Güncelleme Tarihi:
‘‘İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ve ben de sizin Rabbinizim, o halde benden korkun. Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere ayırdılar. Her hizip yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir. Artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.’’ (Müminûn, 52-54).
Zübür, güvenilir, kutsal kitap anlamına gelen zebûr kelimesinin çoğuludur. Bir kitabın ‘‘kutsal’’ sıfatı taşıması ancak Allah'ın tespitiyle mümkündür. Nitekim Cenab-ı Hak, bazı peygamberlerine, özellikle Hz. Davud'a gönderdiği vahiylerden oluşan metinlere zebûr denmiştir. (Bk, İsra 55; Ali İmran 184; Nahl 44; Şuara 196, Fátır 25).
Yukarıdaki buyruk Allah'ın belirleyişi dışında, insan tespitiyle zübürleştirilmiş kitapların tevhit dininde vücut verdiği bölme ve parçalama felaketinden uzaklaşmaya çağırmaktadır.
Bu ayetlerin nasıl bir mucize sergilediğini ve İslam dünyasının yüzyıllardır içinde kıvrandığı acıların açık ve net fotoğrafını çektiğini anlamak için herhangi bir Müslüman ülkeye bakmak yeterlidir.
Bir toplum veya zümrede Kuran dışında tartışma üstü kitap, peygamber dışında tartışma üstü kişi varsa, o toplum ve zümre nüfus káğıdı ve iddiası ne olursa olsun Müslüman değildir. İş bununla da bitmez, böyle bir toplum ve zümre, Kuran'ın açık beyanlarına göre müşriktir. Kişi veya grupların hatırı için bunu görmezlikten gelen veya tevil edenler ise şirke destek veren zalimlerdir.
Ne yazık ki, İslam dünyası o arada ülkemiz böyle bir şirk felaketinin kucağına düşmüş durumdadır. Kuran'ın yanında (hatta bazen ondan önce) güven kaynağı, tartışma üstü kaynak kabul edilen yüzlerce kitap vardır. Bunların başında, tartışma üstü tutulan bazı hadis kitapları gelmektedir. Tarikat, mezhep ve kliklerin tartışma üstü tutulan ve sayıları yüzleri bulan zübürünü de bunlara eklemek gerekiyor. Hep hizip, tarikat ve mezhep kendi zübürünü dinin tartışmasız kitabı olarak algılamakta, ona toz kondurmamakta, onu en küçük anlamda eleştiriye tabi tutanları zındık veya káfir ilan etmektedir. Hatta bunlar içinde bu zübürlerin dilini sadeleştirmeye kalkanları bile sapıklıkla itham edenler vardır. Bu, yukarıdaki buyruğun açık beyanına göre tevhit dinine aykırıdır.
Kişiler açısından da durum farklı değildir. Peygamberlerin bile hata yapabileceğini, ancak bu hatalarının ilahi vahiyle düzeltildiğini bildiren bir kitabın mensubu olduğunu söyleyenler, nasıl oluyor da kutsal ilan ettikleri bazı kişilerin hatasız ve tartışma üstü olduğunu kabullenebiliyorlar? Böyle bir kabulle, Kuran'ın peygamberlik anlayışını yan yana tutmak asla mümkün değildir. Bu yoldaki kabullerin sahiplerinin en kısa zamanda genel bir tövbe ile Allah'tan af dilemeleri ve Kuran'a dönerek imanlarını tazelemeleri gerekir. Bu da bizi şu gerçeği ilan etme noktasına getirir: İslam dünyası külli ve acil bir tövbeye havadan ve sudan daha çok muhtaçtır!