Güncelleme Tarihi:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Trabzon'da bir otelde sabah kahvaltısında bir araya geldiği sivil toplum kuruluşu temsilcilerini dinledi, soruları not aldı. CHP Tonya Kadın Kolları üyesi yöresel kıyafetli kadınların yanına oturduğu Kılıçdaroğlu'na Genel Başkan Yardımcıları Çetin Osman Budak, Kamil Oktay Sındır, Seyit Torun, Tekin Bingöl ile Genel Başkan Başdanışmanları Mehmet Bekaroğlu ve Veli Özdemir eşlik etti. Kılıçdaroğlu, kahvaltının ardından partisinin Genişletilmiş İl Başkanları toplantısına katıldı.
MADEN KAZASINI HATIRLATTI
İl başkanlarına seslenen Kılıçdaroğlu, konuşmasına Siirt Şirvan'daki maden kazasını hatırlatarak başladı. Türkiye'nin iş kazalarında Avrupa'nın birinci ülkesi olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"İş kazasında en çok ölümler Türkiye'de oluyor. Avrupa birincisiyiz, dünyada üçüncüyüz. Neden şu? Aklı başında olan yöneticiler, ülkeyi yönetenler geleceği düşünerek karar alırlar. Bir olay var mı, var. Nedir; iş kazası. İşçi nereye gidecek; yer altına veya 15'inci 16'ıncı katlarda çalışacak. Önlemini alırsınız. Biz kaza olduktan sonra önlem alıyoruz. Aklı başında olan hükümetler kaza gerçekleşemeden önlemleri alıyor. Aramızdaki temel farklılık bu. Bu farklılığı bugüne kadar bu hükümete anlatamadık. Önceden önlem alın. Avrupa, Japonya, ABD nasıl önlem alıyorsa siz de alın. Yasa ve yönetmenlikler belli. Niye biz yapmıyoruz ve hangi gerekçe ile yapmıyoruz? Kaza oluyor, işçi hayatını kaybediyor. Hep beraber ağlıyoruz. Avrupalı böyle yapmıyor. Önleminizi alırsınız, ondan sonra, 'Ne yapalım, Allah'tan geldi' dersiniz. Şimdi biz her şeyi Allah'a havale ediyoruz. Kendi kusurlarımızı bile Allah'a havale ediyoruz. Bu doğru değil."
FINDIK VE ÇAYIN SORUNLARI
Doğu Karadeniz'in kilit illerinden Trabzon'un ülkenin bereketli illerinden olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, bölgede yetişen fındık ve çayın stratejik ürün olarak kabul edilmesi gerektiğini kaydetti. Yapılmaması durumunda bölge halkının beklenen geliri alamayacağını belirten Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
"Hep kaybeden Karadeniz oluyor. Kaybettirene oylarımızı yine verdik. Şimdi şikayet ediyoruz. Başkasından şikayet edeceğimize önce kendimizi sorgulamalıyız. Ülkenin bazı bölgelerinde kaçak çay tüketiliyor. Sonra gelip size burada nutuk atıyorlar. Biz ne diyoruz? CHP iktidarında nerede kaçak çay görürsek imha edeceğiz. Ya kendi çayımızı tüketeceğiz, ya da tüketmeyeceğiz. Bize göre milliyetçilik budur. Lafla milliyetçilik olmuyor. Fındıktan beklenen gelir elde edilemiyor. Dünyada birinciyiz. Fındık fiyatını Türkiye'nin belirlemesi lazım. Neden dünya fındık borsası Türkiye'de olmasın? Bir Allah'ın kulu bunu bana izah etsin. Bir yıl durum iyi, ertesi yıl durum felaket. Niye böyle oluyor? Devleti yönetenler, hükümet olanlar neden bu soruna kalıcı çözüm üretemiyorlar? Neden? Çünkü fındık üreticisinin alın terini başkalarına peşkeş çekiyorlar? Bunun üzerine önce fındık üreticisinin düşünmesi lazım. Allah akıl vermiş, aklımızı kullanmamız lazım. 'Benim aleyhime çalışana, benim alın terimi batılılara peşkeş çekenlere ben oy vermeyeceğim' dememiz lazım. Ön yargılardan kurtulmamız lazım."
Türkiye'de 15-24 yaş aralığında 5.5 milyon çocuğun çalışmadığını ve okula gitmediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, o çocuklara iş bulma görevinin hükümette olduğunu belirterek Başbakan Binali Yıldırım'a İş-kur üzerinden işçi alımlarında adaletli davranılması çağrısında bulundu.
