Kendi kültürümüzü para ile alıyoruz

Güncelleme Tarihi:

Kendi kültürümüzü para ile alıyoruz
Oluşturulma Tarihi: Haziran 17, 2007 00:00

Sabiha Tansuğ, Türkiye’de Anadolu yerel kıyafet ve başlıklarını toplayan ilk koleksiyoner. "Türklerde Çiçek Sevgisi ve Sümbülname" ve "Türkmen Giyimi" adlı İngilizce ve Türkçe iki kitabı ABD Harvard Üniversitesi’nde kaynak.

1991’de "Türk Halk Bilimi Araştırma Ödülü (Hasad)" ve 1974’te 2. İzmir Uluslararası Akdeniz Festivali’nde ödüller alan Tansuğ’u Türkiye, ’50 kuruşun üzerindeki kadın’ olarak tanıyor. Son olarak ’Anadolu’da Giyim Kültürü’ adlı kitabı yayınlanan Tansuğ’la Mordoğan’daki evinde konuştuk.

Æ Eski 50 kuruşluklardaki resminiz... Bu nasıl gerçekleşti?

- 30 yaşımda, Kırk Baş Anadolu Başlıkları Sergisi açtım. Darphane müdürü sergiye gezdikten sonra aradı. ’Yeni 50 kuruş çıkacak. Sizin bir resminizi bu paralarda kullanabilir miyiz’ dedi. Sonra Ankara başlığıyla resmimi paralara bastılar. Darphane bana teşekkür mektubu gönderdi.

Æ Türk giyim kültürüne ilginiz nasıl başladı?

Æ Bazı insanlar bazı görevler için doğuyor galiba. Ailemdeki kadınlar giyim kuşama düşkündü. Bir gelinin çeyizinde 70-80 elbise olurdu. Çeyiz bir nevi göçebelikten gelen bir şey. Çünkü baştan depoluyorsunuz her şeyi. Zor devirlerde sizin giyeceğiniz oluyor, mücevherler satılabiliyor.

Zengin gösteren işçilerdik

Æ Sizin aileniz de zor devirler geçirmiş.

Æ Ailem 150 senedir göçüyor. Önce Rus işgali nedeniyle Balkanlar’dan göçüyorlar. Sultan Hamit onlara Batı Trakya’da toprak veriyor. Savaş yüzünden 1941’de Ege’ye göçüyorlar. Herkes şaşırıyordu. Göç etmişiz, fakiriz ama hala giyimimize önem veriyoruz. Biz her gün farklı kıyafet giyerken ev sahibimizin şalvarında 40 yama vardı. İstiklal Savaşı’ndan sonra Ege’de topraklar verimliydi ama halk çok bitkindi. Aç kaldığımız günler olurdu, ama hep şık giyinirdik. Akhisar’daki bir tütün işçiliğine gittik. Meğer ağanın oğlu sınıf arkadaşımmış. ’Aaa şuna bak. Biz zengin zannediyorduk, işçiymiş’ dedi.

Æ Zengin gösteriyormuşsunuz demek ki.

Æ Bize hayvan damını verdiler kalmak için ama biz orayı ev yaptık. Şimdi orayı adak yeri gibi ziyaret ediyorlarmış. Zenginlikle güzel giyinmek doğru orantılı değil. Şimdi markalar, moda, başka şeyler empoze ediyor.

Çalışmalarım Dünya Giyim

Ansiklopedisi’nde yer alacak


Æ Şu anda hangi proje üzerinde çalışıyorsunuz?

Æ Avrupalılar bana yayınlarında profesör etnolog sıfatlarını verdi. İngiltere’de Dünya Giyim Ansiklopedisi hazırlanıyormuş. 1975’te Rotterdam’da sergim olmuştu. Belçika, Hollanda, Lüksemburg’da gezmiştim. O sergilerimin kayıtlarından beni bulmuşlar. Şimdi o ansiklopedide yer almamı istiyorlar.

KÖYLÜMÜZÜN ELDİVENLERİNİ PARİS’TEN SANIYORLAR

Bu elimdeki eldivenler köylünün eldivenleridir. Köylü tarlada çalışırken gelinlerin eli yanmasın diye böyle parmakları açık eldivenler giydirirmiş. Hatta ben bu eldivenleri taktığımda ’efendim Paris’ten mi?’ diyorlar. Hayır diyorum Anadolu köylümüzün tarlada çalışırken elleri yanmasın diye taktığı eldivenler bunlar. Herkes şaşırıyor ama gerçek bu.

