Güncelleme Tarihi:
Beş bin yıllık miras
Türkiye'nin en fazla oksijen üreten bölgesi Kaz Dağıdır. Ören'e gidip Kaz Dağına doğru bakacak olursanız nasıl oksjien pompaladığını, atmosferi nasıl temizlediğini çıplak gözle görebilirsiniz. Bunun nedeni, Kaz Dağının konumundan kaynaklanıyor. Jeolojik, morfolojik, iklim, toprak yapısı ve bütün bunlara bağlı olarak oluşmuş zengin bitki örtüsü... Bütün bunların birarada bulunması sonucunda çok büyük çaplı bir oksjien üretme merkezi yaratıyor.
Kaz Dağı, Biga Yarımadasının güneydoğusunda, esas ekseni Ayvalık\Balya yönünde olan bir masiftir. Marmara Bölgesini güneybatıda Ege Bölgesinden ayıran doğal sınırı oluşturan masif, Çanakkale ve Balıkesir il sınırları içindeki Edremit Körfezinin kuzeyinde yükselen izole olmuş bir morfolojik ünite teşkil eder.
Kaz Dağı Biga Yarımadasındaki en yüksek kütledir. Dağın zirveleri, Baba Dağ (1796m) Kartalpınar (1774m) ve Sarıkız (1730m) tepeleridir.
Hem deniz, hem de kara iklimi birlikte hüküm sürmekte diğer taraftan Çanakkale Boğazının yakın olması nedeniyle daimi bir hava akımı oluşmaktadır. Hem poyraz rüzgarları hem de imbat rüzgarları görülür. Kaz Dağı her türlü rüzgarın etkisini gösterdiği bir dağdır. Rüzgar bir iklim faktörü olarak yüksek ve izole alanlarda orman sınırının tayininde direkt etki göstermekte, diğer iklim parametrelerini yani sıcaklık, yağış, nem, ışık ve benzeri oluşumları etkileyerek vejetasyon üzerinde baskın olmaktadır.
Kaz Dağı, hem Avrupa-Sibirya bölgesinin Öksin provensi ile hem de Doğu Akdeniz provensi arasında tam sınırda bulunuyor. Yani iki farklı floristik bölgenin karşılaşma noktası. Üstelik, çok eski, birinci zamana ait jeolojik oluşumuyla, toprak ve kayaların yapısını da iklim koşullarıyla birleştirdiğiniz zaman ortaya özgün ve çok çeşitli bitkilerin nasıl çıktığı çok daha iyi anlaşılıyor.
Kısaca, izole bir kütle olan ve buzullaşma geçiren, zengin ve nadir bitkileri ile Kaz Dağları bir tabiat abidesi...
Doğanın böylesine cömert davrandığı Kaz Dağı tarihi geçmişi açısından da çok zengin. Yazılı kaynaklara göre 5000 yıllık bir geçmişe sahip. Bölgenin adı Misya.
Savaşçı bir halk olan Misyalılar Trakya'dan gelen savaşçı bir kavim. M.Ö. 3000 yıllarında Truvalılar'la birlikte bu bölgeye yerleşirler.
Traklar'dan sonra sırasıyla Frigyalılar, Misyalılar, Lidyalılar, Ayonisliler, İonyalılar ve son olarak da Persler gelip bu bölgeye yerleşmişler.
Hristiyanlık dünyasının ünlü şahsiyeti Aziz Pavlos'un Misya'dan Truva'ya geçtiği biliniyor.
Perslerden sonra Makedonyalılar'ın bölgeye gelmesiyle birlikte Helenistik etkiler görülmeye başlanıyor.
Daha sonra Romalılar ve Bizanslılar da bu bölgeyi kontrolleri altına alıyorlar. Ve en son olarak bölge Selçuklular ve Osmanlıların egemenliğine giriyor.
İLLE DE ELİF
Böylesine köklü ve eski bir geçmişe sahip bu bölgenin adı bir çok mitte yer alıyor. Örneğin, Yunan mitolojisinde belirtilen ve dünyanın ilk güzellik yarışması olarak kabul edilen bu yarışmada güzellik kraliçesini belirleyen kişi, İda Dağı'nda çobanlık yapan Paris'tir.
Tanrılar tanrısı Zeus'un tanrıçaların en güzelini seçmesi için Athena, Afrodit ve Hera'yı İda Dağı'nda çobanlık yapan Paris'e gönderdiği anlatılır.
Mitoslara konu olan bu güzellik yarışmasının hikayesini ise, Kaz Dağı'nda yaşayan köylülerin türkülerinde bugün bulabiliyorsunuz. Hem de çeşitli versiyonlarını. Paris, en güzel tanrıça olarak Afrodit'i seçer. Bizim türküler ise, üç güzeli öve öve bitiremez fakat, ‘‘İlle de Elif’’ der.
