Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, 1993 yılının tarihte önemli bir dönüm noktası olduğunu, 20 yıl önce 2 Temmuz'da Sivas'ta insanlık suçu işlendiğini ifade etti. Bu tarihin, Ortaçağ'ın Türkiye'ye getirildiği tarih olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "İnsanların yakıldığı tarihtir. Oysa ne umutlarla kurmuştuk biz bu ülkeyi. Herkes özgürce düşüncelerini ifade edecekti, barışı egemen kılacaktık. Bu topraklarda Yunus Emre vardı, Mevlana vardı, Hacı Bektaşi Veli vardı. Ayrılık gayrılık yoktu bizim kitabımızda, bütün insanları kucaklıyorduk" dedi.
Sivas katliamında hayatını yitirenlerin yanarak can verdiklerini, ağır bir bedel ödediklerini kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Nazım ne güzel söylemiş: 'Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.' Yanarak ağır bedel ödediler ama onlar cumhuriyeti, geleceğimizi aydınlattılar. Bir insanlık suçunun bedelini ödediler. Onların failleri, asıl failler hiçbir zaman yakalanmadı. Gölge edildi onlara, sırtları sıvazlandı. Onları savunanların, asıl faillerin avukatlığını yapanların hemen hemen tamamı, AKP saflarında görev yapıyor.
İnsanlık suçu neden vardır? İnsan olduğumuz için vardır. İnsanlığımızı hatırlatmak için vardır. Bir insanı diri diri yakmak hangi kitap ve inançta vardır? İnsanı sevmek varken neden yakalım? Düşüncesine saygı göstermek varken neden karşı çıkalım? Sevgi ve hoşgörüyü bu topraklarda beraber egemen kılmadık mı? Çanakkale'de, Kahramanmaraş'ta, İzmir'de, Afyon'da beraber bedel ödemedik mi? Neden 33 canımızı yaktık?
O nedenle hep beraber yeniden oturup düşünmek zorundayız. Ama asla ve asla intikam duygusuyla kimse hareket etmemeli. İntikam insana yakışamaz. Onun için büyük ozan, 'Acıyı bal eyledik' diyor. İntikam yoktur bizim kitabımızda. İnsana sevgi, hoşgörü vardır.
Onlar ağır bir bedel ödeyerek tarihe yazıldılar. Onları her zaman saygı ve sevgiyle anacağız."
"Kim konuştuysa Maliye memurunu gönderdiler"Siyasetin hedefinin, demokrasiyi kökleştirmek, düşünce özgürlüğünün önünü açmak, insanların daha mutlu dünyada yaşamalarını sağlamak olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, siyasetçinin bireysel çıkar peşinde koşamayacağını vurguladı.
2002 seçimlerinde partisi yüzde 34 oy alan Recep Tayyip Erdoğan'ın milletvekili seçilemediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "(Demokrasiyi derinleştirmemiz lazım. Yüzde 34 oy alan siyasal partinin genel başkanı parlamentoda olmalı) dedik. Anayasa değişti, yasa değişti, Siirt'te
seçim yapıldı ve bu kişi milletvekili oldu" dedi.
Erdoğan'ın seçim sonrasında güzel şeyler söylediğini, 'demokrasi, özgürlük' dediğini, vesayetin kaldırılması gerektiğinden bahsettiğini, en büyük güç olan halka güvenilmesi gerektiğini anlattığını ve "Ben bu ülkedeki herkesin Başbakanıyım. Bana oy vermeyenler de benim yurttaşlarım" ifadelerini kullandığını anlatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Sonra, 2004 yılı. Bir AKP'li Bakan Gaziantep'te kürsüde bir gazeteyi yırtıyor. Düşündüler, 'Demokrasi bizim istediğimiz demokrasi değil, özgürlük bizim istediğimiz özgürlük değil, hukuk bizim istediğimiz hukuk değil, insan hakları bizim istediğimiz insan hakları değil. Onlar kendi dünyalarındaki özgürlük anlayışını egemen kılmak istiyordu.
Önce medya ile başladılar ve onu darmadağın ettiler. Ağır cezalar kestiler, gazeteleri yırttılar. Kimse ses çıkarmadı. Sonra medyada beğenmediklerinin işine son verdirdiler. Medya patronları gidip ziyaret etti, 'Kimi köşe yazarı olarak görmek istersiniz?' diye. Medyayı çökerttiler, halkın sağlıklı bilgi alma kanallarının önünü tıkadılar. Gazete ve televizyonlar hep ondan bsahsediyordu. Sabah akşam iktidarı öven yayınlar.
