Gülden AYDIN gaydin@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Eylül 30, 2007 02:00
Almanya’nın altı kentinde, altı yılda sekiz Türk, bir de Türklerle samimi bir Yunanlı öldürüldü. Hepsi de küçük birer büfe (kiosk) işletiyordu; burada çoğunlukla yalnız çalışıyorlardı. Hepsi de susturucu takılmış, Çek yapımı aynı marka tabancayla vuruldu: Ceska (CZ 83) ile.
Hiçbir olayda cinayete doğrudan tanık olan bir görgü tanığı ortaya çıkmadı. Katil ya da katiller, susturucu nedeniyle boyu iyice uzayan tabancayı siyah poşette taşıdı, tetiği de siyah poşet içindeyken çekti. Böylece hem cinayet öncesinde dikkat çekmedi hem de cinayet sonrası mermi kovanı ve barut izleri poşetin içinde kaldı.
2000’de cinayetler başladığında Alman Emniyeti, uyuşturucu hesaplaşmasından ya da kan davasından kaynaklandığını düşündü. Ama daha sonra cinayetler devam etti, başlangıç noktası olan Nürnberg kentinin ve Bavyera eyaletinin sınırlarını aştı, güneyden kuzeye, sonra yeniden güneye yayıldı.
Artan cinayetlerin hep aynı tabancayla ve aynı yöntemle işlenmesi, Alman polisini alarma geçirdi. Bütün kurbanların yakınlarından DNA örnekleri aldı, iki robot resmin afişlerini caddelere astı, internet sitesi kurdu, cinayetlerin yoğunlaştığı Bavyera Eyaleti’nde 22 bin Türk’ün kapısını çaldı. Cinayet öncesi ve sonrasındaki telefon ve banka hareketlerini kontrol etti, 9 bine yakın ihbarı değerlendirdi. Ancak katili yakalayamadı. Cinayetleri ne tek bir senaryoya oturtabildi ne de güçlü bir ipucu elde edebildi. Katil açık açık Avrupa’nın en güçlü polis örgütlerinden birine meydan okuyarak, poşetteki Ceska’sıyla ülkede dolaşıp duruyordu.
Almanya gibi istihbaratı güçlü bir ülkede nasıl oluyordu da cinayetler aydınlatılamıyordu? Öldürülenlerin tümü göz önüne alındığında ortaya yoksul kesimden bir Türk göçmeni mozayiği çıkıyordu. Her türlü etnik kökenden, her türlü siyasi görüşten insan vardı aralarında. Kimi etliye sütlüye karışmayan, futboldan başka merakı olmayan sıradan insanlar, kimi neşeli, kimi fevri, kimi bekar, kimi evliydi. 21 yaşında olan da vardı aralarında, 50 yaşında olan da. Kimi Alman vatandaşıydı, kimi kaçak işçi.
Ölenlerin yakınları bile farklı tepkiler gösteriyordu. Kimi kendini Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önüne atıp yardım istiyor, kimi protesto yürüyüşü düzenliyor, kimi ise konuşmayı reddediyor, içine kapanıyordu. Gerçi bazı Türkiye göçmeni Almanlar, "Biz Türküz diye Alman devleti ilgilenmiyor, oysa Antalya’da tacizle suçlanan 17 yaşındaki genç Alman için ayağa kalktılar" diye serzenişte bulunuyordu ama, bu suçlamalar hiç isabetli değildi. Çünkü Alman polisi kurduğu 140 kişilik ekiple soruşturmanın peşindeydi. Üstelik, kendisine Türk topluluğundan gelen bilgi akışının zayıflığından şikayet ediyordu. Hatta Alman TV kanalı ZDF’in geçtiğimiz ağustostaki cinayet belgeselinin reytingi çok düşük olmuş, ardından polise sadece 15 ihbar telefonu gelmişti. Türk Emniyeti’ne gelen ihbarlar da çok azdı. İşte Almanya’da bir hafta boyunca bu esrarengiz cinayetlerin izinden giderek neler olup bittiğini anlamaya çalıştık.
Almanya’nın altı kentinde, altı yılda sekiz Türk, bir de Türklerle samimi bir Yunanlı öldürüldü. Hepsi de küçük birer büfe (kiosk) işletiyordu; burada çoğunlukla yalnız çalışıyorlardı. Hepsi de susturucu takılmış, Çek yapımı aynı marka tabancayla vuruldu: Ceska (CZ 83) ile. Hiçbir olayda cinayete doğrudan tanık olan bir görgü tanığı ortaya çıkmadı. Katil ya da katiller, susturucu nedeniyle boyu iyice uzayan tabancayı siyah poşette taşıdı, tetiği de siyah poşet içindeyken çekti. Böylece hem cinayet öncesinde dikkat çekmedi hem de cinayet sonrası mermi kovanı ve barut izleri poşetin içinde kaldı.
