Güncelleme Tarihi:
Kılıçdaroğlu, Brüksel'deki temaslarının ardından tarifeli uçakla İstanbul'a geldi. Atatürk Havalimanı VIP Salonu'nda basın toplantısı düzenleyen Kılıçdaroğlu, Brüksel'deki temaslarını değerlendirdi.
Orada, Avrupa Parlamentosu (AP) Sosyalistler ve Demokratlar Grubu'nun toplantısına katıldığını, toplantının basına kapalı bölümünde milletvekillerinden gelen soruları yanıtladığını kaydeden Kılıçdaroğlu, yöneltilen soruların ana konusunu, Türkiye'de demokrasi, tutuklu gazeteciler ve milletvekilleri, kadın hakları, kadın-erkek eşitliği, anayasa çalışmaları, Türkiye'nin Suriye politikası, Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu ve insan hakları ihlallerinin oluşturduğunu belirtti.
'ERDOĞAN SÖZÜNE AÇIKLIK GETİRMELİ'
Burada sorulara açık yüreklilikle cevap verdiğini ve toplantının ardından AP Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda ile ortak basın toplantısı düzenlediklerini kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Daha sonra Sosyalistler ve Demokratlar Grubu'nun başkan yardımcısıyla bir görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmede şöyle önemli bir karara vardık; sonbaharda İstanbul'da demokrasi ve insan hakları konusunda ortak bir forum düzenleyeceğiz. Bu forumda, Türkiye'deki demokrasi, insan hakları, tutuklu gazeteciler, demokrasinin nasıl derinleştirilmesi gerektiği bütün ayrıntılarıyla tartışılacak. Bu konuda bir görüş birliği sağlandı. Daha sonra Sosyalistler ve Demokratlar Grubu'na mensup bir grup milletvekiliyle bir çalışma yemeğine katıldık. Hem Türkiye'deki sorunları hem dünyadaki gelişmeleri bu çalışma yemeğinde değerlendirdik. Bu yoğun çalışma yemeğinden hemen sonra Türk Kahvesi Brifingi'ne katıldık. Bu toplantının özelliği, sadece sosyalistler ve demokratlar değil, liberal milletvekillerinin de hazır bulunmasıydı. Orada pek çok konu gündeme geldi ve tartışıldı. Özellikle Suriye konusu da tartışıldı."
"Milletvekillerine şunu söyledim; Sayın Erdoğan, 'Suriye konusunda Batılılar bizi yalnız bıraktı' şeklinde bir açıklama yaptı. Siz niçin Sayın Erdoğan'ı Suriye konusunda yalnız bıraktınız? Bir başbakan, Suriye konusunda 'Batılılar bizi yalnız bıraktı' diyorsa, demek ki sizin verdiğiniz bir söz var ve bunun gereğini yerine getirmediniz. Batı'nın etik değerleri, verdikleri sözün arkasında durmasını gerektirir. Bana oturumda liberal bir milletvekili, 'Biz hiçbir zaman Sayın Erdoğan'a bir söz vermedik. Sayın Erdoğan, bunu niçin, hangi gerekçeyle kullandı, onu da bilmiyoruz' dedi. Bu, bence önemli bir gelişme bize göre, Sayın Başbakan'ın 'Batılılar bizi yalnız bıraktı' sözüne açıklık getirmesi lazım."
'AYNI CÜMLEYİ GRUP TOPLANTISINDA DA KULLANMIŞTIM'
Kılıçdaroğlu, AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle ile bir görüşme gerçekleştirdiklerini, bu görüşmede CHP ile AB ilişkileri üzerinde durduklarını, Füle'nin, CHP'nin AB ile ilişkilerin geliştirilmesi yönünde verdiği katkılardan ötürü teşekkür ettiğini kaydetti. Kemal Kılıçdaroğlu, "Ayrıca kendi dosyasında, CHP'nin kamuoyuna duyurduğu, Özgürlük ve Demokrasi Bildirgesi'nin de olduğunu gördük. Bildirgeye önem verdiklerini, Avrupa normlarına tümüyle uyduğunu, bu bildirgede öngörülen düzenlemelerin yapılması gerektiğini onlar da bize ifade ettiler" dedi.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ile de bir araya geldiklerini kaydeden Kılıçdaroğlu, bu görüşmede de ağırlıklı olarak Suriye konusunun gündeme geldiğini ifade etti. AP Liberal Grup Başkanı ve eski Belçika Başbakanı Guy Verhofstadt ile de görüştüklerini ve bu görüşmede Verhofstadt'ın "Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü"nün Türkiye'de hapiste bulunan bir gazeteciye verilmesinin çok önemli olduğunu ifade ettiğini aktaran Kılıçdaroğlu, Verhofstadt'ın, özellikle tutuklu gazeteciler ve milletvekilleri konusunda büyük endişe taşıdıklarını kendilerine söylediğini belirtti.
