük kötülüğü yapmış olursunuz. Şehit, şehittir. Bu ülkenin birliği ve bütünlüğü için hayatını vermiştir. Onu yetiştiren anneler, hepimiz için kutsal annelerdir. Nasıl ayrım yapabiliriz? Ama bu ayrımı yaptılar. Biz, buna karşı çıktık, 'yanlıştır' dedik. Biz buna karşı çıktık, 'Siz 15 Temmuz'u destekliyor musunuz?' dediler. Hayır, darbe girişimine karşı hep beraber mücadele ettik ama şehitler, gaziler arasında ayrım yaparsanız bu yanlıştır dedik."
"ANNELERİN HAKKI HUKUKU SAVUNULMALI"
"15 Temmuz'da tırnağı yaralananı gazi ilan edeceksiniz, vücudunda terör kurşunu taşıyan gaziyi 'gazi' ilan etmeyeceksiniz." diyen Kılıçdaroğlu, buna karşı çıktıklarının altını çizdi.
Şimdi toplumun gündeminde annelerin olduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, anne için evladın çok değerli olduğunu dile getirdi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şimdi anneler arasında da bir ayrımın olduğunu vurgulayarak, "Cumartesi anneleri, Diyarbakır anneleri... Nasıl bir ayrım? Anne, annedir. Anne çocuğunu istiyor. Diyarbakır'daki anne de haklıdır, Cumartesi annesi de haklıdır. İkisi de çocuklarını istiyorlar." dedi.
Diyarbakır'da bir annenin "Benim evladım geri gelmeyecek, inşallah sizin çocuğuz geri gelir." dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, bu tabloya bakıldığında annelerin hakkının ve hukukunun savunulması gerektiğinin altını çizdi.
Cumartesi annelerinin 755 haftadır kimseye dokunmadan, kötü bir söz söylemeden, sadece fotoğraflarla "evlatlarının mezarını" görmek istediklerini belirten Kılıçdaroğlu, evlatları, terör örgütünce kaçırılan Diyarbakırlı annelerin de acılarının olduğunu, onların da evlatlarını istediğini söyledi.
"AYRIŞTIRIRSANIZ, ADALET KALMAZ"
Terör örgütünce kaçırılan çocukların kurtarılması gerektiğine işaret eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz, yetkili değiliz, elimizde yetki, güç yok. Yetki, güç sahibi olanlar, güçsüzlüklerini adeta itiraf etmek için gitmişler Diyarbakır anneleriyle beraber oturuyorlar. Sen bakansın kardeşim, sorunu çözecek olan sensin. Ne diye gidiyor oraya oturuyor? Sen çözeceksin kardeşim sorunu, acıyı çözeceksin. Senin görevin sorunu çözmek. Yetki, güç, imkan sende, ordu, polis, hakim, kaymakam, vali, general sende, Diyarbakır annesinin elinde ne var? Sadece bir feryat var, 'Oğlumu, evladımı istiyorum.' diyor. Şimdi anneleri de bölüyorlar. Acı olan bu, yazık, günah olan bu. Anne, annedir. Anne, insanlığın sürdürülebilirliğini sağlayan en önemli aktördür. Evlat üzerine titreyen bir annenin acısını paylaşmak da hepimizin ortak görevidir. Anneler arasında ayrım yapmak, bir grup anneyi ötekileştirip, bir grup anneyi kucaklamak doğru değildir. Hepsini kucaklayacağız. Hepsinin derdine el birliğiyle çözüm üreteceğiz. Bu işin iktidarı, muhalefeti yoktur ama güç iktidardadır. Sorunu çözecek olan iktidardır."
İktidarın sorunları çözmek için vatandaştan oy istediğini dile getiren Kılıçdaroğlu, toplumun bölünmemesi, kutuplaştırılmamasının önemine işaret etti.
"Ayrıştırırsanız, bölerseniz, gerginlik yaratırsanız, haksızlık yaparsanız ne olur? Adalet dediğimiz kavramın içi boşalır, adalet kalmaz. Hukuk dediğimiz kavramın içi boşalır, hukuk kalmaz." değerlendirmesini yapan Kılıçdaroğlu, aynı acıyı yaşayan birisine sevgiyle, bir başkasına öfkeyle yaklaşıldığında orada adaletin olmayacağını vurguladı.
