Güncelleme Tarihi:
Çekirge, bu olaydan sonra iyi bir insan olarak bu konuların üzerine gitmeye başladığını belirterek, “Gördüm ki bu mesele yalnızca kadın meselesi değil öncelikle erkeklerin meselesi olması gerekiyor. Bir kadın için bir erkek namus diye birini öldürüyorsa bilin ki bir başka erkek o kadına tecavüz etmiştir. Namus kavramı, özellikle Anadolu’da erkeğe hak verilmiş bir kavram. Namusun konusu da kadın oluyor nedense.” dedi.
Hürriyet Gazetesi’nin 5’inci kez düzenlediği “Aile İçi Şiddete Son Konferansı” kapsamında “Kadına yönelik şiddeti önlemede iyi erkeklerin rolü” konulu panel düzenlendi. İş kadını Leyla Alaton’un moderatörlüğünü yaptığı panele Hürriyet İnternet Genel Yayın Yönetmeni Fatih Çekirge, Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Prof.Dr. Deniz Ülke Arıboğan, emekli aile mahkemesi hakimi İzzet Doğan ve yazar Ahmet Ümit katılarak kadına karşı şiddetle ilgili şunları söylediler:
Fatih Çekirge (Hürriyet İnternet Genel Yayın Yönetmeni):
CANLI YAYINDA BİR KADININ HAYATINI KURTARDIM BAKIŞIM DEĞİŞTİ
Bende neden kadına karşı şiddete bir hareket yapma karşı gelme güdüsü nasıl başladı. Güneydoğu’da bir siyasiyle yaptığım gezide tanıştığım bir kadınla başladı. Orada gönüllü olarak mücadele ediyor. Bazı olayları bana yerinde gösterdi. O olayları yazmaya ve araştırmaya başladım. Bir televizyon programında canlı yayındayken Van’da tanıştığım Zozan, telefondan mesaj atıyor. ‘Canlı yayındasın ne olursun bir çağrı yap, bir kadını öldürecekler.’ Ben de mesaj attım ona ‘ne oluyor ara beni’ dedim. Aradı, kameraya işaret ettim, başkasını çekiyor o sırada. Dedi ki, ‘bir sığınma evinde olan kadının kocası yerini karakoldaki polisin yüzünden öğrenmiş. Şu anda oraya gidiyorlar. Oradan anons edersen polis harekete geçecek ve önlem alacak.’ Gerçekten ben televizyonu durdurdum ve dedim ki ‘şu an Van valisine sesleniyorum, ‘eğer beni duyuyorsa şu anda şurada şu isimde bir kadın öldürülmek üzere ailesi tarafından.’ İki kere anons ettik, üçüncüsünde Zozan’dan mesaj geldi. Van Valisi aramış emniyet müdürünü, polis önlem almış ve amcası kocasıyla birlikte öldürmeye geliyormuş. İkisini de gözaltına alıyorlar. İtiraflar ve kadının hayatı kurtuldu. Bu beni çok etkiledi. Hakikaten benim hayatımda kalıcı, hiç çıkmayacak, mutlu bir acı.
BURNU KESİLEN KADINLAR TANIDIM
Sonu mutlu ama ben o acının ne olduğunu o bölgede yaşayan insanların töre dediği benim de kabul etmediğim olayların yaşandığı genç kızların, küçük kızların geceleri yorgan altında ağlaya ağlaya uyuduğu, burunları kesilen kızları tanıdım. Ceza olarak burun kesme vardır oralarda. Burnu kesilmiş kadın, orada ortaçağda alnı damgalanmış bir cadı görüntüsü verir. Dolayısıyla bu olaydan sonra ben gerçekten bir erkek olarak bu iyi erkek lafını da sevmiyorum aslında iyi insan olarak bu konuların üzerine gitmeye başladım. Gördüm ki bu mesele yalnızca kadın meselesi değil öncelikle erkeklerin meselesi olması gerekiyor.
