OluÅŸturulma Tarihi: Temmuz 07, 2000 00:00
KEMAL SUNAL USTA'YI KAYBETTİK… Herşey olması gereken bir şekilde cereyan etti ne yazık. Maalesef her şey her gün binlerce kez tekrarlandığı şekilde bir oldu bittiden ibaret kalacak… Merhumun ardından çok şeyler yazıldı ve konuşuldu… Bir başka felâket gelip kapımızı çalana dek aynı belirsiz - bazıları anlasın diye müphem mi demeliyim diye kendime soruyorum - aralıklarla alenen tefrika edilmeye ya da moda tabirle, tabiatıyla itham ve gözyaşıyla yoğrulup, az sonra programlarında konsantre bir biçimde işlenmeye devam edecek… Sonra, sonra aynı çarpık zihniyetin, aynı vurdumduymazlığın, aynı savsaklamaların, aynı karşılaştırmalı grafiklerin sadece bir birey olarak not edeceği bir müstesna insanı daha yitireceğiz. Kısırdöngü durmaksızın - gene yukarıdaki ikilem bir burgu gibi beynimi oymaya devam ediyor; biteviye mi demeliyim anlaşılır olmak için - devam edecek… Oniki yıldır yazıyorum… Oniki yıldır hiçbir şey, rahmetli babamın vefatı dahil hiçbir şey karşısında bu kadar çaresiz kalmamıştım, kendisini akciğer kanseri illetinden yitirdik ve tıbbın elverdiği tüm müdahaleler yapılmıştı… Ataletin derin devlet kavramından öte uyuşturulmuş hazin tevekkülden ibaret olduğu bu cennet ülkede yaşanan bu olaya duyduğum öfke kadar da hiçbir şeye öfke duymamıştım… Onca yıldır ilk kez açlık adına adına saldırırcasına öfkeyle yazıyorum.Olacak şey değildi Kemal Sunal'ın başına gelen…
Sinema kurgusuna eşsiz tiplemeriyle uyguladığı senaryo kahramanlarını üretenler bile böylesi bir savsaklığı hayal edememişlerdi - anlamayanlar için tahayyül etmek anlamını vermek gerekliliği yukarıda bahsettiğim burgunun devamı…FLAŞ
HABER, "Kemal Sunal öldü…" "Nerede?" "
Atatürk Havalimanı'nda bir Türk Havayolları uçağının koltuÄŸunda…""Ne zaman?" "Saat 08:20'de…" Görsel medya tüm haber içeriÄŸini Gün Ortası - Öğlen Sonrası ve Ana - Baba Haber bültenlerinde tükettiÄŸinden ertesi güne köşe dinazorlarının bir kaç kez buluÅŸmalarından ve telefon sohbetlerinden ibaret, hala Hababam Sınıfı anılarıyla dolu köhne fikirleri basılıyor gazetelere…Müslümanlığın geçtiÄŸimiz günlerde bir baÅŸka hazin ölüm olayı karşısında tartışılması sayesinde iyice bellediÄŸimiz, sanki bilmeyenimiz varmış gibi bir de soytarılar ulemadan görüş almışlardı, ölünün ardından iyi konuÅŸunuz methiyeleri düzülüyor çarÅŸaf çarÅŸaf…Ortak paydası "Merhum'u keÅŸke biraz daha iyi tanısaydık…" olan, köşeyazısı demeye dilimin varmadığı kopuk cümleler dolduruyor gazeteleri…Öfkeleniyorum: Tanıyabileceklerini ya da tanıdıklarını sandıklarını pervasızca yazarken gösterdikleri cürete öfkeleniyorum…Ne yazık ki tanıyamazdınız beyler, tanıyamazdınız çünkü merhumun sizinle konuÅŸacak ortak konusu yoktu… Sizler oda metrekareleriniz, araba ve cep telefonu modelleriniz ile uÄŸraşırken o çalışıyordu. Toplumun kendisine verdiÄŸi gücün tam bilincinde olarak, dönemin baÅŸbakanı Mesut Yılmaz'a geceyarısı telefon edip oyunun hesabını soruyordu… Onca şöhretine ve maddi gücüne raÄŸmen, örnek olmak adına, memleketine hizmet adına Marmara Ãœniversitesi'nde oÄŸlu yaşındaki insanlarla aynı sıralarda okuyup tez veriyordu… Sizler ve baÄŸlı bulunduÄŸunuz televizyonlar filmlerini yüzlerce kez yayınlarken, moda tabiriyle "rating"inin sosyolojik açılımlarını irdelerlerken, o alamadığı teliflere hayıflanıp, hakaret sınırını aÅŸmış o meÅŸhur gülüşüyle birlikte "eÅŸÅŸoÄŸlueÅŸÅŸekler, hı, hı" diyordu… Kemal Sunal çalışıyordu. Kendisi için çalışıyordu. Bu ülke için çalışıyordu. Aklınızın - havsalanızın - almadığından olsa gerek farketmediÄŸiniz son reklam filmini de maddiyatın yanısıra toplumsal yararlarını gözeterek kabul etmiÅŸti.Allah rahmet eylesin, Kemal Sunal Hababam Sınıfı'nı yüksek dereceyle geçmiÅŸti beyler, moda edip anlayamadığınız tabirle yeni çağın kültürüne varmıştı, siz maalesef kaldınız…Şimdi ne mi olur? Sizler nasıl olsa akıllanmazsınız, belki Ali Kırca ana haberini Ä°nek Åžaban esprileriyle kapatır… Hepimize ders olsun diye… Zaten düşünecek çok fazla birÅŸey de yok… Ne mi yaparız?e - kolayyyy…Kaan VOLKAN - 7 Temmuz 2000, Cuma Â
button