Belçika Başbakan Yardımcısı ile bir akşam yemeğinde bir araya geldiklerini, ayrıca Belçika'da yaşayan Türklerin 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı için düzenledikleri geceye katıldığını kaydeden Kılıçdaroğlu, "Tüm bu ayrıntıların görülmediği ama sadece bir şeyin görüldüğü bir tabloyla karşı karşıyayız" dedi.
Brüksel'de eleştirilen sözlerine değinen Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Brüksel'de kullandığım, 'Esad'la Erdoğan arasında fark yoktur, ton farkları vardır' cümlesini bir gün önce ben, CHP grubunda yaptığım konuşmada kullanmıştım. Basın toplantısı sırasında bana, Erdoğan'ın CHP'ye yönelik eleştirileri hatırlatılarak, 'Siz Esad'ı destekliyorsunuz' eleştirisini yönelttiler. Ben de yanıtını verdim. 'İkisinin arasında ton farkı hariç hiçbir fark yoktur' dedim. Esad'a ben 'kardeşim' demedim. Eşiyle hiç tanışmam. Hiçbir zaman tokalaşmadım. Beraber tatil yapmadık. Esad'a 'kardeşim' diyen adam bir gecede 'Esad'a düşmanım' demeye başladı."
'GÖRÜŞMEM VE GÖRÜŞMEDİM'
"Tatil yapan adam, eşini, ailesini, bütün Suriye'yi düşman belledi. Bu anlayışı kabul etmediğimizi söyledim. Biz CHP olarak, hiçbir zaman hiçbir ortamda Esad'ı da savunmadık. Bırakın Esad'ı savunmayı, baskıcı hiçbir yönetimi savunmadık. İnsan hakları ihlallerinin olduğu hiçbir yönetimi savunmadım. Kim insan haklarını ihlal ediyorsa, özgürlükleri sınırlıyorsa karşısında CHP'yi bulur. Herkesin bunu böyle bilmesini isterim."
AP Sosyalist Grup Başkanı Swoboda'nın, "Burada böyle bir tanımlama yapamazsınız" şeklindeki sözünü hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Düşünceyi açıklama özgürlüğünü kabul etmeyen hiçbir kişiyle görüşmem ve görüşmedim. Orada da reddettim görüşmeyi" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"(Yasama ve yargı, bizim için ayak bağıdır) diyen bir Başbakanı demokrat olarak tanımlayan kişi çıksın. İster Avrupa'da, ister Amerika'da, ister Çin'de, ister Rusya'da... Böyle bir insana asla demokrat denmez. Şimdi ben o kişilere soruyorum, 'Yasama ve yargı ayak bağıdır' diyen Başbakanın sözü ortada dururken, siz ne yaptınız? Siz ne söylediniz? Çünkü birileri Türkiye'ye üçüncü sınıf demokrasiyi uygun görüyor da ondan. Bu halk birinci sınıf demokrasiye layıktır, üçüncü sınıf demokrasiye değil. Birinci sınıf demokrasiyi savunacağız biz."
'ÖLDÜREN KİM, TALİMATI VEREN KİM'
Uludere'de 34 kişinin hayatını kaybettiği olayı hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Uludere'de 34 yurttaşımız katledildi. Öldüren kim? Talimatı veren kim? Defalaca söyledim, 34 yurttaşımızın katledilmesiyle ilgili talimatı Recep Tayyip Erdoğan vermiştir. Kendi insanını, Türk Hava Kuvvetlerinin uçaklarıyla imha etme talimatını veren adama ne denir? Demokrat mı denir? O adama diktatör denir. Şimdi ben soruyorum; Esad talimat veriyor uçaklara, 'gidin Suriyelileri öldürün' diye, Recep Tayyip Erdoğan da veriyor. Ne fark var aralarında?" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Hatay'ın Reyhanlı ilçesindeki bombalı saldırıları anımsatarak, "51 kişi hayatını yitirdi, sorumlusu olarak Reyhanlı'daki manavı mı bulacağım? Reyhanlı'daki esnaf mı bu işin sorumlusu? Yoksa Samsun'daki ayakkabı boyacısı mı? Bu işin sorumlusu, ülkeyi yönetenlerdir. Dünyanın her tarafında kural böyledir. 51 kişinin ölümünden sorumlu olan Recep Tayyip Erdoğan'dır. Eğer 'ben bu ülkede Başbakan değilim' diyorsa sorun yok o zaman, sorumlu o değildir" dedi.