Sonra baktılar bir engel daha var. Yargı engeli... Yargıyı militanlaştırmaları gerekiyordu. Referandum yaptılar, yargı sil baştan değişti. Bir gecede 160 militanı Yargıtay'a, Danıştay'a yerleştirdiler.
Sonra üniversiteleri sil baştan yenilediler. Üniversiteler suskun kuruluşlar haline getirildi. Bereket versin, orada gençler var da mezuniyet törenlerinde özgürce haykırabiliyorlar.
Sonra sendikalar halledildi. Düşünebiliyor musunuz bir sendika greve gidiyor, konfederasyon başkanı grev kırıcılığı yapıyor. Hangi akıl, mantık?
Yasama organı... Bizim bildiğimiz yasama organı mı? Miletvekillerinin yasa karşısında çıkıp düşüncelerini ifade ettikleri yasama organı mı? Böyle değil. AKP milletvekili bile diyor ki 'Neden el kaldırıp indirdiğimizi biz de bilmiyoruz.' AKP'nin vicdanlı bir milletvekili diyor bunu. Yasama organını kendi tekeline aldı. Ağzından cümle çıkıyor, ertesi gün kanun teklifi geliyor. Hitler döneminde 'Führer'e doğruydu' bunun adı.
Sivil toplum kuruluşları da halledildi. İş dünyası sindirildi. Kim konuştuysa maliye memurunu gönderdiler. Biri kalkıp bir şey söylese en ağır hakaretlerle 'sen sus' dediler.
Yargı talimatla dava açıp, talimatla karar verme süreci içine giriyor.
'Dava çacağız. Savcılar durmasın, neden bekliyor?' diyor. 'Yakında davalar
açılacak cezalar verilecek' diyor. Öyle bir noktaya geldi ki tiranlığını ilan etti. 'Yasama ve yargı benim için ayak bağıdır' deme cüretini gösterdi.
Kul hakkından söz ediyorlardı. Kul hakkı yiyen adamdan bu memlekete hayır gelir mi? Elli sefer söyledik, 'Çık televizyonlara 'kul hakkı yemedim' de. Yiyen adam der mi diyemiyor. Yalancıdan başbakan olmaz"
"Kişilerin özel yaşamlarına müdahale etmeye başladı"Erdoğan'ın medya, yasama organı ve yargıyı elinin altına aldıktan sonra bu sefer doğrudan doğruya kişilerin özel yaşamlarına müdahale etmeye başladığını iddia eden Kılıçdaroğlu, "(Kaç çocuk doğuracaksınız, doğumu nasıl yapacaksınız ben bilirim. Kim tutuklanacak ben bilirim) diyor. O kadar egosu güçlü hale geldi ki kendini tutamadı, 'Ben her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına alırım' dedi. Şimdi milliyetçi kesilmiş. Sevsinler senin milliyetçiliğini. Korku duvarlarını bu ülkenin genç yiğit evlatları yıktılar, herkesin korktuğu bir ortamda... 'Biz senden korkmuyoruz. Kiminle gelirsen gel. İster TOMA'nla, ister suyunla, ister biber gazınla, ister plastik, ister gerçek merminle gel. Ben bedenimi siper ediyorum, senden korkmuyorum' dediler" diye konuştu.
1968 olaylarının Paris'te başladığını ve bütün dünyaya yayıldığını anımsatan Kılıçdaroğlu, Gezi olaylarının da İstanbul'da başladığını ve bütün dünyaya yayıldığını, bütün ülkelerin bu gençlere sahip çıktığını söyledi. Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Gençler, 'özgürlüğüme dokunma' diyor. Bu ne diyor: 'Dolmabahçe'de oturup vapurlardan inen kadınlara bakıyorum' diyordu. Biz seni Başbakan olarak mı atadık, dikizci olasın diye mi? Bunu çıkıyor televizyonlarda anlatıyor. İnsan sıkılır biraz. Nasıl bir ruh hali, anlamak mümkün değil. Bu tiran hakkında bizim konuşmamızdan çok bu ülkenin psikologlarının konuşması lazım.
'Bana kimse dokunamaz, diz çöktüremez. Ben dünya lideriyim' diyordu. Bizim üç beş çapulcu çıktı karizmasını çizdi, diz çöktürdü. Panik içinde korkuyor. Gençler, 'Benim düşünceme, hayatıma dokunma. Yaparsan karizmanı çizerim' diyor. Yaptı ve karizmasını çizdiler, tükürdüğünü yalattılar. Şimdi konuşuyor. Samimi söylüyorum isterse 30 televizyon kanalı canlı versin, gazeteler manşetten versin, artık senin bu ülkede, dünyada kıymetin kalmadı."