Kılıçdaroğlu: AKP tuzu kokuttu

Güncelleme Tarihi:

Kılıçdaroğlu: AKP tuzu kokuttu
Oluşturulma Tarihi: Şubat 13, 2011 11:47

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul'daki programları öncesi Sarıyer'de vatandaşlarla buluştu.

Haberin Devamı

Gazete okuyan Kılıçdaroğlu kurmaylarıyla birlikte çay içti. Sarıyer Emirgan'da vatandaşlarla biraya gelen Kılıçdaroğlu, fotoğraf çektirdi.

DHA'ya konuşan Kılıçdaroğlu Balyoz soruşturması hakkında gelişmeleri kaygıyla izlediklerini söyleyerek şöyle konuştu: " Emirgan'a çay içmeye geldim. Yurttaşlarla beraber olmak en azından onlarla daha sıcak bir ilişki kurmak için buradayım. Gazetelere bakıyoruz gelişmeleri kaygıyla izliyoruz. Hava, atmosfer güzel ama sonunda içimizdeki kaygıları bir şekilde dışarı vurmak durumundayız. Haksızlıklar yapılıyor bu konuda ciddi kaygı duyuyoruz. Balyoz tutuklamalarına ilişkin düşüncelerimi daha önce belirttim. Yargı siyasallaştırılmış ve güven sarsılacaktır. Tuzun kokmaması lazım. AKP tuzu kokuttu. Zaten sorunda buradan başlıyor".

Haberin Devamı

Kılıçdaroğlu Maraş'taki göçükle ilgili CHP adına heyet gittiğini ve gelecek raporu beklediğini söyledi. Kılıçdaroğlu daha sonra Galatasaray Üniversitesindeki programına katılmak üzere aracına binerek Emirgan'dan ayrıldı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,  “Ortadoğu, enerji kaynaklarının yatağı, bütün ülkelerin eli orada. Dolayısıyla  bir türlü barış gelmiyor o bölgeye. Ama ben eminim, demokrasi ve özgürlükler daha  fazla gelişirse, o bölgeye demokrasi gelir diye düşünüyorum. Türkiye'ye bir model  olarak bakarlarsa ancak onur duyarım” dedi.

Kılıçdaroğlu, TRT-1'de katıldığı “Politik Açılım” adlı programda,  gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Darbeleri, artık insanoğlunun kabul etmediğini belirten Kılıçdaroğlu,  “Devrimler, bizim gibi toplumlar için; biz onları aştık, artık daha iyiye doğru  giden, özgürlükleri genişleten, demokrasiyi derinleştiren beklentilerimiz var ama  baskıcı rejimlerdeki hızlı dönüşüm doğal olarak devrim dediğimiz olayı gündeme  getiriyor” dedi.

“Mısır'da devrim mi oldu? Orada henüz biraz beklememiz lazım, çok erken  karar vermememiz gerekir” şeklindeki düşüncesini paylaşan Kılıçdaroğlu,  sözlerini şöyle sürdürdü:

“Mısır örneğine bakarsanız, nüfusun yüzde 50'si 2 doların altında gelir  elde ediyor. 100 binlerce insan mezar evlerde oturuyor. Siz bu toplumu baskıyla  nereye kadar götürebilirsiniz? Bir süre sonra toplum patladı tabi. Mısır'a  demokrasiyi, özgürlüğü götürelim, üniversiteleri özerk olsun, medyası bağımsız  olsun. Yani bir demokraside olması gereken kurallar, kurumlar olsun orada.”

Ortadoğu'da Mısır'ın çok önemli bir ülke olduğunu ifade eden  Kılıçdaroğlu, o açıdan Mısır'ın geleceği konusunda sadece Mısırlılar'ın değil,  batılıların da Türkiye'nin de Ortadoğu'daki diğer ülkelerin de ilgi gösterdiğini  söyledi.

Türkiye'nin “Mısır'a, biraz farklı ve aceleci yaklaştığı” kanısında  olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, “Sayın Başbakan, doğrudan Mübarek'i hedef alarak  sert açıklamalar yaptı ve Mısır hükümeti de Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı  açıklama yaptı. Doğrudan hükümetleri hedef almak yerine bana göre olması gereken  o bölge için demokrasi, özgürlük söylemlerimizi dile getirebilseydik, hatta bir  özel temsilci gönderip bu konudaki taleplerimizi doğrudan Mısır hükümetine  götürebilseydik, gelecekte daha sağlıklı bir ilişkinin olmasının yollarını  açabilirdik. Olmadı ama istiyoruz ve diliyoruz bundan sonra olabilsin. Biz  Mısır'da demokrasinin gelişmesini isteriz. Sosyal devletin Mısır'da olmasını  isteriz.”