NAMUS KAVRAMI ERKEĞE VERİLMİŞ BİR HAK
Bir kadın için bir erkek namus diye birini öldürüyorsa bilin ki bilin ki bir başka erkek o kadına tecavüz etmiştir. Bu bence sorulması gereken sorulardan biri. Namus kavramı, özellikle Anadolu’da erkeğe hak verilmiş bir kavram. Namusun konusu da kadın oluyor nedense. Bu inanılmaz hakikatken. Böyle algılanmaya başlayınca o yüzden ben diyorum ki bizim için erkeklerin meselesidir bu. İkinci olarak, yine bir kavramla, kadın kotasıyla kemer tokası arasında sıkışıklık var. Kemer tokası Kars yöresinde köylerde kadına verilen cezadır. Kemer tokasıyla dövüyorlar. Bunlardan bir örneğin ben peşine düştüm. Kemer tokasıyla perişan edilmiş bir kadının jandarmaya müracaat ettiğini, kemer tokasıyla karısını döven adam karakola kadar kovalıyor kadını. Jandarma karakolunda jandarma başçavusu kadını tutuyor. Ne oluyor diye soruyor. Git evine otur diyor. Jandarma evine gönderiyor. Kadın üçüncü dayaktan sonra valiliğin önüne gidiyor. Orada valiyle temasa geçiyoruz ve bir sığınma evine gidişi için razı ediyor.
ERKEK EGEMEN DEVLET YAPISI
Ne yazık ki devlet yapılanmasında erkek modeli olarak kadına yardım eden, o yardımı ona bahşeden bir anlayış var. Bugün o yüzden bizim Milli Güvenlik Kurullarımızda kadın çalışmaz. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, toplantılarında kadın olmamasının çok büyük sıkıntı yarattığını söyledi bana. Güneydoğu bir kadın sağlık görevlisi bulmak çok zordur. PKK orada, çocuk kontrolü için dağıtılan spirallere, “devlet içinize dinleme cihazı koyacak” diye propaganda yaptığı ve kadın sağlıkçılar olmadığı için bunu uzun süre anlatamadılar. Vali de, kaymakam da bulamazsınız kadın. O bölgede şiddete uğramış kadının devletten yardım isteme sistemi çok zayıftır. Çünkü karşısında derdini açacak bir kadın olsun istiyor.
MEDYA DA ERKEK EGEMEN BAKIŞI VAR
Medyaya baktığımız zaman 10-15 yıl geriye gidersek üçüncü sayfa haberleri vardı cinayet haberleri vardı bizde. Adam karısını delik deşik etmiş biz cinnet diye koyardık onu. Böyle bir cinnet olur mu adam cinayet işliyor. O hataları yapıyoruz biz. Bence gazeteler ve televizyonların içinde bir organizasyona dönüşmesi gerekiyor. Bir yazıişleri toplantısında kaç tane kadın olduğunu genel yayın yönetmenlerinin sorgulaması lazım. Gazeteler erkek yapısı. Gazetenin erkek yapısı olduğu için topluma yaklaşan hakim duygu erkek egemen bir duygu oluyor. Yani gazetelerin arka sayfa güzeli diye bir şey var. Ben bunu anlamıyorum. Arka sayfa güzeli bence derhal kaldırılması gereken bir şey. Ben kendi yönettiğim internet sitesinde çok çabalıyorum, kadının obje olarak kullanılmasını kadının bir cinsel obje olarak kullanılmasını destekleyen onu kullanan anlayışa karşıyım. Bunun için elimden geleni yapıyorum. Bunun yapılması gerekiyor medyada. Düşünün ki annesi tarafından büyütülmüş bir erkek çocuk büyüyünce muhtemel bir anneyi nasıl döver? Bunun en büyük cevabı kadının çocuğunu büyütme süreci değil, toplumun çocuğu etkileme süreci. Bunun içinde biz de varız. Medya, diziler, “pipini göster amcana” diyen anlayış. Bizim bunda çok büyük sorumluluğumuz var.
GÜNAH ÇIKARMAK İÇİN YAPIYORUM
Yıllarca biz üçüncü sayfalara bu tür haberleri koyduk. Ben itiraf ediyorum, üzülüyorum ve suçluyum diyorum Fatih Çekirge olarak. Bütün bunları vicdanıma karşı tuttuğum iç bükey aynada günah çıkarmak için yapıyorum elimden geldiğince. Dolayısıyla ben öncelikle bizim sektörümüzde çalışan her erkeğin çırılçıplak soyunup bir aynada en az bir saat kendi geçmişini sorgulaması o konuyla ilgili ben ne yaptım, nelere göz yumdum. Göz yummakta bir suç bence. Bu vicdani ve insanı sorgulama başladıktan sonra bu kurduğunuz yapılanmaların bir değeri olacaktır. Yoksa burada gelir konuşur konuşur gideriz.
