Güncelleme Tarihi:
Bahçeli, Vatan Gazetesi'nden Deniz Güçer'in sorularına yanıt verdi.
* TBMM yine krizle açıldı. Açılışta bile uzlaşma sağlanamayan Meclis nasıl çalışacak?
24 dönem TBMM’ye yüklenmiş olan misyon seçime önemli ağırlık kazandırdı. Kıran kırana bir mücadele ortaya çıktı. Yeni Türkiye tablosu ortaya konurken siyasi partiler arasında bir proje yarışması şeklinde geçti. O bakımdan geçmiş dönemlerden çok farklı bir seçim oldu ve yine geçmiş dönemlerden farklı olarak da siyasi partilerin bir hazırlığı oldu. İşte böyle bir misyon yüklü olarak gerçekleşmiş TBMM’nin yeni yapısı bir siyasi veya demokrasi krizi yaşamamalıydı. Önemli olan nokta burasıdır. Geleceği çok daha iyi kavrayabilecek, uzlaşma içerisinde, hakikaten sürdürülebilir bir çalışma ortamı koyabilmek açısından bu Meclis’in milletvekilliğinin faaliyetini teyit eden bir merasim töreninin Meclis’i gölgeleyecek bir duruma düşürülmemesi gerekiyordu. Başta siyasilere arkasından YSK’ya düşen en büyük görevdi ama ama 171 kişinin yemin törenine katılmamış olması farklı durum yarattı.
Talihsiz bir açıklama
* Yemin törenine girmeleri konusunda CHP’yi uyarmıştınız. Ama bu açıklamanın ardından Kılıçdaroğlu biraz da ağır bir ifadeyle, ‘Biz arkadaşlarımızı satmıyoruz’ dedi.
Çok yadırgadığımı ifade etmek isterim. Talihsiz bir açıklama olarak görüyorum. CHP ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun da siyasi bakışının bu olmaması gerektiğine inanıyorum. Burada çok yanlış bir algılama ve değerlendirme var. Bir siyasi kurumun arkadaşlarını satmak gibi yüksek bir suçlama altına almak yani niçin satıyoruz arkadaşlarımızı? Seçilmiş olan insanların, eylemli bir milletvekili haline gelebilmesi için TBMM’de yıllardan beri devam eden bir yemin törenine katılmayı arkadaşı satmak olarak olarak algılarsanız çok yanlış bir adım atmış olursunuz. Bu yanlışın altından zor kalkarlar. Bu yanlışı düzeltme şansları da olmaz. Yarın yemin etme törenine katılmayı karar altına aldıkları taktirde neyin karşılığında bu karar değişikliği olduğu sorgulanır. Bu da farklı bir sorgulama olur. Farklı ifadeler kullanılır. MHP kurumları kilitleyen bir bakış açısına sahip değil. MHP kurumları daha işler hale getirebilmek ve işleyen kurumlar içinde sorunların çözülmesini isteyen bir siyasi parti. MHP Cumhurbaşkanlığı seçimi, 367 rakamı ile bir kilidin açılmasında birinci derecede sorumluluğu taşıyan bir siyasi kurum değildi.
Meclis kilitlenmemeli
* Ama Meclis’e girdi o dönem...
Öyle bir davranışla da 2007 yılında daha başlangıçta Cumhurbaşkanlığı nedeniyle kilitlenecek olan bir Meclis’i açtı. Şimdi ise tutuklu milletvekillerinin milletvekilliğini alıp alamayacağı veya Meclis faaliyetlerine katılıp katılamayacağıyla sürecindeki bir kilidi açıyor. Bir tek cümle söylüyor: Biz TBM’ye geleceğiz ve yeminimizi edeceğiz diyoruz. Türkiye’nin başta ifade ettiğim 24. döneme ait projelerle, geleceğin büyük Türkiye’siyle ilgili, küresel güç olma hedefleriyle paralellik ortaya koyabilen anlayışlarla ve Türkiye’deki ileri demokrasi, özgürlükleri mükemmelleştirme noktasında ortaya konan yeni bir anayasa yazılımının tartışıldığı bir ortamda Meclis’in kilitlenmesini anlamlı görmek mümkün değildir. Ya bu seçim sürecine girerken bu anlamı yüklemeyecektiniz veya bu anlam yüklenmişte Meclisi çalıştırmak mecburiyetindesiniz.
* Başka bir çözüm yolu var mı parlamento dışında?
