Güncelleme Tarihi:
BAKANLARI AŞAĞILIYOR
“BİR siyasal partinin liderinin kendi örgütünü kötülemesi kadar, ‘Beceriksizsiniz, yoruldunuz, bir şey yapmıyorsunuz’ demesi kadar yanlış bir şey yok. Eğer kendisi bugün Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyorsa, o koltuğa oturduktan sonra kendisini oraya taşıyanları kötülemesi kadar yanlış bir şey yok. Bir kişi kendi egosuna teslim olup, kendi tabanını yok saymamalı.
Yok sayıyor. Şunun için yok sayıyor; ‘İster döverim, ister söverim, ister asar, keserim, bunlar benim esirlerim. Ben ne yaparsam yapayım bunlar gelir bana oy verirler.’ Bu anlayıştan aldığı güçle bakanları eleştirip, aşağılayabiliyor, kendi örgütünü aşağılayabiliyor, kötüleyebiliyor, rahatlıkla bunları söyleyebiliyor. Çünkü onları kendi siyasal tutsakları olarak görüyor. ‘Ben ne yaparsam yapayım bunlar benim arkamdan gelecekler’ diye. Bir örgütün yöneticileri bu pozisyona gelmeli mi? Asıl üzerinde durulması gereken nokta o. Erdoğan AKP’nin Genel Başkanı, kendi örgütünü aşağılıyor, ama kimse korkudan konuşamıyor.
DEVLET YÖNLENDİRİYOR O PARTİYİ
Sabah gazetesinden bir yazar, ‘Erdoğan, örgütünü MASAK ve MİT’ten gelen raporlara göre dizayn edecek’ diye yazdı. Bir parti, MASAK ve MİT’ten gelen raporlara göre kendisini yeniden yapılandıracaksa o örgütten hayır gelmez. Orası devletin bürokratlarının egemen olduğu bir örgüt mü? Ne demek yani MASAK ve MİT raporlarına göre partinin yöneticileri belirlenecek... Bu şu anlama geliyor; o partinin ideolojisi yok, o parti hedeflerini, ilkelerini kaybetmiş. O partiyi artık yönlendiren devlet, devletin partisi artık o. Devlet yönlendiriyor o partiyi artık. Böyle düşünmek lazım. Kendi örgütü ile de kavgalı.
PLANI UYGULAMAYA ÇALIŞIYORUZ
2019’a kadar bir plan çizdik kendi kafamızda. Onu adım adım uygulamaya çalışıyoruz. Bu adalet Kurultayı’ndan memnun muyum; memnunum. Düşündüğümden daha iyi geçiyor. Düşünsel yönü ağır. Pek çok konuda akademisyenler, sivil toplum örgütleri yöneticileri, kadınlar, gençler, kendilerine göre özel toplantılar yapıyorlar. Adalet temalı ve hayatın değişik alanlarıyla ilgili toplantılar yapıyorlar. Ben panelleri izliyorum. Samimi söylemek gerekirse yararlanıyorum.
ADALET HAVA GİBİ
Eğer bir ülkede adalet tartışılıyorsa aslında o ülkede demokrasi yok. Demokrasi olsa adaleti tartışmanın zaten bir gereği yok. Adaletin, demokrasinin olmadığını gördük. Adaleti bir konuşmacı ‘hava’ya benzetti. Doğru. Tıpkı nefes aldığımız hava gibi. Rahatlıkla nefes aldığımızda aklımıza gelmez ama hava kirlenince aklımıza gelir, şikâyetçi oluruz. Bir düşüncenin topluma mutlaka dayatılması gerekiyor diyen bir anlayışın iktidar olduğu bir süreçteki rahatsızlıklar dile getiriliyor.
TOPLUMSAL UZLAŞMA İHTİYACI
Buradan yeni bir şey çıkar. Bu ülkenin insanları olarak, düşünürleri olarak, akademisyenleri, sivil toplum örgütleri olarak bir araya gelip hepimizin, en azından büyük bir çoğunluğun uzlaşabildiği anayasa çalışması yapmak ve bunu hayata geçirmemiz gerekiyor. Türkiye’nin toplumsal uzlaşmaya ve yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Bu toplumsal uzlaşma çok önemli, artık bu ülkede sivil otorite, yönetim diyorsak, daha çok sivili, ‘baskıdan arınmış’ kişiler, kurumlar olarak düşünüyoruz. Başka bir vesayete ortam hazırlamadan hepimiz oturup tartışmalıyız.
SİYASETE KATKI OLUR
Kurultay alanındaki Hafıza Sokağı’nda, asılan MHP’li genç de Deniz Gezmiş de Başbağlar da var; Erol Olçok da var. Artık biz siyaseti farklı bir değer ölçüsüyle ele almak durumundayız. Siyasetçiler o noktaya gelmeli. Böyle bir süreci aslında Adalet Yürüyüşü ve kurultayı ile başlatmak istedik. Ne ölçüde başarırız bilmiyorum ama toplumun desteğini alabilirsek, toplum ‘Evet ben huzurlu bir ülke istiyorum, farklılıkları zenginlik olarak kabul ediyorum, farklılıklar bir gerginlik, ayrışma unsuru olmamalı’ diye düşünürse bence siyasete en büyük katkıyı yapmış oluruz.”