Güncelleme Tarihi:
ÖDÜLLÜ tarihçi Prof. Dr. Ulvi Keser, “Barış Harekâtı’nın Bilinmeyenleri” üzerine son araştırmasında özel bir posta uygulamasını kaleme aldı. Keser, o dönem yaşananlarla ilgi Hürriyet’e çarpıcı detaylar verdi: “Türk askeri 20 Temmuz 1974 sabahı saat 05.30’da adaya ayak bastı ve Yavuz Çıkarma Plajı dediğimiz noktadan itibaren yerleşmeye başladı, ağustosa kadar 40 bine yakın asker Kıbrıs’a geldi. Savaşın ilk günlerinde en büyük eksik iletişimdeki sıkıntıydı. Asker karaya ayak bastı ama bir askeri posta sistemi yok. Harekât gizli yürütüldüğü için Çubuk’ta, Polatlı’da çocuğu askerlik yapan ailelerin de evlatlarından bilgi alma ihtiyacı doğdu. Askerimiz de mektup yazmayı sever. Cephe gerisinde günde üç, bazen beş mektup yazarlardı.
MUHABİRLER TORBA TORBA MEKTUP TAŞIDI
Bu dönemde gazetelerin, özellikle Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin önemli fonksiyonu oldu. Ailelerin Türkiye’nin farklı yerlerinden gönderdiği mektuplar Ankara’da bir merkezde toplandı. Genelkurmay, mektupları Mersin Ovacık’a gönderdi. Çünkü Ada’dan Ovacık’a helikopterler gidip geliyordu. Helikopterler hem mühimmat getiriyor hem askeri personel taşıyordu. O dönem Genelkurmay’a ‘savaş muhabiri’ olarak akredite olmuş 12 gazeteci helikopterlerle Ada’ya gidip gelebiliyorlardı. Kuryelerin taşıdığı torba torba mektuplar her gün Hürriyet ve Milliyet muhabirlerinin emanetinde Ada’ya götürüldü. Bir numaralı mektup Ankara’da ikamet eden bir mühendis yedek subay olan Fikret Gökçe’ye aitti. Ailesinden gönderilmiş, üzerinde ‘1’ diye numarası var. Bu, ‘Askerin mektubunu aldık getirdik’ gibi sıradan bir olay değil. Öncelikle savaş şartlarında muazzam bir organizasyon var.
DÜNYADA BUNUN BAŞKA BİR ÖRNEĞİ YOK
Trabzon’dan, Konya’dan, Diyarbakır’dan mektup gönderiyorsunuz, oğlunuz Kıbrıs’ta. Türk Genelkurmayı, akredite gazeteciye, ‘Sen de bu barış harekâtında parçamızsın’ diyor. Gazeteci de mesleki sınırlar içinde insani bir destek veriyor. Bunun dünya basın ve savaş tarihinde başka örneği yok. Moral motivasyon anlamında, dönemin gazetelerinin kendilerine yükledikleri ulusal bir misyon olarak da son derece önemli. Bu olayda ayrıca asker-millet işbirliği görülüyor. Sonraki günlerde askeri posta sistemi açıldı ve hâlâ devam ediyor. Gazimağusa merkezli askeri posta müdürlüğümüz halen 1974’ün sonunda kurulduğu şekliyle 49 yıldır işliyor.
ESİR DÜŞEN 13 GAZETECİ
“Sonraki günlerde yaşanan başka bir olayda da gazetecilerin tarihi bir rolü oldu. Türkiye’den gelen 13 gazeteci, minibüsle yanlışlıkla Rumların olduğu bir sınır hattına girdi. Aslında Lefkoşa’nın Türk bölgesine gitmek istiyorlardı. Bu gazetecilerin tamamını Rumlar esir aldı. Adem Yavuz’u öldürdüler, Ergin Konuksever’i de vurdular yaralandı; hastanede çok işkenceler çekti. Limasol yakınlarında bir polis istasyonunda kaldılar uzun süre. Bulundukları yere, Lefke bölgesinden esir düşen yaklaşık 70 Lefkeli mücahit ve mücahit komutanları da getirilmişti.
ŞİFRELİ LİSTE
Esir mücahitlerin nerede oldukları konusunda kimsenin bilgisi yoktu. Türkiye; Kızılay, Kızılhaç ve Barış Gücü vasıtasıyla gazetecilerin tutulduğu yeri öğrendi. Polis merkezinin esir kampı haline dönüştürüldüğü anlaşıldı. Gazeteciler serbest kaldıklarında şifreli olarak ve gizlice yazdıkları 70 kişilik esir listesini de yanlarında getirip Rauf Denktaş Bey’e verdiler. Dolayısıyla esirlerin nerede olduğu belli oldu, baskı kuruldu ve hayatlarına yönelik tehdit kalktı. Sonra da esir mübadele anlaşmasıyla serbest kaldılar. Bu mücahitler ve komutanlarından bazıları sonraki süreçte Kıbrıs’ta siyasi hayatın önemli figürleri oldular.”
BİR ŞEHİT VERDİK
TÜRK basını Kıbrıs Barış Harekâtı’nda bir şehit verdi, bir gazeteci de yaralı kurtuldu. İşte o gazeteciler:
- Adem Yavuz-Basın şehidi (ANKA Ajansı)
- Ergin Konuksever-Yaralı kurtuldu (Günaydın)
- Cengiz Kapkın (Hürriyet)
- Mete Akyol (Milliyet-Time)
- Hüdai Bayık (Zafer)
- Hami Sami Coşar (Türk Haberler Ajansı)
- Sermet İpekçioğlu (Türk Haberler Ajansı)
- Ahmet Kahraman (Yeni Ortam)
- Eyüp Sabri Kapıdağ (Son Havadis)
- Ertürk Yöndem (TRT)
- Ziya Ergün (TRT)
- Yücel Hacaloğlu (Sabah)
- Teoman Fehim (Anadolu Ajansı)