Meclis işler hale getirilecek. Şuan itirazlar yapılmıştır. Olay çok nettir çok açıktır. İtiraz yapılan mahkemelerin soruna hukuken bir çözüm üretmelerinin zamanıdır. Burada bir geri adım sözkonusu değildir. Gerçekten tutuklu olan bir kişinin hüküm giymediği süre içerisinde milletvekili seçilme niteliğini kaybetmediği süre içireseinde onun milletvekilliğini gasp etmek doğru değildir.
Çözülmesi lazım
* Yasa değişikliğine gerek yok diyorsunuz...
Gerek kalmadan çözülmesi lazım. Onun da sorumluluğu ve öncülüğünü yapması gereken AKP’dir. 327 milletvekili ile temsil edilen, tekrar üçüncü kez hükümet kurma imkanına kavuşmuş bir siyasi partini konuya kayıtsız kalması, tartışmayı sürüncemede bırakması, çözüm üretmemesini de düşünmek lazım elbette. Hukukçu değilim ilişki kurmak belki zor ama bir örnek vereyim. Bir olay oluyor ve kişi tutuklanıyor. Tutukluluğu devam ederken yasalar çerçevesinde belli bir kefalet ödenmek suretiyle tutukluluk kaldırılıyor, mahkemesi devam ediyor. Böyle bir süreç yaşanmıyor mu? Peki tutuklu milletvekilleriyle ilgili partilere yapılmış olan milli iradenin bunu bile bile o partinin milletvekili adaylarına seçilme yeterliliği kazandırabilecek bir destek vermesi bana göre bu tutuklu milletvekillerinin milli irade ile kefalet altına alınması halidir.
Serbest bırakılmalılar
* Burada kefaleti milletin oyları ödüyor yani...
Basit bir olayı kefaletle serbest bırakıyorsanız bu olayda milli irade, ‘ben kefilim, bu insanları bırakın Meclis’e gelsinler. Eğer suçları varsa mahkeme devam eder, ilerki dönemlerde gereğini yaparsın. Ama şu an tutuklu olan kişileri ben millet olarak, millet iradesi olarak kefilim bırakın’ diyor. Bu isteği ortaya koymasının anlamı da yargı sürecindeki gölgeli gelişmenin de bir tesiri olarak gözüküyor. Yoksa bu kişiler aday gösterildiği zaman kitleler diyebilirdi ki, ‘bunları niye bizim partimizden aday gösteriyorsunuz’ diye bir itiraz da yok. Bunun için bana göre yargı -şuan itiraz mercii- millet iradesini tutuklu milletvekillerinin kefaleti olarak görüp serbest bırakması lazım.
‘Bizi izleyen siyah araç olayını çözmek iktidarın birinci görevi’
* Başbakan ile helalleşme nasıl sağlanacak...
Hesaplaşma olmadan helalleşme olmaz. Bugüne kadar karşılıklı suçlamalar çerveçesinde iddia edilenlerin hesabını karşılıklı vermemiz lazım. Hesap verdikten sonra hellalleşme aşamasına gelinir. Yoksa 3 ay her türlü iftirayı, hakareti saldırıyı yapacaksın, sonra balkon konuşmasıyla helalleşeceğiz. Ya söylediklerinde samimi değilsin ya helalleşmenin ne olduğunu bilmiyorsun.
* Genel Merkez’i izleyen siyah araçla ilgili soruşturma ne aşamada?
Savcı çalışıyor. Sonucu bekliyoruz
* Umudunuz var mı?
Olması lazım. Çünkü bu çok büyük bir olaydır. Çözülmemesi MHP’yi kenara bırakın Türk demokrasisi açısından yanlış olur. Bu olay iyi veya kötü toplumda vicdanı rahatlatabilecek bir sonuca ulaştırılmalı.
* Devletin bu kadar büyük bir suçtan haberi olmayabilir mi?
Mümkün değil. İleri demokrasi kavramının bana göre özü budur... Böyle bir ayıbı ortadan kaldırmaları lazım. İktidarın birinci görevi bunu sonuçlandırmak olmalı.
* Hemen ortaya çıkarılmalı diyorsunuz...