"TERBİYESİZ LAFI ASLA KULLANILAMAZ"
Ülkenin tarihin en büyük dış politika yenilgisinin bu dönemde yaşadığını ifade ederek konuşmasını sürdüren Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin tüm komşuları ile kavgalı olduğunu belirterek, "Bir ülkenin Cumhurbaşkanı bir başka ülkelerin topluluğunun parlamento başkanı için, 'Terbiyesiz' sözcüğünü kullanırsa çok şey kaybedersiniz. Böyle bir laf asla kullanılamaz. Diplomaside bir dil vardır. Cumhurbaşkanlığı makamının zorunlu kıldığı bir ağırlık vardır. Kahvehanede konuşur gibi konuşamaz. Kahvede oturduğunuz gibi konuşursanız Cumhurbaşkanlığı makamına hak ettiği değeri veremezsiniz. O ağırlığı kayba ve zaafa uğratırsınız" dedi.
"DARBE İLE MÜCADELEYE EVET, KARŞI DARBEYE HAYIR"
15 Temmuz darbe kalkışması sonrası darbeye karşı ilk kez bu kadar büyük bir ortak payda oluştuğunu ve herkesin demokrasiyi savunduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yapılması gereken, darbe girişiminde bulunanların alınıp yargıya teslim edilmesidir. Asıl failler bir tarafta duruyor. Öğretmen, esnaf, memur, işveren, hakim, savcı tamamını aldık, 'sizi cezalandıracağız' dedik. OHAL ilan edildi. OHAL'in yasal sınırlar içerisinde kullanılması lazım. Ne yaptık? Tam tersi oldu. Merak ediyorum. Maarif Vakfı'nın üyelerine verilecek olan aidat neden OHAL kararnamesi ile belirlenir. Rektör seçiminin kaldırılması tekrar 12 Eylül darbe hukukuna dönülmesi nedir? Darbe ile ne ilgisi var? Neden böyle bir fırsatçılık yapılıyor ve parlamento devre dışı bırakılıyor? Biz bunları eleştiriyoruz. Bunları eleştirdiğimiz için hükümet tarafından suçlanıyoruz. Biz haklıyız. Hukukun üstünlüğünü savunuyoruz. 1 milyonu aşkın mağdur var. Babayı atıyorsunuz hapse, çocuğa da iş vermiyorsunuz. 'Bunlar ağacın kökünü yesin' diyorsunuz. Bu olmaz. İnsana, inanca, imana aykırıdır. Yoktur böyle bir şey. Neden bunu yaratıyorsunuz. Git darbeciyi yakala. Sana itiraz eden oldu mu? Çıkar mahkeme önüne. 15 Temmuz darbe girişiminden hükümetin önceden haberi var mıydı, yok muydu? Biz biliyoruz ki önceden haberleri vardı. Gerçeklerin ortaya çıkması için hep birlikte mücadele edeceğiz. Baskı dolayısıyla çok kurumun sesi çıkmıyor. Biz bunu sonuna kadar götüreceğiz ve araştıracağız. Darbeden bu millet çok çekti. Darbe ile mücadeleye evet, karşı darbeye hayır."
"YETKİ VERİN, 4 YILDA TERÖRÜ BİTİREMEZSEM SİYASETİ BIRAKIRIM"
Terör olaylarına değinen ve hükümetin niyeti varsa terörü önleyebileceğini ifade eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ben söz veriyorum. Öyle 14-15-20 yıl değil. 4 yıllık bu milletten yetki istiyorum. 4 yılın sonunda PKK terörü dahil terörü bitirmezsem siyaseti bırakırım. Bu kadar kararlı, inançlı ve kendime güveniyorum. Türkiye'nin birliği ve bütünlüğü içerisinde, ülkenin bekasını koruyarak, Türkiye'nin aydınlığı güçlendirerek, Türkiye'yi dünyada bir marka yaparak bunların tamamını bitiririz. Nasıl? Aklımızı kullanarak. Başkalarının oyuncağı olmayarak. Eğer hükümet kalkıp, 'Bunlar bizi kandırdı' diyorsa yarın bu hükümeti başkalarının kandırmayacağının garantisi ne? PKK, IŞID, FETÖ kandırdı. Bu devleti siz yönetmiyordunuz o zaman. Şimdi, 'Biz bunları bilmiyorduk, saftık. Kılıçdaroğlu biliyordu o yargılansın' diyorlar. Pes ya. Ama söz veriyorum. Siz dahil gelin, yüreğiniz varsa ben yargılanmaya hazırım. Gelin birlikte yargılanalım. Ben bütün belgeleri ortaya koyarım."
