Sefa KAPLAN
Oluşturulma Tarihi: Aralık 26, 2008 00:00
Daha 70’li yılların ortasında, ASALA saldırıları başladığında, Fransız Le Monde Gazetesi’ne bir yazı yazarak, "Anadolu’da ’basiretsiz politikalar ve politikacılar’ yüzünden ölmüş tüm Türk ve Ermenilerin anısına bir anıt dikilmesini" öneren Sinan Kuneralp, özür kampanyasına neden katılmadığını bir mektupla anlattı.
ANNESİNİ ve eniştesini ASALA militanlarının İspanya’nın başkenti Madrid’de düzenlediği bir saldırıda kaybeden yayıncı ve araştırmacı Sinan Kuneralp, 1915’te yaşanan Ermeni tehciri için özür dileyen bildiriyi neden imzalamadığını bir mektupla açıkladı. Kuneralp, önce Taraf gazetesine gönderdiği ve fakat yayımlanmadığını söylediği mektubunda, imza kampanyasınının zamanlamasının yanlış olduğunu söylüyor. Kuneralp’in, "Özür Dilemenin İnanılmaz Hafifliği veya Böyle Dostların Varsa Düşmana İhtiyacın Yok" başlıklı mektubu şöyle:
Hem aradılar hem itirazımı dinlemediler
"1978 senesinde annemi ve eniştemi ASALA’nın Türk diplomatlarını hedef alan suikastlarda kaybetmiş olmama rağmen, mensubu bulunduğum ailenin bana sağlamış olduğu bilgi ve birikimlere rağmen, bu konularda fikir yürüten ve kalem oynatan çoğu kişiden daha fazla donanıma sahıp olduğuma inanmama rağmen bu son zamanlarda kamuoyunu meşgul eden ’Ermeni Soykırımı’ konusuna bilinçli olarak mesafeli kaldım. Hoş ya zaten kimse benim fikrimi sormadı, ’bilimsel’ toplantılara davet edilmedim ta ki geçen Çarşamba günü, uzaktan tanıdığım Cengiz Aktar, beni telefonla arayıp, gayet nazik bir şekilde ve adeta özür dilercesine İnternet’te açmış olduğu imza kampanyasına katılmaya davet etti. Çok sevdiğim müşterek bir dostumuz kendisini beni bunun için aramasını telkin etmiş. İmzaya açılan metni okumadım, bu konuda son yıllarda yayınlanan ’bilimsel’ çalışmaları ve basın haberlerini de okumamaya özen gösteriyorum, sosyal bilimlere bir nebze saygımı korumak içindir herhalde. Cengiz’e metni imzalamayacağımı, geç kalınmış bir hareket olduğunu ve zamanlamanın yanlış seçildiğine inandığımı söyledim ve konuyu biraz daha açmaya yeltenirken kendisi teşekkür edip konuşmamıza son verdi. Olur a, birileri İnternet’teki metni imzalayanlar arasında Sinan Kuneralp’in adını görmeyip, bu adam niçin imzalamadı diye sorarlar ise Cengiz’e söylemek istediklerimi kaleme aldım, kendime seçmiş olduğum düstura ters düşmek pahasına.
Türk ve Ermeniler anısına anıt dikilmesini önerdim
Sakın kimse zannetmesin ki ben bu konuda katı bir tutuma sahibim. Olaylara şahid olmuş olan aile büyüklerim sayesinde Ermeni meselesinden nerdeyse çocuk yaşımda haberdar oldum, onlardan her şeyin ak ve kara olmadığını öğrendim. Büyük dayım, eski Hariciyeciler’den Sedat Zeki Örs, 1950’de Demokrat Parti mebusu seçildiğinde, bu konunun ileride pek nazik bir şekil alacağını sezmiş olduğundan, Başbakan Menderes’e 14 Mayıs 1950’de Türkiye’de yeni bir dönem açıldığını, ve artık yeni Türkiye’nin daha önceki rejimlerin icraatinden sorumlu tutulmaması gerektiğini açıklamasını önermişti. Menderes ise bunun için daha erken olduğu inancındaydı. 1970’lerin ortalarında ben de babamın, çoğunu tanıdığım ve sevdiğim meslektaşları teker teker ASALA terör hareketine kurban düştüklerinde Fransız
Le Monde gazetesinin bir makalesi üzerine gazeteye bir yazı gönderip Doğu Anadolu’da ’basiretsiz politikalar ve politikacılar’ yüzünden ölmüş tüm Türk ve Ermenilerin anısına bir anıt dikilmesini önermiştim. Annemin ve eniştemin vefatından sonra ise iki tarafın tarihçilerinin müştereken çalışmalarına zemin sağlayacak bir araştırma merkezinin kurulmasını teklif etmiştim. 12 Eylül öncesi Türkiye’sinde bu önerilerim hiç akis getirmedi, konu henüz moda olmamış, şimdiki gibi küçük çapta bir sanayiye ve hatta bir rant kaynağına dönüşmemişti.
Gül’ün ziyaretinin olumlu izleri unutuldu
Demek istediğim ben Kerinçsiz’lerin safında değilim ama yine de metni imzalamayı kabul etmedim. Türklerin ve Ermenilerin yakınlaşmasını, tabuların yıkılmasını, geçmiş olayların irdelenip artık tarihe gömülmelerini bütün benliğimle arzu ediyorum. Ama bu netice, ’low profile’, uzun vadeli ve ince ayarlı bir sürecin sonunda elde edilir. Yoksa yankı uyandırdığı kadar bazı hassassiyetleri rencide eden gösterişli ve şatafatlı eylemler ters teper. Nitekim Cengiz’le telefon görüşmemizin ertesi günü sabahleyin televizyonu açtığımda EURONEWS ilk
haber olarak Başbakan Erdoğan’un imza kampanyasıyla ilgili sert demecine yer veriyordu. Türkiye dünyaya yine katı, uzlaşmaz bir görüntü sergiliyordu, Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan gezisinin uyandırdığı olumlu izler unutulmuştu. Bazen iyi niyetli olmak yetmiyor. Satrançtaki gibi bir hamleden daha ilerisini sezinlemek gerekiyor. Bunu sezinleyemiyenlerin benimle aynı dünya görüşünü paylaşanlar olduğunu gördüğümde de çarnaçar hayatımı geçirmiş olduğum fildişi kuleme bir daha çıkmamak üzere avdet etmekten başka bir şey kalmıyor bana."
Entelektüel bir yayıncıSİNAN Kuneralp, Milli Mücadele’ye karşı olduğu gerekçesiyle 1922’de linç edilen gazeteci Ali Kemal’in torunu. 1978’de Madrid’de düzenlenen ASALA saldırısından yaralı kurtulan büyükelçi Zeki Kuneralp’in ise oğlu. Kardeşi Selim Kuneralp de diplomat olan Sinan Kuneralp, yaptığı ve kurucusu olduğu İSİS Kitabevi tarafından yayımladığı nitelikli araştırmalarla bütün dünyada tanınan bir isim. Annesi Necla Kuneralp ve eniştesi Beşir Balcıoğlu’nu Madrid’deki saldırıda kaybeden Sinan Kuneralp, bilhassa Osmanlı araştırmaları konusunda uzman olarak biliniyor.