Tabii bütün bu kültürlerin izlerini toprağın derinliklerinde bulmak mümkün. Linyit kömürü gibi kalori derecesi çok düşük, kükürt oranı çok yüksek değersiz bir kömür için bu topraklar talan edilmezse ciddi bir arkeolojik kazı sonucunda bütün bu kültürlere toprağın değişik kademelerinde rastlayıp gün ışığına çıkartmak mümkün olabilecek.
Dünya Bankası'nın maddi desteği ile yürütülen ‘‘Genetik Kaynakları Yerinde Koruma Projesi’’nin pilot bölgelerinden biri Kaz Dağı'dır.
Türkiye, dünyanın en önemli gen kaynaklarından biri. Özellikle Kaz Dağı hem iklim, hem de jeolojik açıdan bütün dünya ülkelerinin dikkatini yönelttiği, birinci derecede koruma altına alınması gerektiğini saptadıkları bir bölge.
Dünya Bankası, ‘‘In situ Conservation of Genetik Diversity in Turkey’’ Türkiye'de Genetik Çeşitliliğin Yerinde Korunması Projesi için tam 5.1 milyon dolar bağışlamış bulunuyor. Yedi yıllık bu projenin içinde Kaz Dağı pilot bölgelerden biri ve tam yedi bölgeye ayrılıp türleri saptanan bitkiler tek tek sınıflandırılmış. Bu projede Kalkım 4. bölge olarak belirtiliyor. Yani madencilerin linyit çıkartmak için hafriyatı başlattıkları Koca Mezarlık da koruma altına alınmış olan bu bölgenin içinde kalıyor.
Ayrıca, Kaz Dağları'nın bir bölgesinde böylesine zengin çeşitliliğe sahip bitkiler bulunuyorsa, dağın tamamı zengin bitkilerle çevrili demektir. Zaten İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilimdalı Başkanı Prof. Dr. Neriman Özhatay şöyle diyor;
Endemik olan bitkilere (Yayılışı sınırlı olan tür) bir alanda görüldüğü zaman aynı koşullar içinde bulunan civar alanlarda da rastlanması pek tabiidir. Aslında bu bitkilerin yayılışını dört farklı mevsimde gidip izlemek gerekir. Kaz Dağında yetişen tıbbi ve ekonomik değeri olan endemik türlerin yok olmasıyla birlikte bu türün dünya üzerinden silineceğini bilmelisiniz.
Kaz Dağı'ndaki endemik türler üç gurupta toplanmıştır.
1.Grup: Kaz Dağı'nın endemik türleri. Bu türler dünyada sadece Kaz Dağı'nda bulunmaktadır.
2.Grup: Kaz Dağları'nda yetişen Türkiye'nin endemik türleri. Bu türler dünya üzerinde yalnızca Türkiye'de yetişmektedir. Türkiye'de yetiştiği bölgelerden biri de Kaz Dağı'dır.
3.Grup: Endemik olmayan ancak Türkiye'de sadece Kaz Dağları'nda yetişen türler. Türkiye dışında da yayılışı olan bu türlerin önemli özelliği Türkiye'de sadece Kaz Dağı'nda bulunmalarıdır.
Böylece Kazdağı'nda doğal olarak yetişen bitkilerin yüzlerce çeşitten oluştuğunu kabaca anlayabiliyoruz.
Sadece Kazdağı'nda yetişen bitkilerin başında Kazdağ Göknarı olarak bilinen doğal olarak yetişmiş çok önemli bir göknar türü vardır ki, kayıtlarda ‘‘Kesin olarak korunmaları gerekir’’ ibaresi bulunmaktadır. Bununla birlikte dünyada sadece ve sadece Kazdağı'nda yetişen tam 21 çeşit bitki vardır.
Bunların arasında köylülerin Kazdağı adaçayı olarak bildikleri ve bilinçsizce topladıkları ‘‘Sideritis trojana), Jasione idea Stoj isimli çok yıllık bitki, çiçekleri sarı renkli Centaurea odyssei, yabani soğan türü olan ve temmuz-ağustos aylarında küçük pembe çiçekler açan allium kurtziamon küçük soğanlı bir bitkidir.
Bilim dünyası için yeni olarak isimlendirilecek, tıbbi değeri olan bir çakşır otu türü de keşfedilmiştir ve dünyanın başka hiçbir yerinde yetişmemektedir.
Beyaz çiçekli şakayık (Tombak) Paeonia mascula, kırmızı şakayık (Tombak) paeonia peregrina, dağ lalesi anemone blando, Kazdağ çiğdemi crows candidus ve daha bir çok şifalı bitkiyle donanmış bir bölge...