"ŞEHİTLER ARASINDA AYRIM YAPIYORLAR"
35 yıldır ülkede terörün bitmediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası şehitler arasında ayrım yapıldığını belirterek "İnsanda biraz vicdan olur, insanlık olur. Şehitler arasında ayrım yapılır mı? Dağda PKK ile mücadele ederken şehit düşenle Ankara'da demokrasi konusunda mücadele düşen arasında ayrım yapıyorsunuz. Şehit bizim şehidimizdir. Şehitler arasında ayrım olur mu? Adaletten, ahlaktan, erdemden söz ediyorlar. Olmaz. Terör şehidine 87 bin 850 lira, 15 Temmuz şehidine 101 bin 28 lira. Niçin? Niye bu fark? Şehitse bizim şehidimizdir. O şehit yakınlarına söz verdim. Bu kanun hükmünde kararname parlamentoya geldiğinde bu farklılığı gidermek için elimizden gelen çabayı göstereceğiz ve mutlaka bunu düzelteceğiz. Bütün şehitlerimizin başımızın üstünde yeri var."
16 ADA KONUSU
Ege'de egemenliği tanımlanmamış ve Yunanistan'a bırakılmamış 16 ada olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, Başbakan Binali Yıldırım'a seslenerek şunları söyledi:
"Siz milliyetçiyseniz, bu ülkenin her karış toprağını savunuyorsanız ve 'ben düşmana bir çakıl taşı vermem' diyorsanız bu 16 adayı Yunanistan'a hangi gerekçe ile teslim ettiniz? Bu adalarda bizim değil de Yunanistan'ın bayrağı dalgalanıyor. Bir Allah'ın kulu çıkıp bana bunu anlatsın. Milliyetçilik diyorlar. Dünyaya meydan okuyoruz diyorlar. Bıraktım dünyayı, burnumuzun dibinde horoz öttüğünde biz duyuyoruz. Burnumuzun dibindeki adalara gelip bayraklarını diktiler. Komisyonda arkadaşlarımız soruyor, Bakan 'bu adalar bizim' diyor. Yunanistan işgal etti. Efendim biz onlarla görüşmeler yapıyoruz. Benim toprağım işgal edilmiş. Türkiye Cumhuriyeti işgal edildiğinde Atatürk oturup onlarla görüşüyor muydu? Yoksa, 'ben seni denize dökerim, hakkımı ararım. Ondan sonra gel masaya' diyordu. Böyle giderse Kıbrıs'ı da verecekler. Binali Yıldırım'ın dikkatini çekiyorum. Kıbrıs'taki gelişmeleri yakından izliyoruz. Kıbrıs'ı aldık, Beşparmak Dağları'na CHP'nin milliyetçiliğini yazdık. Orada şehitlerimiz var. Kan döktük orada. Bu ülkenin bağımsızlığı için. Sen kalkacaksın, Kıbrıs'ın büyük bir kısmını onlara teslim edeceksin. Buna izin veremeyiz."
CİNSEL İSTİSMAR DÜZENLEMESİNE TEPKİ
Meclis'e sunulan tasarıyla tartışmalara neden olan cinsel istismar ile ilgili düzenlemeye değinen Kılıçdaroğlu, kız çocuklarına tecavüz edenlere af getirildiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, "Siz de vicdan, ahlak yok mu? Bunu sormak zorundayım. 5-10 yaşında kız çocuğuna tecavüz edilecek, tecavüzcüsü ile evlenirse af getiriyorlar. 5 kişi tecavüz etse, bir kişi 'ben evleniyorum' derse herkes beraat edecek. Ahlaka bakın. Böyle bir ahlak olabilir mi? Bu insanlığa sığmaz. 83 kadın kuruluşu ortak bildiri yayınladı. Bütün kadın kardeşlerimi bu yüreklilikten dolayı kutluyorum. İyi ki varsınız ve çocuklarımıza sahip çıkıyorsunuz" dedi.
