Güncelleme Tarihi:
“Kanıt”ın konseptinden bahsederek başlayalım sohbetimize dilerseniz...
- “Temelde hiçbir şey apaçık ortada göründüğü kadar aldatıcı değildir” gerçeğini toplumla paylaşmayı hedefliyoruz. Her bölümde dünyanın dört bir yanından gerçek suç öyküleri ekrana yansıyor. Her bölümde Başkomiser Orhan, yardımcısı Komiser Selim ve kriminalist Ayşe yeni bir suçu çözmeye çalışıyor. Yani her bölümde farklı bir konu var, dolayısıyla bir önceki bölümü kaçırmış olsanız dahi sıkıntı yaşamıyor, konuyu kaçırmış olmuyorsunuz.
Bu diziyle amaçladığınız şey tam olarak nedir? Suçlulara ya da suç işleme potansiyeli olanlara “Yapmayın, eninde sonunda yakalanırsınız” demek mi? Bir nevi caydırıcılık mı yani?
- Suç evrensel bir olgudur. Ve bütün dünyada suçlar hemen hemen aynı tekniklerle aydınlatılır. Ama toplumun bu tekniklerden haberi yok. Sadece sorgu yöntemiyle, zanlıya suç itiraf ettirilerek sonuca varıldığı sanılıyor. Masumların suçlanmamasının, ceza almamasının teknoloji sayesinde mümkün olduğunu, delil yöntemi kullanılarak gerçek suçlunun bulunabileceğini herkesin bilmesini istiyoruz. Bu dizi, insanlara delillerin ne kadar önemli, olay yerine paldır küldür girmenin ya da bir cesedin yerini değiştirmenin ne kadar sakıncalı olduğunu da gösterecek.
TEK BİR KEPEK BİLE SİZİ ELE VEREBİLİR
İyi ama delillerin nasıl bulunduğunu ekrana getirdiğinizde, suçlulara dikkat etmeleri gereken noktaları da göstermiş olmuyor musunuz?
- Dışarıdan bakıldığında öyle gözüküyor ama değil. Suç işleyen biri, uzaya gidiyormuş gibi giyinmediği sürece olay yerinde mutlaka kendinden bir iz bırakır. Çok bilinen bir söz vardır hani, “Her temas bir iz bırakır” denir, çok doğru. Bu bir kepek tanesi bile olabilir. Dolayısıyla hiçbir şekilde kusursuz suç ve cinayet yoktur. Sadece cinayet değil, belge sahteciliği, bir yeri havaya uçurmaya teşebbüs ya da bir fidye olayında da aynı şey geçerli. Aslında özendirmekten çok caydırmaya yönelik bir iş bizimkisi... Çünkü istedikten sonra, suçlu mezara dahi girmiş olsa biz onu bulabiliriz. Bunu herkesin bilmesini sağlayacağız. Dünyanın her yerinde bu gibi diziler var. Ve bu dizilerin suçu artırdığına dair hiçbir bilimsel kayıt yok. Kimi filmlerin zaman zaman özendirici olduğu söylenir. Ama içinde hiçbir şekilde suç işleme güdüsü olmayan bir insan için bu söz konusu değildir. Suç işlemeye meyilliyse zaten bunu gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine bakarak da yapabilir.
Kanıt’ın konsept danışmanı ve öykü yazarısınız. Peki sizin dizideki rolünüz nedir?
- Ben dizinin anlatıcısıyım. Hangi delillerden neyi buldular ve nasıl bir sonuca vardılar, onları anlatıyorum.
Dizinin aynı zamanda eğlenceli bir tarafı da olduğunu söylediniz. Eğlenceli kısmından bahseder misiniz?
- Komiser Colombo gibi dahiyane fikirli ve olayı tek başına çözen polisler yoktur. Bu bir takım işidir. Çok farklı mesleklerden insanların bir suçu aydınlatmada ne kadar önemli görevler üstlenebileceğini göstermeye çalışıyoruz. Dolayısıyla herkes kendinden bir şeyler bulabiliyor dizide... Bu bence projeye eğlence katıyor.
ASLINDA HAYALİMDEKİ MESLEK MİMARLIKTI
Siz kriminalist kimliğinizle tanınan bir isimsiniz. Biraz da bu işten bahseder misiniz bize?
- Olay yerinden delil toplayan ve bu bilgileri fizik, kimya, biyoloji, genetik gibi alanlarda inceleyen kişilere kriminalist deniliyor. Ben 30 yıldır bu meslekteyim. Temelde kimyacıyım ve biyokimya profosörüyüm. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nün 18 yıl boyunca müdürlüğünü yaptım. 12 yıl Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu’nun kimya dairesi başkanıydım. Bir dönem başkanlığını yaptığım Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kurumu’ndaki üyeliğim de 5 yıl sürdü.
Zor bir meslek tercih ettiğiniz açık... Kriminalist olmak nereden geldi aklınıza?
- Aslında mimar olmak istemiştim. Babam adli tıp hocasıydı ama ben onun mesleğini yapmayı hiç düşünmüyordum. Buna karşın evin içinde sürekli adli tıp terimleri kullanılırdı. Annem de hekimdi, biyokimya laboratuvarı vardı. Ben de annemin laboratuvarını devralmak için Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde biyokimya okudum. Bir gün bir profesör hocamla konuşuyordum, bana “Adli tıpta çalış, bu bilgilerinle daha çok faydalı olursun” dedi. Ben de onun sözünü dinledim. Babam adli tıp kurulunun başkanıydı, orada kimya dairesinde ek görevle çalışmaya başladım. 1982 yılında da Adli Tıp Enstitüsü’nü kurucularından biri oldum.
İNTERNETTE YAZIŞTIĞINIZKİŞİ POLİS OLABİLİR
Suçluları saptarken sosyal ağların ve internetin faydası oluyor mu?
- Sosyal ağlar polisin de işine yarıyor, suç işleyecek olanların da! Polis, Facebook gibi sitelerden kişinin kim olduğu, kimlerle görüştüğü, nerelerde fotoğraf çektirdiği gibi bilgilere kolayca ulaşabiliyor. ınterneti bilinçsizce kullanmamak lazım. Bu arada chat odalarında, sosyal paylaşım sitelerinde olanların bir bölümü de polistir. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Bu mecrayı kullanarak faili veya olası bir sonraki kurbanı bulmaya çalışıyorlar.