Güncelleme Tarihi:
Nuri PİR - İzzet NAZLI / HATAY (DHA) - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kentteki bir otelde düzenlenen toplantıda muhtarlar ve apartman görevlileri ile buluştu. Toplantıda konuşan Kılıçdaroğlu, Hatay’ın barış ve kardeşliği önceleyen kadim bir kent olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, ayrışma yaşayan herkesin, ilk havra, kilise ve caminin bulunduğu Hatay’a gelerek, birliktelik kültürünü görmesini istedi.
'GÜVENCELERİ SOSYAL DEVLETİN SAĞLAMASI LAZIM'
Sözlerinin başında apartman görevlilerine seslenen Kılıçdaroğlu, sosyal güvencesi olmayan 1 milyonun üzerinde taşeron işçiye kadro aldırdığı mücadeleyi, apartman görevlileri için de vereceğini, onların da insani koşullarda çalışacağını söyledi. Kılıçdaroğlu, “Hepimiz evlerimizde otururken, pandemi döneminde alışverişi apartman görevlisi yapar. Maskesi var mıydı, önce ona aşı yapıldı mı? Madem sokağa çıkıyor, madem gidiyor-geliyor, madem bizimle muhatap oluyor acaba ona gerekli önemi verdik mi? Açıkça söyleyeyim, vermedik. Defalarca söyledim. Önce aşının apartman görevlisinin olması lazım. Ailemizin bir üyesi aynı zamanda. Acaba düşündük mü onun sosyal güvenliği yeteri kadar sağlanmış mı? Onların yeteri kadar sorunları çözülmüş mü? Genelde apartmanların en altında yaşarlar. Bodrum katlarında yaşarlar. Onların güneş görmeye hakları yok mu? Onların ağaç görmeye hakları yok mu? İstanbul’da böyle bir toplantı yaptığımda, Güngören’de, bir apartman görevlisi, ‘Rutubetin içerisinde oturuyoruz, tüm çocuklarım hasta’ dedi. Onu dinleyince belediye başkanı arkadaşlarıma söyledim, ‘Bundan sonra yapı ruhsatı verirken en azından apartman görevlisinin oturacağı yerin insani koşullarda olması lazım’ dedim. Yine bir apartman görevlisi kadın şunu söyledi, ‘Ben çalışıyorum, eşim de çalışıyor ama eşimin zaten sigortası yok. Ben burada görevliyim. 30 gün çalışıyorum, 15 gün primim yatırıyor ama ben gidip apartman yöneticisine niye eksik yatırıyorsunuz, diyemiyorum. Beni kapının önüne koyarsa ne yapacağım’ diyor. Gerekli güvenceleri sosyal devletin sağlaması lazım” dedi.
‘MUHTARLAR DEMOKRASİNİN TEMEL TAŞI’
Muhtarların, demokrasinin temel taşı olduğunu vurgulaya Kemal Kılıçdaroğlu, muhtarların seçilmiş olmalarına rağmen çeşitli haksızlıklar yaşadıklarını söyledii .Türkiye’deki ilk seçimin, 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde bir muhtarlık seçimi olduğunu aktaran Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“82 kanunda 300 küsur maddede muhtar adı geçer ama tek bir çatı altında muhtarlık kanunu yok. Çünkü muhtarlık kurumuna önem vermiyorlar. Ülkemizde demokrasiyi geliştirmek ve büyütmek istiyorsanız muhtarlar için bir kanun çıkması lazım. Belediye başkanları, milletvekili, cumhurbaşkanı için var ama seçilmelerine rağmen muhtarlar için kanununuz yok. İsteyin. Bu kardeşiniz onu hazırladı. Bütün muhtar derneklerine gönderdik, dedik ki ‘Biz bunu hazırladık ama eksiğimiz yanlışımız da olabilir. Eksik, yanlış varsa tamamlayalım.’ Aldık ve tamamladık. Başka siyasi partiler yaptı mı? Hayır yapmadılar. Gideriz belediye seçimlerine, kabine gireriz bakacağız oy vereceğimiz muhtarın oy pusulası orada yok. Birisi cebine koymuş götürmüş. Diğer rakibi, ona oy vermesinler diye. Niye sizin için birleşik oy pusulası yok? Birleşik oy pusulası olsa böyle bir şey olmayacak. Muhtarlar orada, fotoğrafları var adı var soyadı var, gidersin hangi muhtarı istiyorsan mührünü basarsın. Bu kadar basit. Çünkü değersizleştiriyorlar. Bir şey daha yapıyorlar. Muhtarlık seçimi ile belediye başkanlarını ayıralım. Muhtarlar için ayrı seçim yapalım. ”
‘MUHTAR EVLERİ TÜRKİYE’YE YAYILMALI’