"BİR KİŞİNİN ARZUSU İLE ÜLKENİN REJİMİ DEĞİŞMEZ"
Ülkenin birçok sorunu varken bir kişiye nasıl bir koltuk bulunabilir diye arayış içerisine girildiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, gösterdiği anayasa kitapçığındaki 104'üncü maddeyi okuyarak şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu madde değiştiriliyor, 'partili cumhurbaşkanımız' diyorlar. Başkan demeyelim, başkan dersek kötü anlaşılıyor. Çok madde değişecek. Her yerde cumhurbaşkanı yazılı. 'Biz buna partili cumhurbaşkanlığı diyelim' deniyor. Niçin? O zaman devletin bütününü temsil eder mi? Hayır. CHP olarak bizi temsil etmez. Abdullah Gül, Ahmet Necdet Sezer, Süleyman Demirel, Turgut Özal bizi temsil ediyordu. Hiçbirisi partili değildi. Ama bir partiyi temsil ederseniz devletin uyumunu sağlayamazsınız. Bununla siz 'rejimi değiştirmek istiyorsunuz' diyorum. 'Hayır, rejim 1923'de kuruldu, rejim değişikliği söz konusu değil' diyorlar. Bir devletin yönetim biçimine rejim denir. Tarafsız cumhurbaşkanının olduğu bir yerden kalkıp ta başkanlık sistemine geçerseniz rejimi değiştirmiş olursunuz. Bu kadar basit. Milleti aptal yerine koymaya kimsenin hakkı yok. Rejimi değiştiriyorsunuz. Üstelik gelecek olan başkan hakimleri, valileri, büyükelçileri, milletvekillerini de tayin edecek. Güçler ayrılığı değil güçlerin birliği olacak. Bir kişi bütün yetkilere sahip olacak. Dünyada böyle bir örnek eskiden Hitler'de vardı. Biz 21'inci yüzyıldayız. Bütün yetkiler bir kişiye verilecek. 'Bu partili cumhurbaşkanıdır' deniyor. Sağa sola sapmadan getirilen tam başkanlıktır. Tam başkanlık getiriyorsun. ABD modeli mi, hayır onunla ilgisi yok. Bütün yetkiler bir kişiye verilmiş. ABD Başkanı büyükelçi tayin edemez. Onların senatosu, kongresi tayin eder. Başkanlık farklı bir şeydir. Bir ülkenin rejimini o ülkede bir kişi veya bir parti belirleyemez. O ülkenin rejimini tarihi, sosyolojik ve kültürel koşulları belirler. Osmanlı döneminden beri parlamenter sistem deneyimimiz var. 140 yıllık tecrübeyi atıyoruz, yerine yeni bir modeli bir kişinin arzusu ile getiriyoruz. Bu olmaz. Bu ülkeye yazık günahtır. Bu ülke deneme tahtası değildir. Deneme tahtası haline getirirseniz ülkede kan akar, gözyaşı olur. Buna izin vermemeliyiz. Bu doğru değildir. Herkesin aklını başına alması lazım. Herkesin sağduyu ile düşünmesi lazım. Bir kişinin arzusu, bir kişinin beklentisi üzerine bir ülkenin rejimi değişemez. Bunu yapanlar bu ülkeye ihanet içerisindedirler."
"BİZ DİKTA YÖNETİMLERE KARŞIYIZ"
Ülkede başkanlık sistemini içeride ve dışarıda iki kişinin istediğini öne süren Kılıçdaroğlu, dışarıdaki kişinin Cumhurbaşkanı Erdoğan, içerideki kişinin ise Abdullah Öcalan olduğunu söyledi. Geçmişte yapılan bazı konuşmaları hatırlatan Kılıçdaroğlu, şöyle dedi:
"Sağduyu ile düşünen hangi partiden olursa olsun, eğer bu ülkenin bekasını, geleceğini, birliğini, dirliğini düşünüyorsa, maceralardan uzak durmak zorundayız. Cumhuriyetin kuruluşu demokrasi ile taçlandırıldığı zaman bir anlam ifade eder. Bize dünyada saygınlık kazandıracak olan da budur. Biz dikta yönetimlerine karşıyız. Erdoğan'ın Gaziantep'te yaptığı bir konuşma var. Terör olayları tartışılırken, 'verin 400 milletvekili, bu iş bitsin' dedi. Ne demek bu? 'Verin 400 milletvekili ben bu işi bitireyim, istediğimi yapayım. İstediğim anayasa değişikliğini yapayım. CHP hep bana engel oluyor. Ben bütün bu işleri halledeceğim' diyor. 'Eyaletler sistemini getireceğim' diyor. Hepimiz bunun arkasındaki olayı bilmeliyiz. Eminim Türkiye'nin bekasını, geleceğini, birliği ve bütünlüğünü ben nasıl düşünüyorsam sokaktaki esnaf, ayakkabı boyacısı nasıl düşünüyorsa Bahçeli de aynı duyarlılıkla düşünmek zorundadır. Bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü, bekasını hepimiz savunmak zorundayız. Bu ülke altın tepsi içerisinde bize sunulan bir ülke değildir. Acı, kan, gözyaşı, şehitler vardır. Doğuda, batıda, Antep'te, Urfa'da, İzmir'de, İstanbul'u düşünün. Bu mücadelelerin sonunda Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştur. Dolayısıyla, 'Türkiye Cumhuriyeti devletini ben geleceğim, istediğim gibi yöneteceğim.' Ne demek oya bakarım? Her şey oyla olmaz. 'Oyum var istediğimi yaparım, ülkeyi parçalarım.' Buna da kimsenin gücü yetmez. Niye yetmez? Bir tek CHP'li varsa parlamentoda, kimsenin buna gücü yetmez."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, daha sonra basına kapatılan toplantıda il başkanları ile bir araya geldi.