Güncelleme Tarihi:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu İnsan Hakları Haftası etkinlikleri çerçevesinde katıldığı 'Geleceği birlikte kuralım' insan hakları buluşmasında görüşlerini açıkladı. Kılıçdaroğlu, "Aslında arkadaşlar bir konuşma metni hazırlamışlardı ve ben o metni okuyacaktım. Fakat izlediğimiz küçük film beni derinden etkiledi. Dolayısıyla o metnin hiçbir anlamı kalmadı. Erdal Eren’i görünce küçücük bir çocuğu alıyorsunuz, yaşını büyütüyorsunuz ve idam ediyorsunuz. Bir ülkeyi yöneten Başbakanı alıyorsunuz bugün asla ceza yasalarında suçu bile tanımlanmayacak bir alandan çıkarıyorsunuz ve idam ediyorsunuz bir ülkenin Başbakanını. Bunların hiçbirisi doğru değil. Cumartesi annelerini gördük gene orada. Bu anneler, bir anne için evladın ne kadar önemli olduğunu biz değil annelerimiz bilirler. Kocaman adamdım başımı annemin dizine dayardım bazen ve orada huzur bulurdum. İnsan hakları ihlalleri o kadar büyük boyutlara ulaştı ki isyan etmemek mümkün değil. Ve şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum. 1946 – 2014, demokrasiyi geliştirmemiz gerekirken demokrasiyi yok etmeye çalışıyoruz. İnsan haklarını geliştirmeye çalışırken insan haklarını yok ediyoruz" dedi.
"KENDİ ÜLKEMİZİN SİLAHLI KUVVETLERİYLE 34 ÇOCUĞUMUZU LİNÇ EDİYORUZ"
Kılıçdaroğlu sözlerini şöyle sürdürdü; "Düşünebiliyor musunuz halkın oylarıyla gelmiş bir Başbakan çıkıp rahatlıkla milletin önüne şunu söyleyebiliyor. Ölen insanlar var, kentine sahip çıkmak isteyen insan var. Kitapla, gazeteyle, bir buket çiçekle sahip çıkmak istiyorlar ve insanlar öldürülüyor ve o sıkılmadan çıkıp şunu rahatlıkla söylüyor. Ben talimat verdim öldürsünler diye ve aynı kişi daha sonra çıkıp şunu rahatlıkla söyleyebiliyor. Bu ülkede polis kurşunuyla kimse öldürülmedi diye. 456 yurttaş güvenlik güçlerinin silahlarıyla öldürüldü. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Kendi ülkemizin silahlı kuvvetleriyle 34 çocuğumuzu linç ediyoruz, katlediyoruz. Sorumlusu? Sorumlusu yok. Aykırı düşünen insana tahammül edemiyoruz. Oysa düşünmek kadar güzel bir şey yok. Neden tahammül edemiyoruz? İnsan hakları toplantının adı. Aslında insan doğanın bir parçası. Doğanın haklarını hep beraber savunmak zorundayız insan haklarıyla beraber. Çocuğunda hakkı var, yaşlının da hakkı var, ağacında hakkı var, taşın, toprağında hakkı var. Madem ben doğanın bir parçasıyım ve madem ben o doğada güzel ve rahat yaşamak istiyorum düşüncelerimle yaşamak isterim ben, özgürlüğümle yaşamak isterim ben."
"SADECE TÜRKİYE'DE DEĞİL, BÜTÜN DÜNYADAKİ İNSAN HAKKI İHLALLERİYLE İLGİLENMEK DURUMUNDAYIZ"
Kılıçdaroğlu, "Geldiğimiz noktaya bakabilir misiniz? İnsan haklarından söz ediyoruz medya üzerindeki baskılara bakın. İnsan haklarından söz ediyoruz egzoz dumanında ısınmaya çalışan Suriyeli kızın dramına bakın. O da insan. Ben rahatsız oluyorum. Savaştan
kaçtılar yaşamak için Türkiye’de. 5 çocuk zehirlendi ve hayatını kaybetti Antalya’da. Neden? İnsan hakları evrenselse ki, öyle olmak zorundadır. Biz sadece Türkiye’de değil, bütün dünyadaki insan hakkı ihlalleriyle ilgilenmek durumundayız. Fakat geldiğimiz nokta kendi ülkemizin sorununu önce çözelim. İnsan hakkı ihlallerini önce burada kaldıralım dedik. Faili meçhuller. Nasıl olur faili meçhuller? Bizim bir cezaevi komisyonumuz var. Hasta mahkumlar var değerli arkadaşlarım. İlacını kendisi alamayacak, ancak koğuş arkadaşının ilacını verip suyunu içirdiği bir hastayı düşünebiliyor musunuz? Mahkum. Dışarı bırakılmıyor. Neden? Kaçacak. Koğuşta yürüyemiyor zaten bu. Sadece biz mi gözlüyoruz bu olumsuzlukları? Hayır bütün dünya gözlüyor, bütün dünya. Uluslararası kuruluşların raporları var. Türkiye’deki insan hakkı ihlalleri bütün ayrıntılarıyla anlatılıyor. Belki bizim bildiğimizden çok daha fazlasını onlar biliyorlar" dedi.
İNSAN HAKKI İHLALLERİ KONUSUNDA BÜYÜK DRAMLAR YAŞAMIŞ AİLELERE PLAKET
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı; "Bu sadece Cumhuriyet Halk Partisinin sorunu olmak zorunda mıdır? Hayır. Bu ülkenin bütün aydınları görüşü ne olursa olsun demokrasi konusunda ortak ses çıkarmak zorundadırlar. İnsan hakkı ihlalleri konusunda ortak ses çıkarmak zorundadırlar. Geçmişe baktığımızda bu yönde karnemiz kırık. Benden olanları savundum, benden olmayanların karşısına çıktım. Oysa insan hakkı ihlali benden olmayan diye bir ayrımı asla kabul etmez. İnsansa biz ona her türlü ama her türlü ayrıcalığı tanımak zorundayız. Onun düşüncesini açıklıkla ifade etmesinin yollarını yaratmak zorundayız. Bu bizim temel görevimiz olmak zorundadır. Şimdi konuklar gelecekler buraya çıkacaklar konuşacaklar, hep beraber dinleyeceğiz ve sonra insan hakkı ihlalleri konusunda büyük dramlar yaşamış ailelere plaket vereceğiz. O plaketler sadece bu ailelerin değil, mazlum olan bütün ailelerin plaketleridir onlar. Onlar temsilen bu plaketleri alacaklar. Kabul buyururlarsa bir anlamda hoşgörü tohumları da ekeceklerdir bu topraklara. Zengin bir kültürümüz var, Yunus’umuz var, Mevlana’mız var baktığımız zaman. Dönüp o zaman kendimize sormamız gerekiyor Yunus’umuz, Mevlana’mız varsa neden bu insan hakkı ihlalleri var? İnsan hakkı ihlallerinin olmadığı bir Türkiye umuduyla hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun var olun diyorum."