2000’de cinayetler başladığında Alman Emniyeti, uyuşturucu hesaplaşmasından ya da kan davasından kaynaklandığını düşündü. Ama daha sonra cinayetler devam etti, başlangıç noktası olan Nürnberg kentinin ve Bavyera eyaletinin sınırlarını aştı, güneyden kuzeye, sonra yeniden güneye yayıldı.
Artan cinayetlerin hep aynı tabancayla ve aynı yöntemle işlenmesi, Alman polisini alarma geçirdi. Bütün kurbanların yakınlarından DNA örnekleri aldı, iki robot resmin afişlerini caddelere astı, internet sitesi kurdu, cinayetlerin yoğunlaştığı Bavyera Eyaleti’nde 22 bin Türk’ün kapısını çaldı. Cinayet öncesi ve sonrasındaki telefon ve banka hareketlerini kontrol etti, 9 bine yakın ihbarı değerlendirdi. Ancak katili yakalayamadı. Cinayetleri ne tek bir senaryoya oturtabildi ne de güçlü bir ipucu elde edebildi. Katil açık açık Avrupa’nın en güçlü polis örgütlerinden birine meydan okuyarak, poşetteki Ceska’sıyla ülkede dolaşıp duruyordu.
Almanya gibi istihbaratı güçlü bir ülkede nasıl oluyordu da cinayetler aydınlatılamıyordu? Öldürülenlerin tümü göz önüne alındığında ortaya yoksul kesimden bir Türk göçmeni mozayiği çıkıyordu. Her türlü etnik kökenden, her türlü siyasi görüşten insan vardı aralarında. Kimi etliye sütlüye karışmayan, futboldan başka merakı olmayan sıradan insanlar, kimi neşeli, kimi fevri, kimi bekar, kimi evliydi. 21 yaşında olan da vardı aralarında, 50 yaşında olan da. Kimi Alman vatandaşıydı, kimi kaçak işçi.
Ölenlerin yakınları bile farklı tepkiler gösteriyordu. Kimi kendini Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önüne atıp yardım istiyor, kimi protesto yürüyüşü düzenliyor, kimi ise konuşmayı reddediyor, içine kapanıyordu. Gerçi bazı Türkiye göçmeni Almanlar, "Biz Türküz diye Alman devleti ilgilenmiyor, oysa Antalya’da tacizle suçlanan 17 yaşındaki genç Alman için ayağa kalktılar" diye serzenişte bulunuyordu ama, bu suçlamalar hiç isabetli değildi. Çünkü Alman polisi kurduğu 140 kişilik ekiple soruşturmanın peşindeydi. Üstelik, kendisine Türk topluluğundan gelen bilgi akışının zayıflığından şikayet ediyordu. Hatta Alman TV kanalı ZDF’in geçtiğimiz ağustostaki cinayet belgeselinin reytingi çok düşük olmuş, ardından polise sadece 15 ihbar telefonu gelmişti. Türk Emniyeti’ne gelen ihbarlar da çok azdı. İşte Almanya’da bir hafta boyunca bu esrarengiz cinayetlerin izinden giderek neler olup bittiğini anlamaya çalıştık.
İdeal cinayet silahı CESKA 83 (CZ 83)
Kevin Costner’ın, işinden arta kalan zamanlarda seri cinayetler işleyen Earl adında bir katili canlandırdığı Mr. Brooks filmi, bu yaz değil de 7 yıl önce çekilmiş olsa, Almanya’daki katilin ondan esinlendiğini söyleyebilirdik. Filmde Earl, silahı tuttuğu elini bir poşete sarıyor ve poşeti bileğinden bağlıyor. Bu sayede kovan yere düşmüyor. Ama tabancadan çıkan kurşun, poşeti delip hedefi vurduğunda, poşetten bir parça da mermiyle birlikte kurbana saplanıyor. Böylece katil geride kullandığı yöntemi açıklayan bir delil bırakmış oluyor.
Almanya’daki katilin durumu da tıpkı bu. Bütün cinayetlerde kullanılan Ceska 83 (CZ 83) ve ona eklenen susturucu, katilin elindeki bir poşetin içinde. Kurbanlara yapılan otopsilerde, vücutlarından çıkarılan mermi gömleklerinden hep plastik poşet parçaları çıktı.
Poşetin bir kolaylığı da, susturucuyla birlikte tabancayı sokakta rahatlıkla taşımaya imkan vermesi. Ceska 83, Glock gibi değil. Eski bir silah. Tasarımı, daha az tecrübelilerin kullanımına uygun. Suçlunun dikkat çekmemek için tabancayı rengiyle uyan siyah poşette taşıması gerekiyor. Siyah poşet, çıplak gözle barut izlerinin görünmesini de önlüyor.
