Oluşturulma Tarihi: Aralık 05, 2004 00:00
Altı yıl önce Banka müdiresi Sema Adın’ı ayaklarından zincirle bağlayıp diri diri denize atan çete, geçtiğimiz günlerde serbest bırakıldı. Sema Adın, İstanbul’un adli cinayet tarihinde denizde kaybolup bir daha ortaya çıkmayan çok sayıdaki esrarengiz olaydan sedece biri. Onun davasındaki bu son gelişme bize diğerlerini hatırlattı.Mesela dişçisine gittiği günden beri izine rastlanmayan öğretmen Muazzez Paçacı, intihar mı etti yoksa öldürüldü mü anlaşılamayan Tayfun Baban, kayınpederinin yaşadığını iddia ettiği Barış Çolak, bıçaklayarak öldürdüğü arkadaşının cesediyle kayıplara karışan diş doktoru Kamuran Sarp... ÖLDÜRENLER ALTI YIL YATIP ÇIKTI Banka Müdiresi Sema Hanım Sarayburnu açıklarında denize atıldı, bir daha da izine rastlanmadıTekstilbank Merter Şubesi Müdiresi Sema Adın, 40 yaşında, iki çocuk annesiydi. 2 Eylül 1998 sabahı Küçükçekmece’deki evinden çıktı, otomobiline binip işine doğru yola koyuldu. Bir süre sonra eşi Kasım Adın’ı aradı, akşam toplantı nedeniyle eve geç geleceğini söyledi. Ardından bankayı aradı. ‘Müşteri ziyaretindeyim. Az sonra bankaya müşterimiz gelecek. 108 milyarı ödeyin, ben sonra işlemi gerçekleştiririm’ dedi. Bankaya üç kişi geldi ve paranın ABD Doları karşılığı ödendi. Adın, ertesi gün de işe gelmeyince Tekstilbank, müdire hakkında suç duyurusunda bulundu. Adın, sonraki gün eşini aradı. Sesi çok donuktu. ‘Almanya’dayım, çocuklara iyi bak’ demekle yetindi. Polis, parayı alıp sevgilisiyle Almanya’ya kaçtığını düşündü. Adın’ın otomobili bir ay sonra terk edilmiş olarak bulundu. Derken, sürpriz bir gelişme oldu. Polis, bir kuyumcu soygununun failleri olarak Abdülkadir Uslu, Mesut Barlak, Fatih Oral, polis memuru Muhammet Boroğlu ve Mehmet Bozoğlu’nu yakaladı. Sorgularında, Tekstilbank Merter Şubesi’ni dolandırdıklarını söylediler. Yakalandıkları yerde yapılan aramada, Sema Adın’ın saç teli ve bankaya verdiği telefon emrinin metni bulundu. Sanıklar, banka müdiresini nasıl kaçırıp öldürdüklerini itiraf etti. Anlattıklarına göre, Sema Adın’ın otomobili o sabah takip edilmişti. İncirli’ye geldiğinde yolu kesilmiş ve kendilerine polis süsü veren çete mensupları tarafından kaçırılıp İkitelli’deki büroya götürülmüştü. Adın’a ‘Yardımcı olmazsan çocuklarını öldürürüz’ dediler. Banka şubesinin parasını ve ertesi gün de Adın’ın kişisel hesabındaki 17 milyar lirayı çeken çete, para çekmekte kullanabilecekleri düşüncesiyle Adın’ı bir süre daha ellerinde tuttu. Polisi yanıltmak için de cep telefonunu Almanya’ya gönderdiler. 11 Eylül günü saat 22.00’de Adın’ı eterle bayıltıp kiraladıkları bir tekneyle Sarayburnu’ndan 200 metre açılıp, ayağına ağırlık bağlayarak canlı canlı denize attılar. Gösterilen yerde arama çalışmaları sonuçsuz kaldı, 200 metre derinlikteki karanlık sularda Adın’ın cesedi bir türlü bulunamadı. Yakalanan çetenin çok sayıda tehditle para, bir eve silah zoruyla el koyma, fidye ve gasp gibi suçları işledikleri ortaya çıktı. Ocak 1999’da Haluk Kırcı gözaltına alınınca, eski ülkücü Abdülkadir Uslu’yu tahsilat işlerinde kullandığı anlaşıldı. Uslu, çete lideri olmak, Adın’ı öldürmek ve diğer suçlardan yaklaşık 63 yıla, arkadaşları müebbet hapse mahkum edildi. Geçtiğimiz 26 Kasım 2004’te yapılan duruşmada ‘iyi hal’ ve Şartla Salıverilme Yasası göz önüne alınarak tutuklu kaldıkları 6 yılın cezayı karşıladığı gerekçesiyle tahliyelerine karar verildi.DOSYASI KAPANDIİntihar mı cinayet mi anlaşılamadı gittiYıl 1988. Tayfun Baban, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi 2. sınıf öğrencisi. Babası da aynı üniversitede: Matematik Profesörü Ertan Baban. Yakışıklı Tayfun, İstanbul gece hayatının popüler delikanlılarından. Seren Serengil, Ceylan Tecimer, Nadir Ermiş gibi ünlülerle arkadaş. 4 Haziran Cumartesi gecesi Fuat Yılmaz, Arzu ve Aslı Ermiş’le birlikte