Ortadoğu'daki yurttaşın, Türkiye'ye özlem duymasının nedeninin,  Türkiye'deki demokrasiye, özgürlüğe olan talep olduğunu ifade eden Klıçdaroğlu,  şunları söyledi:

“Bu talepleri büyük bir anlayışla karşılıyoruz, bu taleplerin daha fazla  seslendirilmesi bizi mutlu eder. Çünkü Ortadoğu'da demokrasinin, çok partili  rejimin olması, kadına seçme seçilme hakkının verilmesi en azından barışın  sağlanması açısından çok önemlidir.

Ortadoğu, enerji kaynaklarının yatağı, bütün ülkelerin eli orada.  Dolayısıyla bir türlü barış gelmiyor o bölgeye ama ben eminim 'demokrasi ve  özgürlükler daha fazla gelişirse, o bölgeye demokrasi gelir' diye düşünüyorum.  Türkiye'ye bir model olarak bakarlarsa ancak onur duyarım. Türkiye'nin demokrasi  ve özgürlük açısından geldiği noktayı yetersiz görüyoruz ama Arap ülkelerinin  alabilecekleri bir mesafe var. Eğer bu mesafe içinde bizi örnek olarak alırlarsa  bundan mutluluk duyarım.”
       
"BALYOZ PLANI” DAVASI
         
Kılıçdaroğlu, “Balyoz Planı” davasına ilişkin olarak da “Hukuku egemen  kılacaksa, hukukun gereği neyse o yapılsın. Varsa bir yerde suçlu, bunlar  soruşturulabilir, buna kimse karşı çıkmaz zaten ama tutuklamayı siz niye  yapıyorsunuz? Deliller karartılmasın diye yapıyorsunuz. Delilleri almışsınız, kaç  duruşmadır bunlar geliyorlar. Üstelik tutuklandılar, serbest bırakıldılar, hiç  birisi kaçmadı. Siz tutuklama kararı veriyorsunuz. Hangi gerekçeyle? Kamuoyunu  aydınlatacak bir mantıklı gerekçe olmadı” diye konuştu.

2002 yılında hapishanelerdeki tutuklu hükümlü sayısının 50 bin civarında  olduğunu, 2011 yılında aynı hapishanelerdeki tutuklu hükümlü sayısının 121 bini  aştığını ifade eden Kılıçdaroğlu, “Bu tutuklama kararı mahkemenin kararı.  Mahkemenin aldığı bu kararın arkasında başka bir şeyler yaptığı kanaatinde  misiniz?” sorusu üzerine, “Kesinlikle, bu bende bir kanaat. Sayın Başbakan'ın  olayı siyasallaştırması, 'ben bu davanın savcısıyım' demesi bu süreci maalesef  başka bir noktaya taşıdı” yanıtını verdi.
       
“ORDUNUN GÜCÜ, SİLAHINDAN GELMEZ”
         
“Asker ve CHP meselesini, Süheyl Batum'un açıklamaları çerçevesinde  nasıl yorumlayacaksınız ve bu defteri tam olarak nasıl kapattınız? Fikren tam  olarak demokrasinin neresindesiniz?” şeklindeki soruya Kılıçdaroğlu, şu yanıtı  verdi:

“Biz her kuruma saygılıyız. Devleti devlet yapan kurumlardır.  Hükümetler, bu kurumları yönetirler. Bu kurumları, değiştirmek, yok etmek, itibar  kaybına uğratmak gibi bir işlevleri yoktur hükümetlerin. Ordu, hepimizin üzerinde  titremesi gereken bir kurumdur. Ordunun gücü silahından gelmez, ordunun gücü  moral değerlerinden gelir. Moral değerleri iyiyse ordu güçlüdür, elbette  silahında önemi vardır. Ama demokrasilerde ordunun gücü, silahı var, istediği  yerde gelsin siyasi kurumlara müdahale etsin... Yok öyle bir şey, doğru değil  bu.

