Güncelleme Tarihi:
Prostat ve kalınbağırsak kanserlerinin erken tanısı için iki yeni yöntem geliştirildi. Metastaz'ın sırrını çözen tıp ayrıca kansere karşı katil hücreleri harekete geçirmenin yollarını arıyor.
PROSTAT KANSERİNE GENETİK TANI
İngiliz bilim adamları, ülkede erkeklerde en çok ölüme yol açan ikinci kanser tipi olan prostat kanserine neden olan geni diğerlerinden ayırmayı başardıklarını açıkladı. Bunun prostat kanseriyle mücadelede önemli bir adım olduğuna işaret edilirken, söz konusu gelişmenin doktorlara kimin ileriki yıllarda prostat kanserine yakalanma riski bulunduğunu erken anlama imkanı sağlayacağı belirtiliyor.
Tümörün tipine göre, tedaviye nasıl bir yanıt alınacağının anlaşılmasının da mümkün olacağını belirten bilim çevreleri, GSTP1 adlı genin bir türünü taşıyan erkeklerin diğerlerine oranla iki kat daha erken yaşta prostat kanserine yakalanma riski taşıdıklarını kaydetti. Araştırmayı yapan ekibin başında yer alan Dr. David Dearnaley, ’’Bu doktorlara prostat kanserine yakalanma riski bulunan kişileri bilme imkanı veren son derece heyecan verici bir gelişme’’ dedi. Sadece İngiltere'de her yıl 19 bin 500 erkek prostat kanserine yakalanıyor, bu kişilerin 9 bin 500’ü hastalık yüzünden hayatını kaybediyor.
Amerikalı bilim adamları, kalın bağırsak ve rektum kanserini dışkıda belirleyen bir test geliştirdi.
İnsan dışkısında mikroskopik kanser hücrelerini belirleyen testin, söz konusu teşhis için daha önce uygulanan yöntemlerden daha kolay ve daha ucuza mal olduğu açıklandı. Yeni testin 2-3 yıl içinde uygulanmaya başlayacağını belirten bilim adamları, bu uygulamanın aynı zamanda kanserin erken saptanmasına yarayacağını ve böylece binlerce yaşamın kurtarılacağını kaydettiler.
Massachusetts Exact Laboratuvarları’nda geliştirilen yeni yöntemlekalın barsak kanserinin yüzde 91 oranında başarıyla saptanabildiği belirtildi.
Yeni yöntemin uygulanmasıyla, hastalar dışkı örneklerini posta yoluyla laboratuvarlara göndererek, incelenmesini talep edebilecekler.
Araştırmacılar, yöntemin doktorlar açısından kolay olmayacağını, önce insan dışkısının içinde bulunan büyük miktardaki bakterili DNA’ların ayıklanacağını, daha sonra sağlıklı DNA’ların saptanacağını ve en sonunda kanserli DNA’ların belirleneceğini söylediler.
Otto-von-Guericke Üniversitesi Nörobiyoloji Enstitüsü bilim adamlarından Walter Schubert, dünyada benzeri bulunmayan bir robot teknolojisi yardımıyla, hücrelerin moleküler yapılarının tasnifi sırasında, kanser metaztazlarının tedavisinde kullanılmak üzere önemli bilgiler elde ettiklerini açıkladı. Son derece saldırgan bir tümörü laboratuvar ortamında inceleyen bilim adamları, çok sayıda değişik protein molekülleri arasında, bugüne kadar bilinmeyen ve tümör hücrelerinin vücut içerisinde dolaşımını sağlayan anahtar proteinler keşfettiler.
Uzmanlar, hücre kültürleri üzerinde yaptıkları deneylerde, bu proteini bloke ederek, kanser hücrelerinin dolaşımını engellemeyi başardılar. Bundan sonra yapılacak araştırmaların hedefi, bugüne kadar tedavisi mümkün olmayan metastaz tümörlerin ilaçla tedavisini sağlamak. Robot teknolojisi aynı zamanda daha da geliştirilerek, insan vücudundaki tüm protein moleküllerinin araştırılmasında kullanılacak. Her insan hücresinde, kısmen birbiriyle bağlantılı olan onbinlerce protein bulunuyor.
Magdeburg’ta kullanılan robot teknolojisi sayesinde hücre ve dokuların protein bileşimleri bir bütün olarak görülebiliyor, ayrıca hangi proteinin hücrenin hangi bölümünde bulunduğu da tespit edilebiliyor.
Kansere karşı savunma sistemini harekete geçiren ve ileride kanser aşısı olarak kullanılabilecek bir yöntem geliştirildi. Kuzey Carolina’daki Duke Üniversitesi Tıp Merkezi’nde görevli Dr. Eli Gilboa, insanlardaki bağışıklık sisteminin, çoğu zaman kanserli hücreleri ayırt edemediğini belirterek, bağışıklık sistemindeki, ’’katil hücreler’’ denilen hücrelerin belirli uyarıcılar sayesinde harekete geçtiğini söyledi. Bu uyarıcıların, bakteri ve yabancı maddeleri içine alarak yok etme yeteneği olan makrofaj hücrelerden alındığını belirten Gilboa, kanser özelliği taşıyan proteinlerin, makrofaj hücrelerin üzerine yerleşmesi sağlanırsa, ’’katil hücrelerin’’ kanser hücrelerine karşı daha hazırlıklı olacağını kaydetti. Hastaya, kanser özelliği taşıyan molekülle ’’silahlanmış’’ makrofajların enjekte edildiğini söyleyen Gilboa, bu yöntemin özellikle böbrek ve cilt kanseri olan hastalarda başarılı sonuçlar verdiğini açıkladı.
Almanya’nın Göttingen Kliniği’nde görevli uzman Alexander Kugler ise, hasta böbrekteki kanserli hücreleri, hastanın bağışıklık hücreleriyle birleştiriyor. ’’Kanserli hücre, bağışıklık hücresine, tümörün dışarıdan nasıl göründüğünü gösteriyor’’ diyen Kugler, bu iki hücrenin birleştirilmesinden hibrid (melez) hücre oluşturulduğunu söyledi. Kugler, melez hücrenin de hastaya enjekte edildikten sonra, lenf boğumlarında kanserli hücrelere karşı saldırıyı başlattığını kaydetti.