"ADALETSİZLİKTE BİR DÜNYA REKORU"
Hazreti Ali'nin "Devletin dini adalettir." dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, devletin adaletsizliğin kaynağı olması durumunda, toplum vicdanının derin yaralar alacağının altını çizdi.
Kılıçdaroğlu, adaleti yüceltmenin önemine işaret ederek, adaletsizliğin beslenmesi durumunda ciddi sorunların olacağını belirtti.
Adaletsizliğin demokrasiyi, güçler ayrılığı ilkesini de aşındıracağını, adalete duyulan güvenin yerlerde sürünmesinden en büyük zararı vatandaşın göreceğini ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Düşünün, adaletin tepesindeki insanlar 'adalete olan güvenin yüzde 30'lara indiğini' söylüyorlar. İktidar sahiplerinin oturup düşünmesi lazım. Neden bu tablo ile biz karşı karşıyayız? Kim yönetiyor bu ülkeyi? Kim adaletsizliği besliyor? Kim adaletsizlikten yana politikalar izliyor. Kim toplumu ayrıştırıyor ve bölüyor? Biz, bu soruları sormak zorundayız. Bu, bizim hakkımız. Kimin adına? 82 milyon adına bu soruları sormak zorundayız. Bütün canlıların adalete ihtiyacı var. Bu kadar yüce bir kavramın içini hangi iktidar boşaltabilir? Boşalttılar. Bu bizim için büyük bir acıdır. Son 5 yılda uluslararası anketlerde, çalışmalarda, raporla da hukukun üstünlüğü konusunda Türkiye 50 basamak geriye gitti. Adaletsizlikte bir dünya rekoru. Nasıl olur da 50 basamak birden geriye düşersiniz? Demek ki adaletsizliği sadece bizim hakimler, savcılar, Yargıtay Başkanı ya da Cumhurbaşkanı Yardımcısı söylemiyor, bütün dünya Türkiye'de bir 'adaletsizlik olduğunu' söylüyor."
"SIRTI KALIN OLANLAR DIŞARIDA"
Tutuklu Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarının tahliye edildiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Haksız ve hukuksuz yere hapiste yattıklarını Adalet Bakanı biliyor, Yargıtay Başkanı biliyor, Anayasa Mahkemesi Başkanı biliyor, herkes biliyor ama içeriden çıkaramıyorlar. Ne için? En sonunda çıktılar. Peki bu kadar haksız bir şekilde içeride yatmalarının hesabını kim verecek?" dedi.
Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi Üyeleri Eren Erdem'in aylardır delilsiz bir şekilde hapiste tutulduğunu anımsatarak "Sanıyorlar ki hapse atıldığında Eren Erdem düşüncelerinden, insanlığa hizmetten, yazmaktan, çizmekten vazgeçecek. Eren Erdem'i idam da etseniz, Eren Erdem inandığı yoldan vazgeçmez. Bunu önce iktidar sahiplerinin bilmesi lazım. O bir yurtsever, vatansever." diye konuştu.
"Siz FETÖ ile kucak kucağa gezerken o FETÖ'yü eleştiriyordu. Kitap, makale yazıyordu." diyen Kılıçdaroğlu, sadece Erdem'in değil, Osman Kavala'nın, yazarların, çizerlerin, gazetecilerin, avukatların, askeri öğrencilerin hapiste olduğunu söyledi. Kemal Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Kim dışarıda? Yeşil dolarları olanların, sırtı kalınların tamamı dışarıda. Bastır parayı, çık dışarıya. FETÖ borsasını ben mi dillendirdim? FETÖ borsası diye bir borsayı kim dillendirdi? Önce AK Parti kanadından dillendirdiler. Orada da vicdan sahibi insanlar var. 'Bir borsa var, sizin haberiniz yok mu? Parayı bastıran dışarı çıkıyor.' dediler. İzmir'deki cinayeti unutmadık. FETÖ borsasının olduğu bir ortamda bir kişiyi gittiler dairesinde öldürdüler. Ne oldu? Vicdan sahibi olanlar sormayacak mı bu soruyu? FETÖ borsasının aktörleri kimlerdi? Kimler para ödüyordu, kimler çıktı dışarıya? FETÖ ile hala iç içe olanlar devletin protokolünde yer alıyor. Hala Pensilvanya'dan emir ve talimat alanlar devletin protokolünde yer alıyor. Çünkü beyefendi gitmiş Erdoğan'ın avukatlarını tutmuş, dünyanın parasını ödemiş. Hakimi, savcısı cesaret edip deva bile açamıyor. Hangi adaletten bahsedilecek? Özellikle bunu AK Partili ve ülkücü kardeşlerime seslenerek söylüyorum, adaletse hep beraber. Adalet birilerinin iki dudağına teslim edilemez. Parası olan için adalet kendi iradesine göre, parası olmayan açın içeri gitsin. Yazık günah değil mi?"