Bu, geçmişte yaşadığımız acılara rağmen, ağır bedeller ödenmesine rağmen,  'ordu gelsin siyasete müdahale etsin' diye bir beklenti içine girmek  demokrasimizi, kazanımlarımızı reddetmek demektir. En büyük faturayı ödeyen parti  biziz, hapse giren biziz. Bizim il başkanlarımız, ilçe başkanlarımız öldürüldü.  Nasıl diyebiliriz, gelin buyurun, bizi hapse atın, bizi işkenceden geçirin. Böyle  şey olabilir mi? Ama orduyu eleştirirken de, eleştirilmez değil. Her kurum  eleştirilir, ordu da eleştirilir ama eleştiri yaparken, 'Amerika geldi içini  oydu'. Bunlar doğru eleştiriler değil.”
         
YÖNETİCİLERİMİZ DE ORTADOĞU'NUN YÖNETİCİLERİNE İMRENİYOR”
         
Kılıçdaroğlu, 12 Eylül ürünü olan bütün düzenlemelerin tamamının  kalkmasını istediklerini, yeniden çağdaş anlamda demokrasinin gelmesini  istediklerini belirtti.

Demokrasinin, demokrasiyi örten, baskıcı unsura dönüşen bir araca  dönüşmesini istemediklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, “Birileri elindeki gücü  demokrasinin baskı aracı olarak kullanmamalı. Güç, özgürlük için kullanılmalı. O  gücü siz kullanırken batıyı da doğuyu da bilmeniz lazım. 'Ne güzel' diyoruz,  Ortadoğu'nun halkları bize imreniyorlar, demokrasi ve özgürlük açısından. Bizim  yöneticilerimiz de Ortadoğu'nun yöneticilerine imreniyorlar” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, daha özgürlükçü, daha demokrat, kurumların daha sağlıklı  konumlandırıldığı bir anayasadan yana olduklarını ifade etti.

“Hükümet olursanız, dağdan PKK'yı indirebilecek misiniz? Genel af mı  düşünüyorsunuz? Sorunun adını koyacak mısınız? Bu aynı zamanda kimlik sorunu mu,  Kürt demeden mi Kürt sorununu çözmeye çalışıyorsunuz?” sorusu üzerine  Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Bu sorunu çözmek için illa 'Kürt' demenin bir mantığı yok, bu  vatandaşlar zaten Kürt kökenli. Kimseye 'niye sen Kürtsün' dedik ki. Biz insana  insan olarak bakıyoruz. O insanın sorunu varsa, benim varlık nedenim o insanın  sorununu çözmektir. Bu konuyu kamuoyunun önüne çıkıp inandırıcı dille anlatan  kişi kimdir? Sayın İçişleri Bakanı çıktı, basın toplantısı yaptı, güzel mesajlar  verdi. Çıktı yine Bakan başka bir konuşmada dedi ki '5 konuda araştırma ekipleri  kurdum, araştırma yapacaklar'. Kimse çıkıp İçişleri Bakanı'na, bu araştırmaların  sonucuna ilişkin bir şey sormadı.”

Kılıçdaroğlu, “Örtülü bir müzakere mi sürdü de birden bire silahlar  sustu?” sorusuna, “Örtülü müzakere var zaten, onu Başbakan söylüyor zaten. Biz  toplumsal uzlaşma arayışına gireceğiz. Sivil toplum kuruluşları ve siyasi  partilerle cesurca konuşacağız ve diyeceğiz ki 'biz birbirimizi niye  öldürüyoruz'. Hangi gerekçeyle eline silahı alıp dağa çıkıyorsun? Bir dönem  diyorlardı 'ayrı devlet kuracağız'. Yok kardeşim, kusura bakma ayrı devlet  kurarsanız ya da kurmaya çalışırsanız, biz bir karış toprağımızı kimseye  vermeyiz. Biz bu ülkede beraber bağımsızlık savaşını verdik. Önce ulusal  bütünlükte anlaşacağız” yanıtını verdi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, genel seçimlerde aday belirlemede dört  yöntemi de kullanacaklarını, çalışmalara başladıklarını, illerin üye ve delege  yapılarına baktıklarını kaydetti.

“Silivri'den aday gösterecek misiniz?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu,  “Ortada hiç bir şey yok. Ortada aday da yok. Bizim böyle bir karar vermemiz tek  başına yetmez ki. Onlar aday oluyor mu, olmuyor mu onu da bilmiyoruz. Bilinmeyen  bir konuda yorum yapmamız, karar beyan etmenin doğru olmadığına inanıyorum. O  insanlara da yazık, sonuçta onlar tutuklu, gözaltındalar. Onların da sorunları,  aileleri var” diye konuştu.
       

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!