Güncelleme Tarihi:
Şimdiye kadar ne görüldü, ne de işitildi. Antik kazının böyle bir sonuç doğurabileceği kimin aklına gelirdi? Kazı dediğin sabır ister, meşakkatli iştir, bazen kazarsın, kazarsın hiçbir şey bulamazsın. Ama onlar için öyle olmadı, Sagalassos kazısının bir yerinde tam 3 bin yıllık bir iskelet buldular. İskeletin ve kazı işçilerinin DNA örnekleri alındı, tahlile gönderildi. Sonuçta ne oldu biliyor musunuz? 3 bin yıllık iskeletle, Burdur, Ağlasunlu kazı işçileri akraba çıktılar! Şimdi kafaları karışmış durumda. Biz neyiz, Türk değil miyiz, Yunanlı mıyız diye soruyorlar birbirlerine...
Antalya'dan 110 kilometre önce, Burdur'un Ağlasun ilçesinin 7 kilometre kuzeyinde bir antik kent Sagalassos. Batı Toroslar'ın bir parçasını oluşturan Ağlasun Dağı'nın güney eteklerinde, yaklaşık 1.500 metre yükseklikte meyilli bir arazi üzerinde kurulmuş zamanında. Doğudan batıya 2,5 kilometre, kuzeyden güneye 1,5 kilometrelik bir alanı kaplıyor. Başköy'den Dereköy'e kadar uzanan geniş vadide Ağlasun Çayı akıyor. Aksu Nehri'nin, antik adıyla Kestros'un bir kolu.
Eski çağlarda bu vadide daha çok akarsu varmış ve bu yüzden toprakları günümüzden çok daha verimliymiş, araştırmalara göre. İklimi daha ılımanmış. Yamaçlar meşe, çam, ardış ve sedir ağaçlarıyla kaplıymış. O zamanlar sedir çok kıymetli çünkü gemi yapımında o zamanın teknolojisine göre en makbul ağaç. Zeytincilik de antik kentin gelir kaynaklarından biri. Öyle tahmin ediliyor.
Verimli toprakları ve yüksek, dağlık arazideki güvenli konumuyla Helenistik çağda ve Roma döneminde önemli bir yerleşim merkezi Sagalassos.
DNA TESTİNİN SONUCU
Burdur'daki Antik Sagalassos Kenti kazıları 10 yıldır sürüyor. 1989 yılında başladı. Belçika Leuven Katolik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında.
Üç yıl önce, 1996'da, antik kentin agora (çarşı) bölümünün kazıları sırasında, işçiler bir iskelet buluyorlar. Bölgede rastlanılan ilk insan izlerinin günümüzden 12 bin yıl öncesine uzandığı biliniyordu. Ne var ki, kazı işçilerin bulduğu iskeletin 3 bin yıl öncesine ait olduğu anlaşılıyor.
3 BİN YILLIK AKRABA
‘‘Bu bizim atamız, atamızı bulduk’’ diye, tarihi bir kazı sırasındaki buluşlarıyla keyiflenmiş, kendi aralarında eğlenirlerken kazı, heyeti başkanı Belçikalı Prof. Dr. Marc Waelkens, beklenmedik bir şekilde bu şakayı ciddiye alıp, iskeletten kemik, kazı işçilerinden de saç teli örnekleri alıyor. Ülkesine, Belçika'ya incelenmesi, DNA testi yapılması ricasıyla gönderiyor.
Belçika'da, laboratuvarda ‘‘karbon’’ testi yapıldıktan sonra, netice Türkiye'ye postalanıyor. Ve ilginçtir, 3 bin yıllık iskeletin DNA yapısıyla, kazı işçilerinin saç örneklerinden elde edilen DNA'nın yapısının benzerliği ortaya çıkıyor.
Antik Sagalassos kenti kazısı işçilerinden Ali Toprak, Ahmet Şimşek, Recep Dolutaş, Cafer Savaş, Gürsel Coşkun, Mehmet Kurt, Ramazan Onaç, Ömer Ot, Mustafa Kavak, İbrahim Altınok, Ali Sak, Mehmet Altınok, Osman Aynalı, Ömer Akınca ile kazı bekçisi Şeref Boskurt'un, 3 bin yıllık iskeletle yakın ya da uzak akraba oldukları kesinleşiyor.
İLGİNÇ TARTIŞMA
Ağlasunlu işçilerin üç bin yıl önce yörede yaşamış bir antik insanla akraba çıkması, ilginç bir tartışmanın da başlangıcı oluyor.
Şimdi Ağlasunlular ‘‘Sagalassos kentini kuranlar’’ meğer bizim atalarımızmış diyorlar. Diyorlar ama bir hayli de şaşkınlar.