"Adaletsizliğin ülkedeki her alanda yaşandığını, esnafın, çiftçinin, sanayicinin ülkede adaletin olmadığı ortak görüşüne sahip olduğunu" belirten Kılıçdaroğlu,"Gerçekten de adalet yok. İktidar sahibi olup adaleti arayan da yok. 'Adalet reformu yapacağız' dediler, yap kardeşim elinden tutan mı var. Meclis tatilde, adalet için Meclis tatile mi girer? Toplarsın Meclisi, 'Gelin kardeşim yasal düzenlemeyi hazırladık, bak güzel şeyler yapıyoruz' denilse, gideriz toplanırız, çözeriz olayı. Ama birilerinden izin almadan olmuyor. Tek adam rejiminin getirdiği en büyük kötülük budur, parlamentonun iradesi bile ipotek alında." diye konuştu.
Türkiye'nin kuralsız ve kurumsuz yönetildiğini savunan Kılıçdaroğlu, "Türkiye'de bağımsız hangi kurum var? Yasanın tanıdığı görevleri kendi özgün idaresiyle yerine getiren hangi kurum var? Hiçbir kurum yok. Bütün kurumlar dönüp saraya bakıyor. Ne söyleyecek, biz ona göre karar alalım diye. Peki sizin göreviniz ne? Atın onları, robotları getirin koyun oraya." ifadelerini kullandı.
"İTHAL PAMUĞA 21 MİLYAR 468 MİLYON DOLAR ÖDEMİŞİZ"
Türkiye'nin pamuk üretiminde dünyanın sayılı ülkelerinden birisi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, Cumhuriyetin ilk yıllarında en büyük ihracat kaleminin tarım ürünleri olduğunu ve bunun içerisinde pamuğun önemli bir yere sahip olduğunu söyledi.
Pamuk üretimi ve ihracatı sayesinde Türkiye'nin silah başta olmak üzere birçok fabrika kurduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Şimdi pamuk üreticisini cezalandırıyoruz. Fiyat daha belli değil. Türkiye'de 2002'de 7 milyon dekar pamuk ekiliyordu. Bugün pamuk ekilen alan 5 milyon dekara düşmüş durumda. Niçin? Çünkü üretici zarar ediyor. Peki ne oluyor? Dışardan ithal ediyoruz. 2003'ten bu yana ithal pamuğa 21 milyar 468 milyon dolar ödemişiz. Bu parayı bizim pamuk üreticisine verselerdi ne olurdu? Neden 21 milyar dolar ödüyoruz yabancı çiftçiye de kendi çiftçimize ödemiyoruz? Adalet mi bu? Adaletsizlik sadece yargıda değil ki, bu da adaletsizlik. Kendi çiftçisini cezalandıran, yabancı ülkelerin çiftçisini ödüllendiren bir tarım politikası. Buğdayda böyle, mercimekte böyle. Yozgat'ın mercimeği dünyada bir numara. Yok ettiler. Ne oluyor, Yozgatlılar da en çok oyu oraya veriyorlar, bizi iyi ki yok ettin diyorlar."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, partisinin grup toplantısında, doğal gaz ve elektrikte indirim yaptıklarını açıklayıp, "Bay Kemal sen de duy" dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "İktidar oldu, seçimler bitti, doğal gaza ve elektriğe arka arkaya zam. Şimdi bana, 'Bay Kemal zam yaptık, sen bunu duy' demiyor. Vatandaşı kandırıyorsunuz. Devletin en tepesindeki kişi vatandaşı kandırıyor." dedi.
