Güncelleme Tarihi:
ABD’nin küresel alandaki lider konumunun zayıflaması ve BRICS üyesi gelişmekte olan ülkeler gibi diğer küresel güçlerin sergilediği kararsızlık sonucu, Türkiye ABD’nin gölgesinden çıkarak bölgesel bir oyuncuya düşündü.
Türkiye 21’inci yüzyılın ikinci onyılında küresel düzenin en umut verici örneklerinden birini sergilerken aynı zamanda dünyaya şimdiden bölgesinde ve ötesinde önemli bir etki yaratan ikincil bir diplomatik liderlik modeli sunuyor.
Bu sıra dışı gelişme için Türkiye’de 2002’den beri iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin üst düzey liderlerini tebrik etmek gerekiyor.
AK Parti ilk seçildiğinde birincil önceliği Avrupa Birliği’nin kapalı kapılarını mümkün olduğunca güçlü bir şekilde içerek açmaya çalışmaktı. AB’yi memnun etmek için gösterilen çabalar aynı zamanda hükümeti insan haklarının korunması ve ordunun üzerindeki sivil denetimin artırılması için adımlar atmaya da yöneltti. Ülkede anayasal demokrasiyi derinleştirme çabaları çerçevesinde “derin devlet”in kontrol altına alınması da göz ardı edilmemeli.
Ancak ilerleyen dönemde Avrupa’da İslam karşıtlığının artmasının yanı sıra Türk yöneticilerin AB’yle ilgili beklentilerini azaltması sonucu Türkiye’nin dış politikası Avrupa dışındaki diplomatik seçeneklere kaydı. Bu süreçte Türkiye’nin dış politikasının en önemli mimarı öncelikle Başbakan’ın dış politika danışmanı, sonrasında ise dışişleri bakanı olan Ahmet Davutoğlu oldu.
Büyük bir hükümetin bu kadar önemli bir entelektüel ve ahlaki olarak değerli bir kişiye politikalarını emanet etmesi nadir bir durum. Davutoğlu büyüleyici bir siyasi zekayı inanılmaz bir enerjiyle bir araya getiriyor. Diplomasi kariyeri olmasına rağmen bir diplomatın sahip olması gereken özelliklerin tamamına sahip. Dahası dış politikayı kurumlarla desteklemenin öneminin de farkında. Davutoğlu tarzı ve yaklaşımıyla bölgede mucizeler gerçekleştirmeyi başardı. Bu durum Türkiye’nin ilk kez Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne geçici üye seçilmesiyle de kendini gösterdi.
Öte yandan laikler, diplomatik alandaki gelişmeleri, Türkiye’yi geçmişteki en yakın müttefikleri olan ABD ve İsrail’den uzaklaştırdığı gerekçesiyle eleştirdi. Laikler ayrıca Ankara’nın İran’la yakın ilişkiler kurmasına da tepki gösterdi. Ancak zaman içinde Türkiye’nin artan bölgesel gücü ve ekonomik varlığı bu muhalif seslerin kısılmasına neden oldu.
Ancak, son tahlilde, Türkiye’nin geleceğindeki belirsizlikler sürüyor. Kürt hakları meselesi ve Kıbrıs sorunu hala krize neden olurken, rejimle ülke içindeki düşmanları arasındaki mücadele de muhaliflerin siyasi suçlardan tutuklanması ve hükümeti eleştiren gazetecilerin tacize uğramasıyla sonuçlanıyor.
Ankara’nın İsrail’le olan ilişkileri hala gergin, İran’la yaşanacak çatışmanın yıkıcı bir savaşa yol açabileceği korkusu da sürüyor. Arap ülkelerindeki çatışmanın yayılmasının da bir dizi olumsuz sonuç yaratması söz konusu.
Sonuçta Türkiye 21’inci yüzyılın en önemli ülkelerinden biri haline geldi. Küresel liderlik boşluğunu tek başına doldurması mümkün değil. Ancak Ankara’nın diplomasi anlayışı son dönemde, kapkaranlık bir gecede parlak bir yıldız gibi oldu.