Oluşturulma Tarihi: Kasım 27, 2004 00:00
Türkiye ile müzakerelerin başlamasını istemeyen ülkeler, şimdi de Kıbrıs’ın arkasına baklanıyorlar. Rumlar da, bu fırsatı kaçırmamaya çalışıyorlar. Böyle bir şantajın işlemeyeceğini görenler ise çoğunlukta.Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki, müzakerelerin başlatılıp başlatılmaması tartışmalarında, Kıbrıs yine ön plana çıkıyor. Bu köşede geçen hafta dikkatleri çekmiştim. Bir yandan, Türkiye ile müzakerelerin başlatılmasını ertelemek isteyenler ve bu fırsatı kullanmak için kampanya açan Rumlar, ağızlarında Güney Kıbrıs’ın tanınması gerektiğini dolaştırıyorlar. Lahey’deki (Salı günü) son Troyka toplantısında, Güney Kıbrıs’ın tanınması, müzakerelerin başlamasının bir koşulu olarak ortaya atılmadı. Türkiye’nin dikkati çekilmekle yetinildi. Müzakereler başladıktan sonra, Kıbrıs Rum Yönetiminin tanınmasının gündeme geleceği ve mutlaka bir çözüm bulunması gerektiği söylendi. Avrupa Birliğinin, Kıbrıs konusunda bir şantaj politikası uygulaması beklenemez. Bazı ülkeler, perde arkasında bunu teşvik etseler dahi, çoğunluk farklı düşünüyor. Tüm AB organlarının bilmeleri gereken çok kesin bir olgu var. Türkiye’de kimse “Kıbrıs’ı resmen tanıyın, ardından müzakereye oturun” şantajını kabul etmez. Türk hükümeti, bir çözüm olmadan Kıbrıs’ı tanıyamaz, tanımaz. Böyle bir şantaj, sırf AB ile müzakereye başlamak için kabullenemez. AB ile müzakerelerin bugünkü gibi, yani Kıbrıs’ı tanımadan sürdürülmesinin zorluğu, hatta imkansızlığı da ortada. O zaman, yapılması gereken, Türkiye’ye baskı yapmak değildir. Müzakereler başladıktan sonra, BM yeni bir Annan planı veya yeni bir Kıbrıs önerisiyle ortaya çıkar. Her iki tarafın çözüme ulaşması için AB araya girer ve bir sonuca varılır. İşte böyle bir durumda da, Türkiye Kıbrıs’ı tanır. Yoksa, şantaj kokan tutumların Ankara’da kabul göreceğini beklemek boşunadır. AB’DE NE YAPACAĞINI TAM OLARAK BİLEMİYOR Avrupa Birliğinde de kafa karışıklığı var. Türikye’ye “Kıbrıs’ı tanıyın, Gümrük Birliğini Güney Kıbrıs’a da genişletin” derken, onlar da bu işin pek kolay geçmeyeceğini biliyorlar. Bir niyet beyanından ileri gidemeyeceklerinin de farkındalar. Ancak bizim de, müzakereler başladıktan sonra Kıbrıs konusunda yeni bir yaklaşım bulmamız gerekeceğini bilmemizde yarar var. Yaratıcı formüllerle ortaya çıkmalıyız. “Ne yapalım yani, Rumlar Annan planını kabul etselerdi” demek yetmez. Referandum artık geride kaldı. Günün gerçeklerine göre hareket etmek zorundayız. Aksi halde, yine elimiz kolumuz bağlanacak. * * * BU İNSANLARA TEŞEKKÜR BORCUMUZ VAR Görmedinizse inanazsınız. Bu 9 kişilik grup, Türkiye’nin Avrupa Birliğinden müzakere tarihi alabilmesi ve Türkiye’nin AB camiası tarafnıdan reddedilmemesi için öylesine etkili, öylesine müthiş bir çalışma yapıyorlar ki, hayran kalmamak imkansız. Avrupa’nın çeşitli başkentlerinde izledim, konferanslarda dinledim, Avrupa Parlamentosundaki mücadelelerini gördüm, AB’nin önemli TV programlarında seyrettim. Hiçbir Türk resmi yetkili, siyasetçi veya resmi olmayan temsilcisinin yapamayacağı kadar etkili