Bu bizim yapacağımız bir şey değil. Biz yapılması ısrarını ortaya koyacağız. Elimizdeki bilgileri partimizin avukatları aracılığıyla savcıya intika ettiriyoruz. Bunun içinde kim var ve niye yaptılar? Siz Türkiye’de tek başına iktidar olmayı hedeflemiş bir siyasi partinin 15 başkanlık divanı üyesinin 9’unu devre dışı bırakıyorsunuz. Toplumun hassasiyetlerini de dikkate aldığınızda vatandaşın karşısına nasıl çıkacaksınız? Yüzde 13 hafife alınmayacak bir rakamdır. Bunları bir de yaşayan insanlara soracaksınız. Kolay bir mücadele değil. Sizin temel hassasiyetleriniz var, 27 ilahiyat fakültesi var, Anadolu’nun her tarafında. Allah dostu bilinen mümtaz şahsiyetler var. İslami anlayışa göre böyle bir olayla muhatap olmak nereye kadar doğrudur? Ayetiyle hadisiyle böyle ayıpların örtülmesini öngören bir inanca sahip toplum olarak milletimiz çok daha olgun yaklaşım ortaya koydu. Gittiğimiz hiçbir yerde yüzümüzü kızartacak bir davranışla karşı karşıya kalmadık. Toplum inancı doğrultusunda gereğini yaptı. Bizi sorgulayan bir davranış içinde olmadı. Bütün bunlara rağmen verilen bir mücadeledir. Bütün dünyada böyle bir olayla karşı karşıya kalıp da ayakta kalan bir siyasi hakaret zor bulunur zannediyorum. Üstelik bizim anlayışlarımız doğrultusundaki bir siyasi partide.
* Din duygularının bu kadar ön plana çıkarıldığı bir seçim kampanyası olmadı galiba?
Sadece meydanlarda değil. Ev sohbetlerinde, cami avlularında MHP ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli aleyhinde söylenen sözler utanç verici ifadelerdir..
* Ne tür ifadeler?
MHP’nin Genel Başkanı’na Ebu Cehil denebilir mi efendim? “Partinin başında bir Alparslan Türkeş yok bir Ebu cehil var” diyorlar. Nasıl siyasi mücadele? Böyle şey olabilir mi? Türkiye’de inançlı her insan bu konuda kayıtsız kaldı. Bir tek şahıs buna karşı duruş sergiledi: Mukadder Başeğmez Bey, TV’de bu suali yönelttiler. Mukadder bey, “Bunu bana soramazsınız. Elhamdülillah ben Müslümanım’ dedi. Bir Müslüman bir başkasının ayıbı üzerinden konuşamaz. Esas kriter bu. Ayet bu, hadis bu. Bazılarına karşı sertsiniz diyorlar da, onların Anadolu’daki propagandalarını bilirseniz yaptığımız, söylediklerimiz az. Cami avlusunda yaşlı başlı inanmış insanlara kalkıp bunu söylüyorsunuz. Bu nasıl bir inançtır? Bunları sorgulayan yok.
Hatip Dicle’ye ‘Evet’ derseniz tüm taleplere ‘Evet’ demeniz lazım
* BDP’lilerin Diyarbakır’daki alternatif toplantısını riskli görüyor musunuz?
Çok anlamlı. Bir defa ikisi boykot kavramında eylem birliği yapıyor. Birisi parlamento dışında, diğeri parlamento içinde. Kavramın içeriğinde değişiklik yok ama ulaşılabilecek amaçlar çerçevesinde belki farklılık olabilir CHP ile -’bağımsız adaylar topluluğu’ diyelim- onlar arasında.
* TBMM’ye gelip bu eylemi yapabilirlerdi...
Bir tanesi milletvekili olma yeterliliğini kaybetmiştir. Hukuken yeterliliğini kaybetmiş olan bir kişi için, ‘İlle milletvekili olacak’ ısrarı ortaya konulması daha büyük tavizleri, yeni anayasada daha büyük isteklere karşılık verilmesi arzusunu taşıyor. Yoksa 36 milletvekilinden bir tanesi seçilebilme yeterliliğini kaybetmiş olsa, eğer siyasi amaç peşinde koşan insanlar olarak mevcut demokrasi içerisinde bazı iyileşmeleri kendilerine yeterli bulmuş olsalar, itiraz etmeden yollarına devam etmeleri lazımdı. 36 değil 35 olurdu. Ama farklı amaçlar güdülüyor. 15 Temmuz’a kadar ne yapacaklar? Halk savaşına dönüşeceğini söylüyorlar. Hep söyledik: Biraz taviz, biraz terörle rol paylaşımı devam ediyor.
* Bu parlamento farklı bir misyon yüklenmişti. Özgür bir anayasa, Kürt meselesinin çözümü gibi beklentiler vardı. Uzlaşmanın nedesindeyiz? Daha işe başlarken uzlaşma umutları dağılmış görünüyor.