Demokrasilerde bir ülkenin başbakanının, kendi topraklarında terör örgütüne kamp açmayacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, "Özgür Suriye Ordusuna silahlı kamp açan kişi, Recep Tayyip Erdoğan'dır. Para nereden gelir? Katar'dan. Nereden gelir? Suudi Arabistan'dan. Nerede eğitilirler? Türkiye'de. Nereye gidiyorlar? Suriye'ye. Ne için? Terör için. Terör ihraç ediyorsun. Sonra ne oldu? Aynı terör, ithal olarak sana geri döndü. Terör ithal eden ülke olduk. 51 kişinin sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan ve onun izlediği politikadır. Bunu bilmeyen mi var? Gidin Reyhanlı'da, Samandağ'da, İskenderun'da sorun" ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, Le Monde gazetesinin bu olay nedeniyle "Besle kargayı oysun gözünü" şeklinde başlık attığını söyledi.
'ESAD'DAN NE FARKI VAR'
İstanbul Barosu yöneticilerine açılan davaya da değinen Kılıçdaroğlu, soruşturmanın ve davanın yasa dışı olduğunu ileri sürerek, "Bunu yapan adamın Esad'dan ne farkı var? Yasaları çiğneyen kişi demokrat mıdır, özgürlükçü müdür? 1 Mayıs gösterileri... Bayram kutlayacak halk. İnsanlar yoğun bakımda can savaşı veriyorlar. Yapan kim? Recep Tayyip Erdoğan. Senin Esad'dan ne farkın var. Biber gazı kullanıyor musun, cop kullanıyor musun, panzer kullanıyor musun? Evet. Karşı tarafın elinde ne var? Türk bayrakları. Bunu yapan adama demokrat denmez. Anayasa'da gösteri için izin alınmayacağı yönünde hüküm var. Üstelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de kararı var. Bunların tamamını yok sayıyorsunuz. 'Ben bildiğimi okurum...' Esad da 'ben bildiğimi okurum' diyor. Ne fark var aranızda?" dedi.
19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı etkinliklerinin de Reyhanlı'daki terör saldırısı bahane edilerek yasaklandığını öne süren Kılıçdaroğlu, şunları belirtti:
"Reyhanlı'da 51 kişi hayatını kaybederken siz düğünlerde değil miydiniz? Cümbüş yapmıyor muydunuz? Kalkmışlar şimdi 19 Mayıs'ı yasaklama gerekçesi olarak onu buluyorlar. İnsanda biraz ahlak olur."
'BEDEL ÖDENECEKSE ÖDEYECEĞİZ'
"Bu ülkede basın özgürlüğü var mı?" diye soran Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Suriye'de de yok. Bu ülkede yargı bağımsızlığı var mı? Yok. Suriye'de var mı? Orada da yok. Bu ülkede önemli davaların savcısı kim? Başbakan. Orada da bütün davaların savcısı Esad. Hukukun üstünlüğüne burada da Başbakan inanmıyor, orada da inanmıyorlar. Üçüncü sınıf demokrasiyi kabul etmiyoruz. Hiçbir batılı bize demokrasi dersi veremez. Asla kabul etmeyiz. Biz demokrasiyi, batının lütfuyla kazanmadık. Biz demokrasiyi, alnımızın teriyle kazandık. Birileri bizi eleştirecek diye, yolumuzdan dönmeyiz. Kararlıyız. Bedel ödenecekse o bedeli ödeyeceğiz, bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz. O şunu söyledi, bu bunu söyledi. Hiç önemli değil."