Fenerbahçe’de buluşup Yeniköy’deki bir pizzacıya gittiler. Şamdan’da sabahın erken saatlerine kadar eğlendiler. Grup, Tayfun’u Caddebostan Sahili’ndeki evine bıraktı. Derken, büyük bir tesadüf eseri Alman Lisesi’nden arkadaşları, Tayfun’u kendi otomobiliyle Boğaziçi Köprüsü’nde gördü. Hem de otomobilinden inip kendini Boğaz’ın sularına bırakırken... Tayfun’un cesedi bir türlü bulunamadı. O dönemde Boğaziçi Köprüsü’ne güvenlik kameraları yerleştirilmemişti. Dolayısıyla tanık ifadeleri, görüntülerle doğrulanamıyordu. Babası oğlunun intihar ettiğine hiç inanmadı. Çok yakın arkadaşlarından bazılarının Adnan Hoca müridi olduğunu, oğlunu bu grubun öldürmüş olabileceğini iddia etti. Babası hayatını oğlunu bulmaya adadı. Ancak kalbi bu üzüntüye dayanamadı ve oğlunun kayboluşundan iki yıl sonra durdu. Emniyet ve savcılık, Tayfun’un intihar ettiğine kanaat getirdi ve kapanan dosyası adliye arşivindeki binlerce tozlu dosyaya eklendi.ZANLIYA GIYABINDA 10 YIL HAPİSBu olayda katil de kayıp maktul deTekstilci Müfit Bozkır’la diş hekimi Kamuran Sarp, iki yıldır samimi arkadaş. 7 Eylül 1999 günü, Eminönü’ndeki bir tekstil atölyesinde tartıştılar. Bu tartışma ve sonrasında işlenen cinayete tam 40 atölye çalışanı tanık. Kamuran Sarp, elindeki makası Müfit Bozkır’ın kalbine sapladı. Atölyedekileri tehdit ederek, cesedi kucaklayıp otomobiline taşıdı. Ertesi gün de atölye sahibini arayıp ‘Sakın polise
haber vermeyin, sizi de yakarım’ dedi. Atölye çalışanları, Cumhuriyet Savcılığı’na bir dilekçeyle Müfit Bozkır’ın hayatından endişe ettiklerini bildirdi. Bozkır Ailesi ise ortadan kaybolan oğullarını aramaya başladı. Polise, savcılığa başvurdu. Polis, Kamuran Sarp’ın olay günü Dereköy Hudut Kapısı’ndan Romanya’ya kaçtığını tespit etti. Bozkır’ın yakın arkadaşı İlker Kocagözoğlu ile Salih Zeki Eraslan’ı gözaltına aldı. İfadelerinde Kamuran Sarp’ın Bozkır’ın cesedini Çorlu’daki yazlığına götürdüğünü, kendilerinden yardım istediğini söylediler. Otomobildeki cesedi hep birlikte brandaya sardıklarını, sandalla iyice açıldıktan sonra 50 kiloluk ağırlık bağlayarak denize attıklarını da itiraf ettiler. Emniyet dalgıçları, defalarca arama yaptıysa da Bozkır’ın cesedi bulunamadı. Sarp, gıyabında ‘Hafif tahrik altında taammüden adam öldürmekten’ ömür boyu hapis, Kocagözoğlu ile Eraslan da ‘Cesedi yeri belli olmayacak şekilde saklamak’ suçundan üç aydan bir yıla kadar hapis istemiyle yargılandılar.HENÜZ DAVA BİLE AÇILAMADIKarısını üldürüp intihar etti ama ceset kayıp kayınpederi Moldova’ya kaçtığını söylüyorAyşegül Çolak, 18 yaşında. Tekstil atölyesinde işçi. Ailesi yoksul. Babasına ait restoranın işletmecisi Barış Çolak’la tanıştırıldı. Üç ay nişanlı kaldıktan sonra 20 Nisan 2003’te evlendiler. Genç kız, hayalini kurduğu zengin ve mutlu hayata adımını attı. Ayşegül, 30 Haziran günü Çengelköy’deki evinin salonunda kanlar içinde yatıyordu. Otobüs şoförü baba Celal Şen, biricik kızını bu halde buldu. Göğsünde ve kalçasında iki kurşun, başında darbe izleri