bir kampanya sürdürüyorlar. Kullandıkları gerekçeler, seçtikleri dil ve genel yaklaşımları ile karşı tarafı silip geçiyorlar. Bağımsız bir komisyon kurulması, bu Komisyona Avrupa’nın çok iyi tanıdığı ve saygınlığı olan kişilerin alınması fikri ilk defa 2003’te, AÇIK Toplum Enstitüsü Başkanı Aryeh Neier, enstitünün Brüksel Direktörü Mabel Wisse-Smith, Türkiye direktörü Hakan Altınay ve danışma kurulu Başkanı Can Paker arasındaki bir toplantıda ortaya atıldı. Ardından kollar sıvandı, Komisyon kuruldu ve çalışmalar yapıldı. Ortaya nefis bir rahor çıktı. Bu raporu tavsiye ederim okuyun (www.independentcommissiononturkey.org --0212-287 99 86) Müthiş etkili bir çalışma. Rapor 6 dile çevrildi ve 25 bin kopya basıldı. 25 üye ülke, Bulgaristan, Hırvatistan, Romanya ve Türkiye’de dağıtıldı. Avrupa Parlamentosu üyelerine yollandı. AB üye ülkelerinde etkili olan tüm politikacılara, gazetecilere iletildi. Komisyon üyeleri tek tek veya gruplar halinde 9 başkenti dolaştılar. (Brüksel, Berlin, Lahey, Londra, Viya, Paris, Rome ve Varşova) konferanslar, basın toplantıları, TV programlarına katıldılar, Türkiye’yi savundular. Bu tur öylesine ilgi uyandırdı ki, örneğin Vuyana’daki toplantıya 600 kişi katıldı. Salonlar yetmedi, üç ayrı salonda ekranlardan yansıtıldı. Bu toplantılarda öne çıkarılan sloganlar şunlardı: - Türkiye Avrupa’nın hayat sigortasıdır. Hayat sigortasının bedeli de tartışılamaz.- Orta Asya’ya gidin ve Türkiye’nin önemini görün.- Arap-İsrail anlaşmazlığı Türkiye’nin üye olduğu AB’nin soft power’ı ile çözülebilir. Bu grup insanın ne Türkiye ile bir maddi ilişkisi, ne de yaptıkları çalışmalardan dolayı bir çıkarları var. Sadece düşünce namusu ve Avrupa’nın güçlenmesini istemeleri var. Bu gruba hepimizin teşekkür etmesi gerekiyor. Ben sizler adına bu teşekkürü buradan iletiyorum. Martti Ahtisaari – BaşkanFinlandiya Eski Cumhurbaşkanı Albert Rohan – RaportörAvusturya Dışişleri Bakanlığı Eski Müsteşarı Kurt BiedenkopfAlmanya Saksonya Eyaleti Eski Başkanı Emma BoninoAvrupa Parlamentosu Üyesi Hans van den BroekHollanda Dışişleri Eski Bakanı Avrupa Komisyonu Eski Üyesi Bronislaw GeremekPolonya Dışişleri Eski Bakanı Anthony GiddensCambridge Üniversitesi öğretim üyesi ve London Scholl of Economics direktörü Marcelino Oreja Aguirreİspanya Dışişleri Eski Bakanı Avrupa Konseyi Eski Genel Sekreteri Avrupa Parlamentosu Eski Üyesi Michel RocardFransa Eski Başbakanı Avrupa Parlamentosu Üyesi YENİ DOĞAN İŞİTME TARAMALARI BAŞLIYOR Dünyada doğan her bin bebekten 4-5’i ileri derecede işitme kaybı ile doğuyor. Çocukluk döneminde geçirilen bulaşıcı hastalıklar, kazalar, kulak enfeksiyonları ile bu rakam 6’ya yükseliyor. Peki Türkiye’de durum ne? Türkiye’de her yıl bin 800 kadar yeni doğan ileri derecede işitme kaybı ile doğuyor. Ancak, bunların erken ve zamanında tanınması konusunda sorunlar yaşanıyor. Doğduktan sonra en geç 6 ay içinde işitme engeli tanısı konulan ve işitme cihazı uygulanıp özel eğitime alınan bebeklerin konuşma becerisi normal yaşıtlarına benzer düzeyde gelişebiliyor. Oysa işitme engeli ile doğan ve bu