Şimdi uzlaşmanın kabasını şekillendiriyorlar. Buraya dikkat etmek lazım. Yani yeni anayasada karşılıklı görüşmelerle, yıllardan beri devam eden müzakereler sonrası varılmış olan sonuçları, “halka hazmettire hazmettire” ilkesinden hareketle bunları hazırlıyorlar. Bazı konularda da işi birbirine karıştırarak yapmaya çalışıyorlar. Bir zihni bulanıklık içinde kendilerine yol arıyorlar. Bir tarafta tutuklu milletvekilleriyle ilgili sorunlar yaratılıyor. Bir tarafta anayasanın yeniden yazımıyla ilgili uzlaşılan kaba metin üzerinde mutabakatın derinleşmesi ve prensibe bağlanması var. BDP ile AKP arasındaki uzlaşmadan söz ediyorum. Yarın anayasanın yazımı sırasında mevcut anayasadaki veya yasalardaki ilgili hükümlerle önlerine çıkabilecek hükümleri şimdiden törpülüyorlar. Kimisi Hatip Dicle üzerinden bir sonuç almaya çalışıyor, kimisi diğer kesimleri tutuklu milletvekilliği sıfatıyla olayın içerisine dahil ederek ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor. Bir takım oyunlar oynanıyor.
* Dicle’nin TBMM’ye girme ihtimali var mı sizce?
Bu aşamada olmaması lazım. Eğer buna rıza gösteriyorsanız diğer taleplerin hepsine de “Evet” demeniz lazım. Ama tutuklu olanlar ayrı. Sapla samanı karıştırmamak lazım.
Ben kişiye değil Meclis Başkanı’nın duruşuna bakarım
* Cemil Çiçek grubunuzla görüştü. Siz aday çıkaracak mısınız?
Biz değerlendirme yapacağımızı ilettik. Arkadaşlarımız kendilerini dinlediler ama MHP olarak Meclis başkanlığıyla ilgili herhangi bir düşüncemizi söylemediler. Aramızda değerlendirelim dediler.
* İsim söylenmiş mi?
Hayır isim de yok. 327 milletvekili ile TBMM’de bulunan AKP üçüncü turda Recep Tayyip Erdoğan’ın işaret ettiği kişi TBMM Başkanı olur. Bunun için siyasi turların falan anlamı yoktur.
* Belki partiler bir isim üzerinde uzlaşır...
Zannetmiyorum. Bir adım olarak görmüyorum. İleri demokrasi iddiasında bulunanların bir demokrasi gösterisini de yapmaları lazım. Yoksa kim ne derse desin üçüncü turda istediklerini seçebilirler. Hal böyle olunca milleti oyalamanın, aldatmanın gereği yok. Önemli olan Meclis Başkanı’nın 24. dönem TBMM’- deki tutumudur. Meclis Başkanı olarak TBMM’nin var oluş gayesine uygun tavrı ve duruşu ne ölçüde sergilecek ben ona bakarım. Kişi bizi ilgilendirmez.
Başbakan’ın 2 saat daha uyuması lazım. Az değil, iki kişiden biri!
* Seçim kampanyası boyunca, ‘Türkiye’nin kader seçimi’ dediniz. Ülkeyi bölme gayretleri var dediniz ama AKP yüzde 49 aldı. Seçmenin böyle bir endişesi yok demek ki?
Vatandaşın ortaya koyduğu iradeye saygı duymak gerekiyor. Ama ortaya çıkan sonucu değerlendirdiğiniz vakit millet iradesiyle 9 yıla yaklaşan siyasi iradenin beğenirliği arasında bir çelişki var. Bunu izahta güçlük çekiyoruz. Ben meydanlarda vatandaşlara 2002- 2011 arasında iş, aş meselesinde memnun olup olmadıklarını sordum. Bunlarla ilgili alınan sonuçlar ortada, fakat önemli bir rakam. Bundan sonra söylenebilecek bir söz yok. Bu sonucu almaları onları kibirli kılmamalı. Yukardan bakmalarına sebebiyet vermemeli. Başarı sağladık diye zafer sarhoşluğuna kapılmamaları lazım. Milletin bu kadar desteğini alan bir siyasi hareket milletin geleceğiyle ilgili her türlü kararı cesaretle alabilmelidir. Bugün tarih böyle bir sorumluluk yüklemiştir bugünkü iktidara. Bu iktidarı iki dönemden çok daha fazla sorumluluk altına almıştır. Recep Tayyip Erdoğan’ın iki saat daha uyumaması lazım. Az değil; iki kişiden biri...