"TÜRKİYE YÖNETİLMİYOR, TÜRKİYE SAVRULUYOR"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, işsizliğin Türkiye'deki en önemli sorunlardan biri olduğunu belirterek, "İktidarın sahiplerinin işsizliğin ne olduğundan haberleri var mı? Hayır. Hepsinin çocukları işte, dayıları, amcaları, halaları, yeğenleri hepsi işte. Bir işte de değil, bir işe giriyor, 5 tane de yönetim kurulundan üye. Oradan da paralar geliyor, akıyor paralar. Kimin paraları bunlar? Bu fakir fukaranın paraları." diye konuştu.
Vatandaşların sadece vergi ödemediğini, "yatmadığı hastanenin garantisini ödediğini" savunan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dünyanın hangi ülkesinde bir hastaneye hasta garantisi verilir? Yatmadığı hastanenin, uçmadığı havaalanının, geçmediği otoyolun, köprünün garantisini ödeyecek, bu adalet mi? Kime? Devlete değil, müteahhide ödeyeceğim. Madem ben ödüyorsam, 82 milyon ödüyorsa, benim bu sözleşmeleri, verdiğimiz garantilerin büyüklüğünü görmem lazım, kaça mal olduğunu bilmem lazım.
Geçen yılın bütçesine 6 milyar 200 milyon lira garantiler için para verecekler müteahhitlere. 2019 bütçesine 9 milyar 700 milyon lira, yani 9 katrilyon lira koydular, 2020 bütçesine 20 milyar yani 20 katrilyon lira para koyacaklar. Yap-işlet-devret ile vatandaşın cebinden para çıkmıyordu, nasıl oluyor? Devletin tepesindeki kişi, vatandaşına doğruları söylemezse o ülkede devlet yönetiminde bir sorun var, bir kriz var, devlet yönetilmiyor, Türkiye yönetilmiyor demektir. Boşuna demiyorum, Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor."
"CUMHURİYET TARİHİNDE İLK KEZ, BORÇLANMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ KURULDU"
Kılıçdaroğlu, devletin borç batağına sürüklendiğini iddia ederek, "Baktılar ki bu borcu bir kişi yönetemiyor, tuttular Borçlanma Genel Müdürlüğü kurdular. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Borçlanma Genel Müdürlüğü kuruldu. Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü vardı eskiden, şimdi Borçlanma Genel Müdürlüğü. Osmanlı'yı hatırladım, Düyun-u Umumiye vardı, yani Osmanlı'nın paraları toplayıp, el koyup bir şekilde dışarıya aktaranlar. Borçlanma Genel Müdürlüğü de böyle. İsraf ekonomisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Borçlanma Genel Müdürlüğü kurulmasını zorunlu kıldı. Acı olan, devasa bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kapitülasyonlardan büyük acılar çekmiş Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yabancılardan alınan borcun faturasını en ağır şekilde ödemiş bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarih tekerrür ediyor, aynı tabloyu bir daha yaşıyoruz, aynı acıyı bir daha yaşıyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"Cumhuriyetin kuruluşundan AK Parti iktidarına kadar toplanan vergilerden daha fazlasını topladılar." ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, "Cumhuriyetin kurduğu bütün fabrikaları sattılar. Yetti mi, yine yetmedi." diye konuştu.
"BOZUN ANLAŞMAYI, 50 MİLYON DOLARI SANA 24 SAATTE BULACAĞIM"
Kemal Kılıçdaroğlu, bunların yanı sıra devletin arsalarının, otellerinin de satıldığını ifade ederek, şunları söyledi:
"Bu da yetmedi, 420 milyar dolar devleti borçlandırdılar. Türkiye tarihinin en büyük borçlanmasını yapıyorsun ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni borç batağına sürüklüyorsun. Geleceğimizi de borçlandırdılar. Şimdi sıra tank palet fabrikasını, askeri fabrikaları satmaya. Özellikle ülkücü kardeşlerime sesleniyorum. Tank palet fabrikasını Katar Ordusu'na peşkeş çektiren siyasi iktidara ve ona destek veren Bahçeli'nin arkadaşlarına seslenmek istiyorum. Bana dünyadan bir örnek gösterin, hangi ülke kendi silah fabrikasını bir başka ülkenin ordusuna peşkeş çeker? Nasıl oluyor da hangi gerekçeyle satıyor?