Muhtarların yaşadıkları sorunları aktaran Kılıçdaroğlu, çözüm önerilerini de şöyle anlattı:
“Öyle muhtar arkadaşlar gördüm ki kirada oturuyorlar, barakada oturuyorlar. Niye sizin doğru düzgün bir yeriniz yok? Burası sizin tapulu malınız olmayacak. Muhtarlık evi olacak. Bazı belediyelerimiz bu tür binalar yapıyorlar, muhtarlara teslim ediyorlar ama gönlümüzde yatan tek tip muhtarlık evi olmalı. Türkiye genelinde olmalı, her gören de bu muhtarlık evidir, diyebilmeli. Tabelası da olmalı. Vatandaşın da gelip kapısını çalabileceği, muhtar orada yokken oturup dinlenebileceği bir ortam olmalı. ‘Muhtarlara yardımcı personel verilsin’ dediğim zaman kıyamet koptu, itirazlar kıyamet. Vay efendim, özel kalem müdürlüğü nasıl verirsin? Niye vermeyeyim? Vereceğim. Bir sürü işsiz, üniversite mezunu genç var. Kardeşim KPSS’ye girmiş, muhtarın yanında yardımcı olacak. Geldiği zaman onun notunu alacak. Muhtar bir yere gittiği zaman kapıyı kapatıp gitmeyecek. Orada 1 kişi olacak. İcradan bir sürü dosya geliyor, onları düzene koyacak bir kişinin olması lazım. Vay efendim bunu nasıl vereceksin. Niye vermeyeceğiz, adam gibi vereceğiz, gidecek, çalışacak. Muhtar seçime girer kazanamazsa onun da aynı şekilde yardımcısı olacak. İşe gitmeden maaş alan var. 5 yerden alan var hepsini çözeceğim, tereyağından kıl çeker gibi tüm bunların hepsini çözeceğim.”
‘MUHTARLARA BÜTÇE VERİLMELİ’
Köy tüzel kişiliklerini de iade edeceklerinin altını çizen Kılıçdaroğlu, “Muhtar ve ihtiyar meclisi gene olacak. Yine bir şey dillendirdim, ona da itiraz geldi ama biraz düşük geldi. Sizin bir bütçeniz yok. Niye yok? Bir mahalleye bakmıyor musunuz siz? Köye bakmıyor musunuz? Seçilmediniz mi? Diyelim ki Antakya’da bir mahalledesiniz, fakir bir ailenin çocuğu üniversite kazandı, Adana’ya gidecek, kaydını yaptıracak. Belediye başkanına, milletvekiline ulaşamıyor. Bakana ulaşamıyor, cumhurbaşkanına ulaşamıyor. En rahat kime ulaşır? Mahallenin muhtarına ulaşır. Sizin gidiş dönüş için bir otobüs bileti alacak bütçenizin olması ayıp mı olur? Ben bunu söylediğim zaman ‘Parayı nereden bulacağız’ diyorlar. Benim maliyeci olduğumu bilmiyorlar herhalde onu söyleyenler. Mahallelerde ödenen emlak vergisinin yüzde 1’i mahallenin muhtarına verilse ne olur, ayıp mı olur? Ama bütçe demek aynı zamanda denetim demektir. Paranın doğru harcanıp harcanmadığı denetlenir. Dolayısıyla bir yere, kamu kaynağının tahsis edilmesi demek aynı zamanda doğru, yerinde ve zamanında harcanıp harcanmadığının denetlenmesi demek. Dolayısıyla muhtarların da buna benzer mütevazı da olsa bir bütçemiz olması lazım. Muhtarlık, kamu kurumu olarak kabul edilmiyor. Belediye, TBMM, Cumhurbaşkanlığı kamu ama muhtarlık kamu kurumu olarak kabul edilmiyor. Muhtarların yüzde 99’unun bundan haberi bile yok. Dolayısıyla belediye başkanları, muhtarlarla ortak proje yapamazlar. Suç. Bunun değişmesi lazım. Belediye yasasında muhtarların kamu kurumu olarak tanınması lazım" dedi.
‘MUHTARLAR BİRLİĞİ KURULMALI’
Sosyal yardımların da muhtarlar üzerinden dağıtılması gerektiğini savunan Kılıçdaroğlu, Türkiye Belediyeler Birliği gibi Muhtarlar Birliği’nin de kurulması gerektiğini söyledi. Suriyeli göçmenlerle ilgili de konuşan Kılıçdaroğlu, Suriye’de barışı sağladıktan sonra sığınmacıları oraya kendi istekleriyle gönderebileceklerini bildirdi. Kılıçdaroğlu, Hatay, Şanlıurfa ve Gaziantep’teki yatırımcıların, kazanacakları dövizi Türkiye’ye getirmeleri kaydıyla orada yatırım yapmalarını sağlayacaklarını, oradaki altyapı ve üstyapı gibi sorunları hallettikten sonra da Suriyelilerin memleketlerinde mutlulukla yaşayabileceğini dile getirdi.
