Güncelleme Tarihi:
Kılıçdaroğlu, Adıyaman’a giderken uçakta özetle şunları söyledi:
‘HERKES SALDIRABİLİR’
“AKP’nin Mersin toplantısında, Abdurrahim Boynukalın’ın söyledikleri, baskının itirafıdır. AKP Gençlik Kolları’nı arkasına alarak bir gazeteyi bastıklarını itiraf ediyorlar. Gerçeği de baskını yapan kişi söylüyor. Bu gösteriyor ki partisi de hükümet de kendisini destekliyor. Çünkü hâlâ partiden atılmamış, hakkında işlem yapılmamış. Ne diyor; ‘Dokunulmazlıklarını yıktım’. Bu, ‘Ben saldırdım, herkes de gidip saldırabilir’ mesajı vermektir. Eğer Başbakan Davutoğlu samimiyse, özgür medyaya inanıyorsa bu kişiyi hemen partiden bari şu aşamadan sonra atmalı. Yoksa hükümet de parti de destekliyor demektir. Ancak Davutoğlu’nun buna gücü yoksa partisini kimin yönettiğini çıkıp açıklamalı. Bu kişi AKP gençliği için hâlâ simge olacaksa, onları yönlendirecekse baskının arkasında yine söylüyorum AKP var demektir. Bu tehlikeli bir yaklaşımdır.
‘VAMPİR’ MÜTHİŞ İTİRAF
Nokta Dergisi’nin yayınladığı AKP tutanakları, tümüyle gerçeği yansıtıyor. Konuşmaların iki boyutu var. Birinci boyut, parti içindeki samimi özeleştiriler ve AKP’nin geleceğine yönelik ciddi endişeler. İkinci boyut da koalisyon için bizimle yaptıkları görüşmede CHP’nin ne kadar tutarlı, sorunlara vakıf parti olduğunun onlar tarafından da öğrenilmesi. Orada söylenen, ‘toplumun bütün değerlerini vampir gibi sömürmek’ cümlesi, müthiş bir itiraf. Değerler sömürüldü ve değerlerde müthiş bir tahribat oldu. Kutuplaştırma itirafı da ilginç. Toplumu yeteri kadar kutuplaştırdılar, bu kutuplaştırmanın başta yararını görüyorlardı şimdi zararını görmeye başladılar. Çünkü bundan sonraki bir adım iç çatışma demektir. Onlar da bunun farkında. Siyaset bunu önlemeli. Kutuplaşmayı siyasi araç olarak gören bir parti toplumdaki demokrasi kültürüne en büyük zararı veren parti olur.
ÖFKE DİLİNİ KULLANIYOR
Toplumda ciddi bir kaygının egemen olduğunu görüyoruz. Kaygıyı yaratan iç gerginliği tırmandıran çatışma kültürünü bir seçim malzemesi olarak kullanan bir siyasal partiye vatandaşların ders vermesi gerekiyor. İktidardan gitmemek için her türlü yolu mübah gören bir iktidarla karşı karşıyayız. Sorumluk sahibi herkes buna özen göstermeli. Ama Cumhurbaşkanı öfke dilini kullanma konusunda kararlılığını sürdürüyor, asıl gerginliklerin kaynağı olmaya da devam ediyor. Normal bir demokraside Cumhurbaşkanı konuşurken insanlar dikkatle dinlerler, bizim ülkede insanlar televizyonlarını kapatıyorlar. Bunun ötesi bir şey söylemek doğru değil, gerek de yok.
BİZDEN TAZİYE BEKLEDİ
Gar Meydanı’ndaki terörde bizim de gençlik kollarımızın üyeleri katledildi. Sayın Abdullah Gül telefon etti başsağlığı dileğini iletti. Diğerlerinde böyle bir gelenek yok ki zaten.
Davutoğlu’na göre bizim telefon edip taziye bildirmemiz gerekiyormuş! Bana göre komik, trajikomik ve acı bir düşünce ile ortaya çıktı. Başbakan kendi ülkesinde Doğu ve Güneydoğu’ya gizli gittiğini itiraf etti. Ülke bu hale gelmiş. Can ve mal güvenliğinden en büyük kaygıyı önce Başbakan duyuyorsa ülkeyi kimin yönettiği belli değil, boşluk var demektir.”
ADIYAMAN MESAJLARI
KILIÇDAROĞLU, Adıyaman merkezi ile ilçelerine yaptığı gezide kısa molalarla halkla sohbet etti. Zaman zaman otobüsün üstünden toplananlara seslenen Kılıçdaroğlu, “13 yıl sonra kardeşi kardeşe düşman ettiler, şimdi çıkmış oy istiyorlar. Hangi yüzle istiyorlar” diye sordu. Adıyaman’ın huzur ve barış kenti olduğunu, işi gücüyle ilgilendiğini ama bugün sorunlarla boğuştuğunu anlatan Kılıçdaroğlu, CHP’ye destek istedi.
AİLESİYLE GÖRÜŞTÜ
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, 7 Haziran seçimlerinden iki gün önce Diyarbakır’da HDP mitinginde bomba patlattığı iddiasıyla tutuklanan Orhan Gönder’in anne babasının talebi üzerine özel bir görüşme yaptı. Niğde’ye geçmeden önce havaalanı VIP salonundaki gerçekleşen ve görüntü alınmasına izin verilmeyen görüşmeyle ilgili Kılıçdaroğlu şu bilgileri verdi: “Aile çocuklarının bu olayı yapmadığını söyledi, bu nedenle ‘Oğlumuzu koruyun’ dediler. Anne, ‘Çocuğumu kimin kandırdığını biliyorum, söyledim; hâlâ da Adıyaman’da oturuyor. Ama kimse bir şey yapmadı. Oğullarının bana mektup yazacağını da söyledi, ben de kabul ettim.”