Şimdi, Cumhurbaşkanı'nın ikinci bir kararı var. 1105 sayılı karar. Bunu Resmi Gazete'de yayımlamıyorlar. Sayın Bahçeli'ye sesleniyorum, 'Lütfen 1105 sayılı kararı, Saray açıklamıyorsa sen açıkla kardeşim, sen açıklamak zorundasın. Madem 'Milliyetçiyim, vatanseverim, ben bu ülkeyi seviyorum, ben bayrağımı, vatanımı seviyorum' diyorsun, 1105 sayılı kararnameyi git Erdoğan'dan al ve kamuoyuna açıkla. Bu senin tarihi görevindir. Ya açıklayacaksın ya da Katar ordusuna peşkeş çekilen bir siyasal iktidara destek vermeyi keseceksin. Bir ordunun silah fabrikası başka bir orduya peşkeş çekilemez. Dünyada örneği yoktur. Satılmayan bir silah fabrikalarıydı, şimdi onu da peşkeş çektiler. Ne için, 50 milyon dolar için. '50 milyon dolar para bulamadık, o nedenle.' Dedim ki, 50 milyon doları bir ay içinde bulamazsam siyaseti bırakacağım. Siz yeter ki Katar ordusu ile yaptığınız anlaşmayı bozun. Yok. Erdoğan, benden kurtulmak istemiyor muydu? Kurtulmak için sana bir yol gösteriyorum. Bozun anlaşmayı, 50 milyon doları sana 24 saatte bulacağım. Bulmazsam sen de benden kurtulacaksın."
Ülkenin çıkarlarının her şeyin üstünde olduğunun altını çizen Kılıçdaroğlu, "Bir ülkenin silah fabrikası, başka bir ülkeye peşkeş çekilemez, nokta. Bunu herkesin çok iyi bilmesi lazım." ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezindeki Parti Meclisi toplantısı öncesinde yaptığı konuşmada, bir gazetenin "82 milyon, faizciye çalışıyor" manşetini göstererek, kendilerinin de bunu yıllardır söylediklerini bildirdi.
"Londra'daki bir avuç tefeciye Türkiye'yi teslim ettiler" ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, 17 yıllık dönemde dışarıdan alınan borçlar nedeniyle Türkiye'nin 170 milyar 535 milyon dolar faiz ödediğini savundu.
Kılıçdaroğlu, 17 yıl önce kendi iç dinamiklerini harekete geçiren, yatırım yapan, üreten bir Türkiye'nin bulunduğunu öne sürerek, "Bütün bunlar hepimizin ortak değerlendirmesi gereken konulardır. Gideceğiz anlatacağız, köyde, şehirde, sokakta, kahvede, yolda, caddede anlatacağız. Bu ülke bizim ülkemiz. Eğer tefecilere teslim edilen bir ülke varsa oradan kurtarmak da hepimizin ortak görevidir. Ama nasıl? Demokratik yollarla, vatandaşı ikna ederek, kavga, dövüş yapmayarak." değerlendirmesinde bulundu.
"Hangi egemen güçlerin Türkiye'yi Suriye batağına soktuğu" sorusunun sorulması gerektiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bizi yalnız bıraktılar" dediğine işaret ederek, "Bu laf çok ama çok önemlidir. Birisi sırtını sıvazladı, 'Suriye'de şunları yap' dedi, sonra döndü 'Ben çekiliyorum, bizi yalnız bıraktılar' dedi. Kim sana 'Gir' dedi, kim 'Orada insan katliamlarına bir anlamda destek ol' dedi? Sana ne Suriye'nin iç işinden, sana ne. Darmadağın ettiler Suriye'yi." ifadelerini kullandı.
Suriye sınırındaki mayınlı arazinin temizlenerek 44 yıllığına İsrail'e verilmek istendiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin Bakanlar Kurulu kararını Danıştay'ın iptal ettiğini, konunun daha sonra Meclis'e getirildiğini ve buna itiraz ettiklerini anlattı.
Kılıçdaroğlu, konuyu Anayasa Mahkemesine intikal ettirdiklerini, mahkemenin bunu iptal ettiğini dile getirerek, "Şimdi başka bir şey başlattılar, Esad üzerinden 'Suriye'de demokrasi yokmuş, orada insan hakkı ihlalleri varmış, biz oraya gireceğiz'. Türkiye üzerinden silah soktular. Geldiğimiz noktaya bakın, herkes dışarıda, zarar gören tek ülke var dışarıdakilerden, Türkiye. İçeriden de yani kendi ülkelerinde de Suriye var." dedi.