engeli fark edilmeyen bebeğin dil ve iletişim gelişimi duruyor. Yeni doğan çocuklarda böyle bir rahatsızlık bulunup bulunmadığını anlayabilmek için Sağlık Bakanlığı ve Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı ile toplam dört üniversitesi arasında bir işbirliği protokolu imzalandı. Dört üniversitenin temsilcileri bir Bilimsel Kurul oluşturdu. Bu Kurulun saptadığı koşullarda 2005 başında toplam 24 doğumevi hastanesi ve devlet hastanesinde bebeğin doğduğu ilk günlerde uygulanabilen, basit, ucuz ve uygulaması kolay testler ile yeni doğan döneminde işitme engeli tanısına ulaşmak mümkün olacak. Bu yeni gelişmeyi sizlere duyurmak istedim. İşitme Kaybı Tanısı, Tedavisi ve Tarama Projesi konusunda bağlantı kurulabilecek kişi:Doç. Dr. Bülent Şerbetçioğlu (Bilimsel Kurul üyesi)Tel: 0 232 412 312 55 Cep: 0 505 525 10 81 E-mail: serbetcioglueu.edu.tr BRAVO DİYARBAKIR VALİSİNE… Efkan Aka Diyarbakır’da Türkiye’nin en genç valisi olarak görev yapıyor. Türkiye’nin genç kuşağının temsilcisi. Gazetelerde çıkan haberleri okudum. Yüzüm güldü. Nihayet insanlara insan muamelesi yapmanın, dayakla yasakla değil, yasalara uyumu ön plana çıkararak uygulama döneminin başladığının müjdesi ile karşı karşıya idik. Efkan Aka’nın yaklaşımı hem bölgeyi, hem de Türkiye’mizi kurtarır. Bölge insanının nabzını iyi tutarak, gereksiz sertliklerden kaçarak, terör ile daha iyi mücadele edilebilir. Yasalara uymayan, ayrılıkçılık yapanlar da daha hakça cezalandırılır. Aferin Efkan Aka’ya… DEPREMDEN KALAN ANILAR “Depremden Kalan Anılar” gazeteci Nazire Kalkan’ın Deprem Dede Ahmet Mete Işıkara ile yaptığı samimi bir söyleşiden doğmuş. Işıkara Hoca’nın olmazsa olmazları olan, halkın deprem karşısında bilinçli kılmak için hazırladığı eğitici yazılardan oluşuyor. Söyleşi, 17 Ağustos öncesi ve sonrası deprem olgusu çerçevesindeki çalışmalardan, anlayışlardan, devletle ve halkla olan ilgi ve ilişkilere kadar, Işıkara’nın özel görüş ve duygularına, hatta “o gece” nin ayrıntılarına kadar uzuyor. Otuz yıl içinde olacağı söylenen bir yenisini beklerken, “Depremden Kalan Anılar” hem anılarınızı, hem korkularınızı canlandıracak. Ama en önemlisi, size önemli bir rehber olacak. Deprem kapıda...(Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi: 0 212 257 87 27) * * * DEMİRYOLUNA HIZLANDIRILMIŞ İNFAZ Titanic battı diye gemiye binmekten vazgeçemeyiz. Hergün onlarca kişi
trafik kazasında can verir. Herkes kapısında son modelinden bir otomobili olsun ister. Bütün uçak kazalarına rağmen, yükseklik korkusu olanlar hariç uçağa binmek için can atarız. Gazetelere manşet olan kazalara rağmen demiryolları en güvenli yoldur. Yazar Aytmatov’un dediği gibi, “trenler doğudan batıya, batıdan doğuya, giderler, giderler, giderler...” Mehmet Aycı da “Demiryollarına Hızlandırılmış İnfaz”la Pamuova’daki tren kazasından yola çıkıyor. Demiryollarına mercek tutuyor... Serde de demiryolculuk olunca bir o kadar da bilgi var. Hadi demiryollarında bir yolculuğa da siz çıkın. (Kim Yayınları: 0 312 435 98 65) * *(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır
button