vardı. Ölümünün üzerinden 50 saat geçmişti. Damat Barış’ın Beretta tabancası sehpanın üzerindeydi ama kendisi ortada yoktu. Derken bir taksi şoförü, cinayet gecesi Barış Çolak’ı aldığını, Boğaziçi Köprüsü’ne geldiklerinde korkuluklardan aşağı atladığını söyledi. ‘Yüzünü hiç unutmam, şarkıcı Hakan Taşıyan’a benziyordu’ diyordu. Köprüdeki kameranın kaydettiği görüntü net olmasa da Barış’a benziyordu. Ancak yapılan aramalarda Barış’ın cesedi bir türlü bulunamadı. Ayşegül’ün cesedi Haydarpaşa Numune Hastanesi morguna kaldırıldı. Polis, evde bir erkeğin elbiselerini değiştirip ellerini lavaboda yıkadığını belirledi. Cinayet zanlısı olarak Barış birinci derecede şüpheliydi ama polis hálá olayı çözebilmiş değil.Ayşegül’ün babası Celal Şen, damadının kızını öldürdükten sonra intihar ettiğine inanmıyor. Cinayetin ardından sahte pasaportla Moldova’ya kaçtığını iddia ediyor. ‘Laleli’de tanıştığı Moldovalı bir kadınla evlenmiş. Moldova’da 246 bin dolara Tuna isimli gazino açmış. Mafyaya da kendisini koruması için 43 bin dolar ödemiş.’ Şen, bütün bu iddialarını delillendirip polise teslim edeceğini söylüyor. Ayşegül’ün cesedinin otopsi raporunda da bakire olduğu belirtiliyor. Soruşturma biraz ilerleyince Barış’ın ilk eşinden iktidarsızlık nedeniyle boşandığı ortaya çıkıyor. Ayşegül’ün ağabeyi Yakup Şen ise ‘Kız kardeşimle evlendiklerinin ikinci günü özel bir hastaneden bekaret raporu almışlar’ diyor. Damadın psikolojik sorunları nedeniyle tedavi gördüğü de ortaya çıkıyor.DAVA TAM 9 YIL SÜRDÜ ZANLI 8 AY 22 GÜN TUTUKLU KALDIMuazzez Öğretmen dişçiye gitti, bir daha dönmediYıl, 1979. Maçka İlkokulu Öğretmeni Muazzez Paçacı, dişlerini hiç beğenmiyordu. Gülerken, konuşurken ağzını mendille kapatıyordu. Gitmediği diş hekimi kalmamıştı. En son ‘Sosyete Dişçisi’ olarak anılan ve
Atatürk’ün özel dişçisi Siret DosdoÄŸru’nun oÄŸlu, ünlü diÅŸ hekimi Füreyd DosdoÄŸru’ya gitti. Ancak yine memnun kalmadı. 18 Ekim akÅŸamı, NiÅŸantaşı’ndaki evinden ayrıldı, otomobiline bindi. DosdoÄŸru’nun ÅžiÅŸli’deki muayenehanesinin 70 metre yakınına park etti. Köşedeki manava kısa süre sonra döneceÄŸini söyleyip ayrıldı. O gece eve dönmedi. Ailesi, ‘kayıp’ baÅŸvurusunda bulundu. Polis, DosdoÄŸru ve sekreteri Semra Akyalı’nın ifadesini aldı. ‘Görmedik’ dediler, dosya kapatıldı. Paçacı Ailesi, 1980 Åžubatı’nda savcılığa baÅŸvurdu ve Ağır Suç Masası soruÅŸturmayı üstlendi. DosdoÄŸru ve sekreterinin ifadeleri alındı. DosdoÄŸru, polis dedektiflerine, soruÅŸturmayı yürüten savcıya ve tutuklama kararını veren nöbetçi hakimine ‘Onu ben öldürdüm’ dedi. Evet, Paçacı o tarihte muayenehanesine gelmiÅŸti. Yaptığı iÄŸneden hemen sonra ölmüştü. Doktor, paniÄŸe kapıldığını, cesedi Vaniköy’deki yalısının açıklarında denize attığını söyledi. Sekreteri Akyalı da Paçacı’nın muayenehaneye geldiÄŸini doÄŸruladı ‘Halı ve telefonda kan lekeleri gördüm’ dedi. Doktorun kullandığı ilaç, 20 misli fazla verilse bile ölüme yol açmayan türdendi. Emniyet dalgıçları, DosdoÄŸru’nun iÅŸaret ettiÄŸi yerde arama yaptı, Muazzez Öğretmen’i bulamadı. DosdoÄŸru, sonraki duruÅŸmalarda ifadelerini ağır iÅŸkence altında verdiÄŸini söyleyerek hakkındaki iddiaları reddetti. Tutuklanmasından 8 ay 22 gün sonra beraat etti. Muazzez Paçacı’nın avukatı Kemal KumkumoÄŸlu, beÅŸ kez Yargıtay’a gidip gelen ve 9 mahkeme deÄŸiÅŸtiren dosyayla ilgili olarak, ‘ Bu olay çok çarpıcı bir adli hata örneÄŸidir’ diyor.Â
button