Mütevazi ama yüksek seviye ile yaşarım

Æ Mordoğan’da çok farklı bir hayat yaşıyorsunuz.

Æ Bende en lüks yiyecekleri bulabilirsiniz ama özenti bir eşya bulamazsınız. Yani insanları tavlamak için gösteriş eşyasına ihtiyacım yok. Ben özümle etkilerim insanları. Mütevazilik içinde yüksek seviye ile yaşarım.

Koleksiyonumdaki bazı parçalar hiçbir müzede yok

Æ Türkiye’nin ilk koleksiyonerisiniz. Nasıl başladınız kıyafetleri toplamaya?

Æ Kıyafetleri toplamaya ilk Milas’tan başladım. İstanbul’da Pier Loti Kahvesi’ni işletirken, Hakkı Devrim, Nezihe Araz’ın çıkardığı Meydan Gazetesi’nde turizm yazıları yazdım. Sonradan eşim olan gazeteci Haluk Tansuğ ile Anadolu’yu gezmeye başladık. Daha önce Milas’ta öğrenciyken, bir bayramda giydiğim yerel başlık Eğribaş ile resim çektiremedim diye annem çok üzülmüştü. İlk Milas’a gidince bir Eğribaş buldum. ’Bu Eğribaş’ta yüzlerce yılın sanatı var, sonraki kuşaklar bunu göremeyecek’ diye düşündüm koleksiyona başladım.

Æ Şu an koleksiyonunuzun durumu nedir?

Æ 45 yıl kıyafet topladım. Dünyada eşi yok. Şimdi Üsküp’ten, Makedonya’dan bana bir Osmanlı Çarşafı gelecek. Böylesi ne Topkapı Müzesi’nde, ne Sadberk Hanım’da var. Ben topladığım kıyafetler yüzünden evde oturamıyorum. İlaçlatıyorum. O koleksiyonu tutabilmek için bu şekilde yaşamak zorundayım.

Bizim kültürümüzü dünya müzeleri de istemiyor

Æ Kültürümüze gereken önemi vermiyoruz değil mi?

Æ Aslında bizim kültürümüzü dünya müzeleri de istemiyor. Çünkü sempatik göstermek istemiyorlar. Kazakistan Alma Ata’da bir şey yaşadım. Ruslar dev müzeler yapmış ve bütün ülkelerin bölümleri var. Alma Ata’daki Kürt kıyafetleri diye ayırmışlar ama Türk kıyafetleri diye ayırmamışlar. Azerbaycan’da ve Makedonya’da da benzer şeyler yaşadım. Bizi müzelerine almıyorlar, alırlarsa da doğru düzgün yansıtmıyorlar. Ama suç bizde. Biz Etnografya Anadolu Sanatını kendi müzelerimizde sergilemezsek, büyük müzeler yapmazsak olacağı bu.

Bergama Zeus Tapınağı burada kalsa temel taşı olurdu

Æ Neden müzelere vermiyorsunuz?

Æ Bakım yok ki, o müzelerde. Çürür hepsi. Müzecilik özel iş. Kimyasal yatırımlar da yapılmalı. Büyük devlet, büyük millet olmak için önce kültürüne sahip çıkacaksın. Diğer ülkeler bırakın kendi kültürünü, başka kültürleri de koruyorlar. Bergama Zeus Sunağı’nı Berlin’de görebiliyoruz. Burada kalsaydı temel taşı olurdu. Şimdi bizim zenginlerimiz, kendi kültürümüzü gidip dünyadaki büyük müzayedelerden parayla aldılar. 50 yıl sonra da halk kıyafetlerimizi de ancak parayla alabileceğiz.

Sezen Aksu çalışmalarımı

takip ediyor


Æ Sezen Aksu da sizin çalışmalarınıza hayran bildiğim kadarıyla.

Æ Sezen Aksu çok akıllı ve özün özsuyuna varmış bir insan. Etnografik çalışmalarımı takip ediyor ve kıyafetlerinde uygulamak istiyor. Sezen’e şiirlerindeki gibi ilham gelirse her şeyi yapar. Bir gün çat kapı evime geldi. Burayı çok sevdi. Hatta ona buradan ev aldık. Bana komşu oldu. Ben ona ne dediysem 10 sene sonra tekrar ediyor. Hafızası çok güçlü.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!