‘TÜRKİYENİN TÜM SORUNLARINA TALİBİZ’
Türkiye’nin tüm sorunlarına talip olduklarını söyleyen Kılıçdraoğlu, şöyle devam etti:
“Ben size ‘Efendim, gelin CHP’ye oy verin diye bir çağrıda bulunmayacağım. Ben sizin sorunlarınıza talibim. Biz beraber, birlikte Türkiye’nin var olan tüm sorunlarını çözebiliriz. Türkiye’nin çözülmeyecek hiçbir sorunu yok. Her birimiz kendi ülkemizde insanca yaşarız. Hiç kimseyi ötekileştirmeyiz. Buna izin vermeyeceğiz zaten. Bunu söylerken ‘Efendim CHP’nin hiç kabahati yok muydu?’ diye sorabilirsiniz. Vardı efendim kim dedi CHP’nin kabahati yoktu diye. Kusurumuz da var, kabahatimiz de var, yanlışımız da var ama önemli olan yanlıştan, hatadan, kusurdan, ders çıkarmaktır. Aynı şeyi tekrar etmemektir. Biz bunu biliyoruz ve yapacağız. Huzur içinde, barış içinde, kendi ülkemizde yaşayacağız. Birlikte yaşayacağız, üreteceğiz. Reyhanlı’daki çiftçiye sorun, gidin hayvan üreticisine sorun, hepsi perişan. Elektrik, gübre, fiyatlarından şikayet ediyorlar. Oysa olayı çözmek çok kolay. Planlamayı yapacaksınız. Kişi 1 yıl önceden ne ektiğini ve kaça sattığını da bilecek. Bizde planlama olmadığı için şöyle yapıyoruz. Çiftçi bakıyor bu sene patates iyi fiyat yaptı, hepimiz patates ekiyoruz sonra hepimiz iflas ediyoruz. Soğanda da aynı. Bir Allah’ın kulu da demiyor ki arkadaş sen soğan ek kazan, sen patates ek kazan, sen ayçiçeği ek, kazan sen arpa-buğdayı ek kazan. Toprak analizi yapacaksın. Diyeceksin ki ‘Sen burada sulu-susuz tarım, sen fidan, sen çiçek, sen ayçiçeği.’ Herkes ekecek. Ve devlet onlara bir fiyat verecek. Maliyet artı makul kar. Bu fiyatın altına düşerse ben devlet olarak garanticiyim, geleceğim senden alacağım, sen zarar etmeyeceksin. Çiftçi zarar ederse ne olur, aç kalırız. Yanlış politika bizi nereye götürdü? Buğday dışarıdan, arpa dışarıdan, mercimek dışarıdan, canlı hayvan dışarıdan, et nohut dışarıdan. Ya dışarıdan almadığımız hiçbir şey kalmadı. Kalkmış 83 milyon, bir avuç kişiyi besliyoruz. Tarım dünyanın her tarafında stratejik sektördür.”
SİYASİ AHLAK KANUNU
İktidar olduklarında meclise sevk edecekleri ilk kanunun, siyasi ahlak kanunu olduğunu bildiren Kılıçdaroğlu sözlerini şöyle tamamladı:
“Bir siyasetçi, siyasete girdikten sonra zenginleşmişse bilin ki malı götürmüştür. Kendi hayatımdan biliyorum. Siyasete girdiğim gün mal beyanını internet siteme koydum. Hepsi alın teriyle kazandığım mallar. Karımın yüzüğüne kadar koyduk ama ben zenginleşmedim. Üstelik iyi para alıyorum, milletvekili aylığı. Çoluk çocuk iyi geçiniyoruz. Peki nasıl oluyor da birileri büyük han, hamam sahibi oluyor? Siyaset kirlilikten arınmak zorundadır, ahlaki zemine oturmak zorundadır. Düşünebiliyor musunuz bir ülkenin içişleri bakanı çıkacak, devletin televizyonunda açıklama yapacak. Bir siyasetçiye her ay 10 bin dolar rüşvet veriyorlar. Düşünün. Kim bu siyasetçi? Hangi savcı harekete geçti? Kim bu işi soruşturdu? Hepsinin ağzında bir bant, kimse konuşmuyor. Olmaz, kul hakkını birisine yedirmem, sözüm var. Kul hakkını kimseye yedirmeyeceğiz. Bunun yolu da demokrasiden ve siyasi ahlaktan geçiyor.”