CZ 83 serisi tabanca, küçük, tamamı çelik, yarı otomatik bir silah. Solaklar da sağ elini kullananlar da rahatlıkla kavrayabiliyor. Tetiği çekmek için de çok az güç gerekiyor.
İki ülkenin polisi birer özel ekip kurdu
ALMANYA’DA BOSPORUS, TÜRKİYE’DE CESKA
Almanya’daki ilk iki cinayet Bavyera eyaletinde Nürnberg’de işlenmişti ve olay henüz yerel bir vaka kabul ediliyordu. Üçüncü cinayet başka bir eyalette, Hamburg’da işlenince, vaka da federal hale geldi. İçişleri Bakanlığı’na bağlı Federal Kriminal Dairesi, cinayet silahından esinlenerek CESKA adlı bir komisyon kurdu. 2005’te bu komisyon lağvedildi. Cinayetler Bavyera Eyaleti’nde yoğunlaştığı için Federal İçişleri Bakanlığı ile Eyalet İçişleri Bakanlığı anlaşarak Bavyera Eyaleti’nde sadece bu işle uğraşacak, ayrı bütçeli ve 140 uzman polisten oluşan BOSPORUS/SOKO Komisyonu kuruldu. Başkanlığına da ünlü polis şefi Wolfgang Geier getirildi.
Geier, Türkiye Emniyet Genel Müdürlüğü’nü ziyaret etti ve ortak çalışma önerisinde bulundu. Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi bünyesinde, biri amir altı Emniyet mensubundan oluşan CESKA adlı bir komisyon kuruldu. Başkanlığına da Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Mehmet Ali Keskinkılıç getirildi. Türk CESKA ile Alman BOSPORUS, düzenli aralıklarla birbirlerini ziyaret ediyor. Her ihbarı, her senaryo ve bilgiyi paylaşıyor. Türk Emniyeti de Alman polisi gibi maktul yakınlarını ziyaret edip yeni gelişmeleri öğreniyor. Keskinkılıç, "Almanlarla Türkler arasında dil, sosyal ve kültürel anlaşmazlık da var. Ailelerden bazıları Almanca bilmiyor. İletişim sorununu çözmek için bir tahkikat grubu oluşturduk. Şahısların buradaki köylerine, şehirlerine gittik. Düzenli aralıklarla Almanya’ya gidiyoruz" diyor.
CİNAYETLER SERİSİ
Enver Şimşek (39), Nürnberg, 9 Eylül 2000. Ispartalı. Çiçekçi.
Süleyman Taşköprü (31), Hamburg, 28 Haziran 2001. Afyonkarahisarlı. Bakkal. Belirgin bir siyasi görüşü yok.
Abdürrahim
Özüdoğru (41), Nürnberg, 13 Şubat
2001. Bursalı. Terzi. Yakın çevresinde ülkücü görüşleriyle tanınıyordu.
Habil Kılıç (38), Münih, 29 Ağustos 2001. Artvinli. Manav. Hiçbir siyasi görüşü yok, arkadaşlarının deyişiyle "ekmek partisinden."
Yunus Turgut (25), Rostock, 25 Şubat 2002. Elazığlı kaçak işçi. Arkadaşının döner büfesinde öldürüldü. Hakkında çok az şey biliniyor.
İsmail Yaşar (50), Nürnberg, 9 Haziran 2005. Urfalı. Dönerci. Kürt ama çevresinde PKK’ya düşman olarak biliniyor. Amcaoğlu Türkiye’de uyuşturucudan hapiste.
Mehmet Kubaşık (39), Dortmund, 4 Nisan 2006. Maraşlı. Sigara vb. satan bir büfeci. Eski KOMKAR’cı.
Theodoros Boulgarides (41), Münih, 15 Haziran 2005. Yunanlı. Çilingir. Türk mahallesinde oturuyordu, tüm arkadaşları Türk’tü ve onu tanımayanlar, tipinden
dolayı Türk sanıyordu.
Halit Yozgat (21), Kassel, 10 Nisan 2006. Yozgatlı. İnternet kafe sahibi. Dindar ama radikal olmayan bir ailenin üyesiydi, Süleymancılarla ilişkisi vardı.
BU CİNAYETLER HAKKINDA BİLGİSİ OLANLAR İÇİN BAŞVURU ADRESİ
organize@kom.gov.tr
0312-412 70 84 (24 saat)
YAZI DİZİSİ YARINDAN İTİBAREN HÜRRİYET’TE