Oluşturulma Tarihi: Aralık 04, 2000 00:00
"KENT"LERDE LIFE, ŞEHIRDE YAŞAM "Kent"lerin arasında kalmış bir şehirdir Ankara. Son yirmi yılda, sitelerden müteşekkil ismi kent kendisi kuru semt olan çeşitli steril yerleşimler tarafından sarılmıştır. Geçen yazımızda Ankara'yı bilmeyenler için bu yeni "kent"ler ve onların şehirle ilişkisi üzerine birkaç kelam ettik. Peki tek merkez ve konutlardan oluşan bir periferinin günlük hayattaki karşılığı nedir? "Kent"lerden şehre giden güzergahta nasıl yaşar insanlar? Bir hikayeyle başlayalım. Bu çevre "kent"lerden yola çıkan bir belediye otobüsü mekanımız. Burası kelimenin tam anlamıyla bir getto olmadığından dolayı, toplu taşım araçları şehir içi semtler arasında çalışan otobüsler gibi kalabalık değil. Semt sakinlerinin çoğu işine arabasıyla gidip geldiğinden saatle çalışan belediye otobüsünde naif bir topluluk var. Ancak bu topluluk aynı saatlerde işe gidip gelirken birbiriyle kaynaşmış. Aracın içindeki geniş boşluk sabah yolculuğunda bu şehir yolcularının kendi aralarında konuşmalarına imkan sağlıyor. Kimisi sabah bakkaldan aldığı gazetesini karıştırıyor, bir diğeri sadece bu yolculuklarda kapağını açabildiği romanıyla meşgul. Otobüsün içinde kaynaşmış yolcuların sohbetinden mütevellid bir gürültü var. Arada sabah sesiyle atılan birkaç kahkaha kulakları tırmalasa da herkes hayatından memnun. Ta ki bir ambulans iç gıcıklayan sireniyle yanlarından geçip gidinceye kadar. Siren sesleri uzaklaştığında ise otobüsün içindeki o sabah neşesinden eser kalmıyor. Herkes yoğun trafikte hızla giden ambulansın arkasından bakıyor. Romanı okumayı bırakan genç kız kaldığı yeri işaretlemiyor. Gazetesini düzeltmeden olduğu gibi çantasına koyuyor adam. Dersaneye giden liseden yeni mezun genç kızlar dün ne yaptıklarına dair sürdürdükleri sohbeti yarıda bırakıyorlar. Belli ki onlarla birlikte o an orada olanlar hep birlikte aynı şey, düşünüyor:ölümü! Ölüm kadar bir sokak kavgası, bir hırsızlık olayı, sara nöbeti geçiren biri ya da sara nöbeti geçirme nöbeti yapan bir dilenci hadi bunlar günlük gözleme eyleminin yakaladığı ekstrem enstantaneler diyelim, ama alışveriş merkezlerinden birindeki dükkanlardan birinin elektrik tesisatını döşemeye gelen iki işçi şaşırtıyor onları. Katlar arasında ulaşımın yürüyen merdivenlerle yapıldığı ve vitrinlerden yansıyan ışıklarla abartılı şekilde aydınlanmış bu mekanlarda, mekanların varlık nedeni olan kendini ötekinden ayırma güdüsünün engelleyemediği bir karşılaşma anı olarak: steril sinemada amerikan gençliğinin geyik muhabbetini seyretmeye gelen kolejli genç kızımızla elektrikçi Mehmet ustanın yürüyen merdivenlerde yanyana durması, elbette o mekanda klasik bir bestenin arasında oryantal bir uzun hava gibi duruyor. Aydınlığa alışmış gözlerin karanlıkla karşılaşması gibi, o anda hiçbir şey görmemek nasıl panikletirse bizi, gördüğümüz bu karşılaşmaya da şaşırır hale geliyoruz Kolejli kızımız
film bitince arkadaÅŸlarının arabasıyla dönecek "kent"ine, Mehmet usta ilkönce metroya sonra otobüse binecek. Sınıfsal farklar, insanların yaÅŸadıkları ÅŸehirle kurdukları iliÅŸkide geçerli deÄŸil, ÅŸehirden saÄŸlanan faydanın mekanı, mahiyeti anlamında deÄŸiÅŸiyor farklılıklar ama Kolejli Büşra da Mehmet usta da ÅŸehirle sınırlı bir iliÅŸki kuruyor. Büşra'nın ki belli bir tecrite dayalı, Mehmet Ustanınki bazı zorunluluklara, ancak evleriyle iÅŸleri, evleriyle okulları birbirinde oldukça farklı yerlerde olan insanlar olarak biz Ankara'nın insanları yaÅŸamdaki bölünmenin bir yansımasını yaşıyoruz günlük hayatımızda. Ä°ÅŸ arkadaÅŸlarımızla diÄŸerlerini karıştırmıyoruz, iÅŸimizdeki prensiplerimizler diÄŸer deÄŸer yargılarımız arasında önemli farklar var, iÅŸ ve aÅŸk için her ÅŸey mübah hale geliyor, ve bu sadece Ankara'ya özgü deÄŸil modern ÅŸehrin fordist düzeni içinde kendine yaÅŸam kurmaya çalışan her bireyin tutarsızlıkları meÅŸru hale getirme yöntemi olarak karşımıza çıkıyor. Açalım, daha anlaşılır hale gelsin. Åžehri bir bütün olarak algılamamız zorlaÅŸmıştır. Åžehir konut, okul, iÅŸ, alışveriÅŸ gibi iÅŸlevsel bölgelerden meydana gelmektedir. Bu bölgelerin birbirleriyle olan fiziki benzerliÄŸi, Ankara'da, bir algı sorunu yaratır. Bu bölgeler arasında fiziki baÄŸlantının dışında herhangi bir iletiÅŸim yoktur. Ä°ÅŸlevsel olarak ayrı ancak fiziki olarak aynı olan semtler bir bütün olarak yanyana geldiÄŸinde ÅŸehrin kendisine özgü bir manzara vermez Ankaralıya. Bunun kısa zamanlı sonucu, Ankaralılar, yarının mutlu göçmenleridir diyebiliriz. Yani gidecekleri yerde, kendilerini tanımladıkları koordinatlar dünyası içinde ÅŸehirleri dominant bir yere sahip olmadığından dolayı, orada yaÅŸayanların görmedikleri ayrıntıları farkedecek, yeni ÅŸehirle kurdukları iletiÅŸimin hızı onları yabancı olmak kimliÄŸinden çabucak çıkaracaktır. Ancak bir Ankaralının bir baÅŸka ÅŸehre adaptasyon süreci hızlı olsa da kolay deÄŸildir. Çünkü bozkırın yavaÅŸ deÄŸiÅŸen vizyonu, hareketsizliÄŸi desek belki çok daha doÄŸru olur onun içine iÅŸlemiÅŸtir. Åžehirdeki görüntüde bir tekrar vardır. Düz ve geniÅŸ yollar, düz ve geniÅŸ yollarla birleÅŸir. Düz ve geniÅŸ yollarda seyrederken saÄŸda solda görünen binalar ve bu binaların simetrik pencereleri bahsettiÄŸimiz tekrarı saÄŸlar. Bu anlamda bu durgun/ deÄŸiÅŸmez yapı, ÅŸehrin orada öyle hareketsiz durduÄŸunu söyler. Bundan dolayı Ankaralı macerayı sevmez. Ama çevresindeki bu tektip çevre onun hayalgücünü harekete geçirebilir. Dışarıda ilginç bir ÅŸeyin olmamasından dolayı Ankaralılar evcil yaratıklardır. Bu yüzden gidecekleri herhangi baÅŸka bir ÅŸehirde, iÅŸ anlamında, eÄŸer o iÅŸ belli bir mekana kapalı kalmayı gerektiriyorsa baÅŸarılı olurlar. Haftasonlarını bir kenara koyalım, ev ile iÅŸ arasında geçen vakitlerde ÅŸehirle iliÅŸkiye geçeriz. Ä°ki kapalı mekan arasındaki bu boÅŸluk ise "kent"lerle ÅŸehir arasındaki uzun yolculuklarda geçer. Bundan dolayı, ÅŸehrin fiziki oluÅŸumunda sınıfsal ayrımın sonuçlandığını düşünürsek aslında ÅŸehirde deÄŸil "kent"lerde yaÅŸadığımızı söyleyebiliriz. Batıkentli Batıkent'de, Konutkentli Konutkent'de yaÅŸamaktadır. EÄŸer ilerde bu "kent"ler ÅŸehrin iÅŸlevlerini de (iletiÅŸim, alışveriÅŸ, kültür, sanat) yüklenirlerse o zaman Ankara sadece resmi olanın oturduÄŸu bir yer olarak kalacaktır. Ankaralı'nın trafikte ÅŸehirle kurduÄŸu iliÅŸki üzerine söyleyeceklerimizi bir sonraki yazıya saklayalım. Buraya kadar söylediklerimizi de yukarıdaki baÅŸlıkla baÄŸlamak adına ÅŸunları ekleyelim: "Kent"lerde tecrit'e dayalı yerleÅŸmenin özelliÄŸi aynı zamanda tercihe dayalı olmasıdır. Ancak yaÅŸam kendimize yarattığımız odaların dışında geliÅŸir, çünkü dünya bizden ibaret deÄŸildir. Odalarımız gibi semtlerimiz de ya da "kent"lerimizde burada yarattığımız yanılsama bir yaÅŸama evsahipliÄŸi yapabilir yani yaÅŸam ÅŸehrin yeraltında da, sokaklarında da sürmektedir. O yaÅŸamı bizim paylaÅŸmıyor olmamız bu gerçeÄŸi yok edemez. İçinden kaçtığımız kaostan sadece kaçmakla kurtulamayız. Åžehre inmek zorunda kalan bir kokananın yakasına yapışmış mendil satan çocukların aslında söylediÄŸi budur. Hakan KAYNAR - 4 Aralık 2000, Pazartesi Â
button