Güncelleme Tarihi:
Prof. Dr. Güler, yaptığı açıklamada, kanser ve karamsarlık arasında ilişki olduğunu ifade ederek, şöyle dedi:
“Milattan sonra 2. yüzyılda melankolik insanların neşeli olanlara kıyasla kansere yakalanmaya daha yatkın olduklarını anlaşılmıştı. 18. ve 19. yüzyıllarda pek çok doktor, özellikle karamsar dediğimiz kişilerde kanserin, o kişinin yaşamındaki bir trajediden hemen sonra oluştuğunu fark ettiler.”
Bostonlu Dr. Bernard Fox'un, depresif insanların iki katı oranda kansere yakalandığını tespit ettiğini Prof. Dr. Güler, şöyle devam etti:
“Kanserin zihinsel yönleri üzerinde 20 yıl süren bir araştırmadan sonra psikolog Lawrence Leshan, 455 kanser hastasında kişilik incelemeleri yaptı ve 71 'son evre' vakasında derinlemesine terapi uyguladı. Terapi uyguladığı 71 kanser hastasının 68'inde bu 'umutsuzluk' durumunun hastalıktan önce de var olduğunu belirledi.
Kanser ile içe atılan duygular arasındaki ilişkinin bilimsel temele dayandırılması, bundan 30 yıl önce Dr. M. Kissen, sigara içen bir grup üzerinde inceleme yaparak akciğer kanseri olanlarla başka hastalıkları bulunanları kıyasladığı zaman mümkün oldu.
Kissen, kişilik testlerine bakarak, kanser hastalarında, 'duygularını ifade edecek yerlerin daha az olduğunu ve bir insanın duyguları ne kadar çok bastırılmış ise sigaradan kansere yakalanma riskinin o kadar çok olduğunu gördü.”
DUYGULARIN İFADE EDİLEMEMESİ
Johns Hopkins Üniversitesinden Dr. Bedell Thomas'ın 1946'dan başlayarak, bin 337 tıp öğrencisinin kişilik profillerini çıkarttığını ve mezuniyetlerinden sonra da bu öğrencileri takip ettiğini belirten Prof. Dr. Güler, şunları söyledi:
“Amacı kalp hastalığı, yüksek tansiyon, akıl hastalığı ve intihardan önceki ruhsal belirtileri saptamaktı. Fakat veriler, 'hiç beklenmeyen ve çarpıcı' bir sonucu gözler önüne serdi. Sonradan kanser olan öğrencilerle intihar eden öğrenciler hemen hemen aynı karakter özelliklerine sahipti. Kanser hastalarının neredeyse tümü bütün yaşamları boyunca duygularını ifade edememişlerdi.”
BOŞANMIŞ KİŞİLER VE KANSER
Prof. Dr. Güler, bir ilişkinin sona erdiğini kabul etmenin çok zor olduğunu, bu nedenle boşanmış kişilerde kanser, kalp hastalıkları, zatürre, yüksek tansiyon ve kaza ölümleri oranının, evli ya da bekarlara kıyasla daha yüksek olduğunu ifade etti.
İnsanların günlük yaşamında en yıkıcı ögelerden birinin stres olduğunun sıkça söylendiğini hatırlatan Prof. Dr. Güler, şunları kaydetti:
“Strese verdiğimiz tepki, stresin kendisinden daha önemlidir. 1970'lerin ortalarında Vernon Riley, Seattle eyaletinin Pasifik Norwest Araştırma Vakfında meme kanserine yatkın olarak üretilmiş farelerle bir dizi kapsamlı deneyler yaptı. Bunlardan bazılarını korunmalı, stressiz, diğerlerini de stresli ortamlarda büyüterek, kanser oranını yüzde 7 ve yüzde 92 arasında değiştirmeyi başardı.”