"TÜRKİYE NEDEN BU TUZAĞA DÜŞÜRÜLDÜ?"
Parti olarak bazı düzenlemelerin iptali için Anayasa Mahkemesine gitmeleri nedeniyle suçlandıklarını belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Biz vatanımızı, insanımızı, ülkemizi ve doğamızı sevdiğimiz için gidiyoruz. Birilerine kul köle olmak için değil, birilerinin maşası olmak için değil. Onlar ateşi elle tutamıyorlar, sana görev veriyorlar, 'Git ateşi tut' diye. Sonra herkes köşelerine çekiliyor, Türkiye bütün acılarıyla baş başa kalıyor. AK Partili kardeşimin bunu düşünmesi lazım, Türkiye neden bu tuzağa düşürüldü? 'Türkiye yönetilmiyor, savruluyor' diyorum ya, yönetim yok Türkiye'de. Bütün bunlara rağmen tüm yetkileri aldık bir adama verdik."
Önümüzdeki süreçte uluslararası Suriye konferansı düzenleyeceklerine değinen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz Suriye sorununun hukuk içinde ve Suriye'nin bütünlüğü korunarak çözülmesini istiyoruz. Egemen güçlerin Suriye'den çıkmasını istiyoruz. Türkiye, İran, Irak ve Suriye'nin, Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kurmasını istiyoruz. Bu bölgede kardeşlik istiyoruz. Kürtler, Türkmenler, Ezidiler, orada da var, burada da. Akrabalık ilişkilerimiz var, akrabayız biz, neden kavga ediyoruz, bir birbirimizi öldürüyoruz, onlar silah satsınlar diye. Neden, hangi gerekçeyle bu oyuna geliyoruz? Hepimizin oturup düşünmesi lazım."
"ESAD İLE OTUR KONUŞ DİYORUZ"
Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin bir dış politikasının olmadığını savunarak, "Türkiye'nin dış politikasını Amerika ve Rusya belirliyor. Esad da 'Ben ülkemde terörist istemiyorum, çıkın kardeşim topraklarımdan' diyor. 'Esad ile otur konuş' diyoruz, sen de biz de o da Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz. Asıl aktörle konuşacaksın, 'Hayır ben Rusya ile Amerika ile konuşacağım.' O ülkeler kendi ülkelerinin çıkarını isterler, her ülke kendi ülkesinin çıkarını savunur. Bundan da bihaberler." diye konuştu.
Hiç kimsenin umutsuzluğa kapılma hakkı olmadığını bildiren Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Bu ülkede Cumhuriyet Halk Partisi vardır. Tarihin derinliklerindeki bütün sorunları bilen, o dönemlerde yaşanan bütün sorunları çözen, geleceği iyi okuyan ve Türkiye'nin parlak geleceğini çizecek olan da CHP'dir. Çünkü CHP'liler kişisel çıkar peşinde koşmazlar. Ülkenin, bölgenin çıkarlarını savunurlar, barışı, huzuru savunurlar. Herkesi kazanmaktan yana politika güderler. Bir ülkeye teslim olmazlar. Ekonomiyi götürüp tamamen Rusya'ya teslim ettiler. Rusya komşumuz, elbette ticari ilişkilerimiz olacak ama yarın aramız bozulduğunda başımıza hangi felaketlerin geleceğini acaba bunlar biliyorlar mı? Devlet adamlığı başka bir şeydir."
"DİYORLAR Kİ KILIÇDAROĞLU DARBECİLERİ DESTEKLİYOR"
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de zor durumda olduğunu iddia eden CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Akdeniz'e uzun sınırı olan iki büyük devlet olan Mısır ve Türkiye'nin, "barışması gerektiğini" söyledi.
Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Her seferinde diyorlar ki 'Kılıçdaroğlu darbecileri destekliyor.' Ben demokrasiyi savunuyorum ama kendi ülkemin çıkarları her şeyin üzerindedir. Türkiye ve Mısır el ele verirse Doğu Akdeniz'deki bütün sorunları çözerler. Biz Mısır'ı düşman ettik. Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır... Olmayan tek ülke Türkiye. 'Türkiye Doğu Akdeniz'de yalnız kaldı' dediğim zaman 'Biz oraya gemi gönderiyoruz.' Ben de biliyorum gemi gönderildiğini, ona itiraz etmiyorum. Benim itirazım, uluslararası arenada yalnız kaldık."