İlçe halkından bazıları, duruma milliyet açısından yaklaşıp ‘‘Biz Yunanlı mıyız’’, ‘‘Biz Türk değil miyiz’’ diyerek tepki gösteriyor.
Bazılarıysa daha pragmatik bakıyor meseleye. Bu yeni buluş sayesinde Antik Sagalassos Kenti'nin daha iyi tanınacağını, bölgede turizmin gelişeceğini, konunun bu yönüyle ele alınmasının kendilerinin yararına olacağını düşünüyorlar.
YENİ BİR TARİH SAYFASI
Antalya Kültür Müdürü Musa Seyirci de, yeni ortaya çıkan bu gerçeğin, Türk tarihine de ışık tutabileceğini söylüyor. Ağlasun'daki kazının önemli bir merkez olduğunu kaydediyor önce, sonra da ‘Karbon Testi’ ile isabetli sonuca ulaşılabildiğini hatırlatıyor. Anadolu'da birçok yerleşim biriminin Türkleştiğini anlatıyor Seyirci, ‘‘Bu olay Türkler için yeni bir tarih sayfası açar’’ diyor.
Bu olayın, ‘Anadolu Türkleri’nin Anadolu halkı ile kaynaştığının' ve ‘Anadolu halkının Türkleştiğinin’ belgesi olduğunu vurguluyor. Bir başka iddiası daha var: Seyirci, ‘‘Bunun yanısıra, bu olay, Türklerin de Anadolululaştığını ortaya koyar. Yani bu aynı zamanda, Anadolu'daki Türkler'in, Orta Asya'daki Türkler'den farklı olduğunu da belgeler’’ diyor.
10 Yıldır kazı yapılıyor
Sagalassos'ta 1989 yılında başlayan kazı çalışmaları yılın belli aylarında yapılıyor. Bu yılki kazı çalışmaları 4 Temmuz'da başlayacak ve 55 gün sürecek. İlçe halkından çalışmalara katılan işçilere günlük yevmiye olarak sigorta hariç 4 milyon lira ödeme yapılıyor. Bu arada Belçika Hükümeti tarafından desteklenen Sagalassos Kazıları'na Belçika'nın ünlü bankalarından BDC N.V. Baggerwerken Bank'ın yanısıra, AGFA, Arte Canstructo, Universal Express, Renner Natuursteen, Bekaert, Verstraete, Rotoracat Club, DYKA Plasticpipe System, Soluay gibi firma ve kuruluşlar da sponsor olarak yardım ediyor. Kazılara, Antalya Müze Müdürlüğü'nden Arkeolog Mustafa Demirel Kazı Komiseri olarak nezaret ediyor.
Muhtar anlatıyor
Ağlasun Sakarca Mahallesi Muhtarı Ali Toprak aynı zamanda Antik Sagalassos Kenti'nde kazı işçisi. İskeleti nasıl çıkardıklarını anlatıyor:
‘‘Ağlasun'a Belçikalılar geldi ve burada kazı yapacaklarını, 6 işçiye ihtiyaçları olduğunu söylediler. Ücretleri konuştuk, kazıya başladık. Önce tiyatronun arka tarafından çöplük ortaya çıktı. Her yıl Ağlasunlu işçi sayısı arttı ve 70'e ulaştı. Kazıların 20 yıldan fazla süreceğini söylediler. Agora kazısı yapılırken yıkılmış bir sütunun altında iskelet bulundu. Prof. Marc Waelkens bize ‘Sizin atalarınız burada yaşamış' dedi. Daha sonra çalışan 70 işçiden saç teli aldılar. Saçlarımızın üstünden bir tutam saç teli alıp zarflara koyduk. Üzerlerine isimlerimizi yazıp Belçikalı arkeologlara teslim ettik. O günden beri bize herhangi bir şey söylemediler. İskelet de Sakarca Mahallesi'ndeki Belçika Kazı Evi'nin deposunda duruyor hálá.’’
Sagalassos kenti
Kuruluş Helenistik dönemin öncelerine dayanan Sagalassos kenti, M.Ö. 334'de Büyük İskender'in hákimiyetine geçti. Daha sonra Selecuid ve Bergama Krallığı'nın hákimiyeti altına girdi. M.Ö. 133'de Roma İmparatorluğu'na bağlanan kent, M.S. 395'den itibaren Bizans hákimiyetine geçti. M.S. 514 ve 518 yıllarındaki 2 büyük depremden sonra 542 yılındaki veba salgınından etkilendi ve kent bir daha iskána açılmadı.