Güncelleme Tarihi:
Kitabın yayımcısı Can Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Zeynep Çağlıyor, yaptığı açıklamada, yazarın, Stalin rejimi altındaki Sovyet Rusya'da yaşananları, yüzyılın en büyük muharebelerinden biri olan Stalingrad savunması sonrasında parçalanan bir ailenin öyküsü üzerinden anlattığını söyledi.
Stalin döneminin ardından yaşanan yumuşamayla birlikte yazarın “Yaşam ve Yazgı”nın basılabileceğine inandığını ifade eden Çağlıyor, Sovyet Rusya gizli servisi KGB'nin 1959 yılında tamamlanan eseri, “Sistem için bir atom bombası” olarak tanımladığını ve romanın basımına 300 yıllık bir yasak getirdiğini kaydetti.
KGB ajanlarının o dönem eseri yok etmek için daktilo şeritlerinden karbon kopya kağıtlarına kadar yazım aşamasında kullanılan her şeye el koyduğunu belirten Çağlıyor, “Ancak KGB ajanları, 1200 sayfalık dev eserin iki kopyası olduğunu fark etmiyor. Grossman, 1964'te ölüyor. 1970'lerin sonunda Almanya'da Grossman'a ait birtakım parçalar ortaya çıkıyor. Daha sonra kitap, yazılışından 21 yıl sonra Saharov'un vasıtasıyla ilk kez İsviçre'de yayımlanıyor” dedi.
“Yaşam ve Yazgı”nın 1989 yılında Rusya'da, ardından da Avrupa ülkelerinde basıldığını ifade eden Çağlıyor, kitap satışlarının hemen patlamadığını, okurların kitabın farkına zamanla vardığını ve bugüne kadar Avrupa ülkelerinde kitabı 1 milyondan fazla kişinin okuduğunu söyledi.
Çağlıyor, günümüz edebiyatının 19. yüzyıl edebiyatı gibi üretken olmadığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Edebiyattan bahsediyoruz ve bu çapta bir edebiyattan bahsediyoruz. Bütün dünyada ciddi edebiyat arayışı içerisindeyiz. Kitap, bir taraftan Stalingrad savunmasında Rus insanının nasıl kahramanca savaştığını, diğer taraftan da savaşın ardından Sovyet rejiminin o cephede oluşan birlik, beraberlik ruhunu ve umudu kısa sürede nasıl yok ettiğini, insanları nasıl darmadağın ettiğini anlatıyor. Ben iftihar ederek yayımladım.”
“20. yüzyılın 'Savaş ve Barış'ı”
İlgi alanı olması nedeniyle 20. yüzyıl tarihine ilişkin pek çok kitap okuduğunu belirten Çağlıyor, şöyle konuştu:
“Yaşam ve Yazgı, edebi diliyle ve edebiyata katkısıyla gerçekten büyük bir eser. İkinci Dünya Savaşı adını verdiğimiz o dönemi, cephedeki askeri de evinde otururken tepesine bomba yağan insanı da imha kamplarında ölmekte olan Yahudi'yi ve Çingene'yi de savaşın ardından yerle bir olan ülkelerde yıllarca kendini toparlamak zorunda kalacak olan sivil halkı da düşünürsek; böylesine global bir felaketi hem bu kadar iyi bir şekilde dile getiren, hem de o dönemi ve sonrasını bu kadar umutlu bir dille ele alan kitap bulunması kolay değil. Onun için edebiyat çevreleri bu kitaba, '20. yüzyılın (Savaş ve Barış)ı diyor. Yani epik bir hikaye, çok görkemli bir roman. Çok kahramanlı, bütün kahramanlar o dönemin hikayeleriyle iç içe geçiyor. Tabii yazarın başına gelenler de eseri daha değerli kılıyor. Çünkü o kitabının yayımlandığını görmedi, bilmiyor. Aslında dünyaca ünlü savaş muhabiri olan Vasili Grossman, önce rejim yanlısı bir yazarken, Sovyet rejiminin manzarası karşısında yavaş yavaş muhalife dönüşüyor. Zaten o nedenle de cezalandırılıyor. Ancak bu kitap, bir rejim karşıtının, bir savaş karşıtının elbette ama her şeyden önce bir insanın gözüyle her tür baskı rejimine, her tür totaliter rejime ve insanı oradan oraya savuran her tür haksızlığa karşı duran bir adamın gözüyle yazılmış bir eser.”
Kitabı annesine ithaf eden yazarın kendi annesiyle yaşadıklarını olduğu gibi kitaba aktardığını kaydeden Çağlıyor, o dönemde yazarla annesinin arasındakine benzer pek çok felaketin yaşandığını, bu nedenle kitabın kişisel bir hikaye olmaktan çıkarak, dönemin öyküsüne dönüştüğünü söyledi.
Çağlıyor, kitapta Grossman ile annesinin arasında geçen pasajı anlatarak, şöyle devam etti:
“Grossman Moskova'da yaşıyor, anne Ukrayna'da. Grossman annesini yanına aldırmak istiyor ama karısı buna pek yanaşmıyor. Grossman çok yumuşak bir adam. Anneyi yanımıza aldırdık, aldıramadık tereddütü sürerken Almanlar bölgeyi işgal ediyor ve Grossman'ın annesi Alman işgal bölgesinde kalıyor. Bu demektir ki önce bir gettoya kapatıldı, oradan da imha kamplarına götürüldü ve öldü. Tabii bu konuda Vasili Grossman kendisini asla affetmiyor. Hem annenin son mektubu, hem de annenin ölüme gönderilişi, gidişiyle ilgili pasaj inanılmaz. Çünkü kadın o trende ölüme götürülürken sahipsiz bir çocuk görüyor. O çocuğu evlat ediniyor. Son saatlerini, o çocuğun korkusuna ve acısına engel olmaya çalışarak geçiriyor.”
Çağlıyor, Türk okurunun karşısına ilk kez çıkan Vasili Grossman'ın okuruyla buluşması için yayınevinin ilk baskıya özel bir fiyat belirlediğini belirterek, “Burada yayınevi, kar etmeyi bırakın, zarar etmek pahasına bunu yapıyor. Bu çapta bir yazar okuruna ulaşsın, fark edilsin diye 1200 sayfalık kitabı 3 bin adet bastık ve 49 TL'den satışa sunduk.”