Avrupa Parlamentosu (AP) Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda ile görüşmesinin iptal edilmesi konusundaki haberleri okuduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Özellikle bir gazete, manşete çekmiş. O gazetenin, o haberinin gece 11.00'de değiştirildiğini biliyorum. Şimdi merak ediyorum. Gece 11.00'de o talimatı kim verdi? Biz demokrasi mücadelesi veriyoruz, özgürlük mücadelesi veriyoruz, AKP yalakaları burada her türlü çabayı gösteriyorlar. Ne zaman Brüksel'e gitsem efendim şu oldu, bu oldu ama gideceğim. Türkiye'nin gerçeklerini Mısır'daki sağır sultana kadar anlatacağım. Kararlıyız bu konuda. Hiç dönmeyeceğiz yolumuzdan. Medya ne yazarsa yazsın. Baskı altında kalan medyanın, zaten haberleri bizim için çok önemli değil. Biz inandığımız yoldayız. Düşündüğümüz yoldayız. Diktatörlere izin vermeyeceğiz, bu ülkede. Yasamayı yok edersin. Kendi arka bahçen haline getirirsin. Yargıyı yok edersin, sonra kalkacaksın bana demokrasiden söz edeceksin, batılılar da bize üçüncü sınıf demokrasiyi hak görecekler, 'siz demokrasicilik oynayın' diyecekler. Kabul etmiyoruz. Senin ülkende birinci sınıf demokrasi varsa Türkiye'de de birinci sınıf demokrasi olacak. İşin özü budur" şeklinde konuştu.
Kimsenin kendilerine demokrasi dersi veremeyeceğini kaydeden Kılıçdaroğlu, "Biz demokrasinin, özgürlüğün, kadın erkek eşitliğinin, insan haklarının ne olduğunu biliyoruz. Daha 3 yıl önce Türkiye'ye hiçbir eleştiri getirilmezdi, şimdi dünyanın neresine giderseniz gidin, Türkiye'de demokrasi olmadığını herkes kabul ediyor artık. Baskıcı bir yönetim olduğunu herkes kabul ediyor artık. Bunu yapan biziz. Dünyaya anlatan biziz. Anlatmaya da devam edeceğiz. Bizim görevimiz bu. Biz bu görevi yerine getireceğiz. Çünkü demokrasiyi bu ülkeye getiren bir siyasi partinin demokrasiden ödün verme gibi bir hakkı yoktur" diye konuştu.
Brüksel'de, AB'nin Türkiye sürecini çok ağırdan aldığı, AB'nin Kıbrıs için verdikleri sözün arkasında durmadığı yönündeki eleştirileri de dile getirdiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, "Türkiye'nin çıkarı neredeyse CHP onun savunucusu olacaktır" dedi.
'BÜTÜN AÇIKLAMALAR DOĞRU DEĞİL'
Kılıçdaroğlu, basın mensuplarının sorularını da cevap verdi. AP Sosyalist Grup Başkanı Swoboda'nın "Biz kendileriyle görüşmeyi reddettik" şeklindeki ifadelerinin hatırlatılması üzerine, şunları anlattı:
"Bize, benim yaptığım açıklama nedeniyle rahatsız oldukları iletildi. 'Benim yaptığım açıklamadan rahatsız olanla ben görüşmem' dedim. Kimse kusura bakmasın ve geri döndüm geldim. İşin özü budur."
"Reyhanlı'daki bombalı saldırılarda istihbarat zafiyeti var mı? Bu konudaki görüşleriniz nedir?" şeklindeki sorusunu da Kılıçdaroğlu, "Reyhanlı konusunda yapılan bütün açıklamalar doğru değil. Bir bakanın yaptığı açıklamayı zaten öbür bakan yalanladı. Daha ne söyleyeyim ben? Suriye'nin bir çağrısı oldu. 'Buyurun gelin, beraber bu olayı aydınlığa kavuşturalım' diye. Hükümete düşen, madem Suriye'yi suçluyorsun, madem elinde belge var, 'Gel kardeşim masaya' diyeceksin, önüne belgeleri tak, tak, tak koyacaksın. 'Bu işin sorumlusu sensin' diyeceksin. İspat edebiliyorsan. Suriye hazır buna. Üstelik ispat edersen, uluslararası alanda Türkiye saygınlık da kazanır, eğer kaçarsa, o zaman doğru bir şey yapmamış olur" şeklinde yanıtladı.