BUNU DÜZELTECEK OLAN KADINLARIN SİYASETE ATILMASIDIR
Bakın siyasi partilere kaç tane kadın milletvekili müracaat etmiştir. Kadın kotası denilen şey bence kadına yapılmış bir haksızlık. Şu kadar kadın olacak. Ya kardeşim ne alıyorsun, armut mu alıyorsun? Biz şu suçu işledik. Tansu Çiller’i bir türlü başbakan yapamadık. Rahmetli Yavuz Gökmen, sarışın güzel kadın diye yazdı. Biz onun şunun elini tuttu, şöyle giyinmiş. Onun giyimini hizmetinden öne çıkardık. Bir erkek egemen kafamız olduğu için. Bunun aşılabilmesi için gerçekten iyi insanlara ve iyi erkeklere ihtiyaç var diyorum. Lütfen gözünüzü dikin, bunu düzeltecek olan siyasettir. Bunu düzeltecek olan siyasettir. O siyasi partilerde kadın ağırlığı olmadığı sürece, siyasete ve hizmete kadın eli değmediği sürece, ben bu erkek egemen hoyratlığın, siyasetteki hoyratlık hayatımıza yansıyor çünkü erkek egemen hoyratlığın devam edeceğini ve bu çabaların etkili olmayacağını düşünüyorum. ŞİDDETİN ŞAHİDİ Mİ OLUR Beyaz bir günde biraz siyah bir konu konuşacağız. İçselleştirmesi, konuşması zor bir konu ama konuşulması gerekiyor çünkü zamanı geldi ve bir şey yapılması gerekiyor. Önemli olan Hürriyet gibi lider bir basın kuruluşunun bu konun arkasında durması. Böyle bir konu bu derece konuşulmasaydı bu günlere de gelemezdik. Her gün daha çok konuşuluyor ve çok ciddi bir farkındalık var. Çok ciddi bir itiraf etme dönemi var. Bu kadar utanılan bu kadar kendi adına değil yapan kişi adına bile utandığın bir konuda konuşmak kolay değil. “Rüşvetin belgesi mi var” lafı vardı. Şiddetin şahidi mi olur. Bu insanın tek başına yaşadığı bir süreç ki bunu bulmak göstermek kolay bir şey değil. Hala ruhsal bağlamda şahit aranan bir konu. Hakikaten şiddetin şahidini bulmak çok zor. Zaten şiddeti yapanlar zaten bu işin ustası kişiler. Özellikle ruhsal taciz, kadını ezme, kadının kendine olan güvenini nasıl sistematik olarak bastırılıyor ve sen zaten içselleştiriyorsun. Sen zaten işe yaramazsın ve yeteri kadarı iyi değilsin kiyi o kadar sana iyi anlatan biri var ki karşında sen zaten onu kabulleniyorsun. Kadın olarak çıtan yüksek, iyi anne, iyi iş kadını, iyi gelin olacaksın, onu da olacaksın bunu da olacaksın. Zaten sana iyi yaptığını söyleyen biri yok. Kolay değil. FEMİNİST ERKEKLER Aramızda bence feminist erkekler ve bunu söylemekten çekinmeyen ve özellikle utanmayan erkekler, biliyorsunuz kadınlar bile feministim diyemeyen bir ülkedeyiz. Bundan utanç duyan bir ülkedeyiz. Feministim derken bir şeyin eksikmiş gibi zannedilen bir ülkedeyiz. Özellikle kendi çevremde yanlış anlama ben feminist değilim diyen hala ve artık dönüp gittiğim bir şeyi yaşıyorum. Çünkü hala feminizmin eşit hak ve özgürlüklerden başka bir şey olduğunu anlatamamanın verdiği bir heyecanla bu paneli açıyorum. İzzet Doğan (emekli aile mahkemesi hakimi) ESKİ ROMA’DA ERKEKLERE EŞİNİ ÖLDÜRME HAKKI VERİLMİŞTİ Eski romada erkekler eşlerini dövebilir, boşayabilir ve ayrıca zina ve benzeri olaylar nedeniyle öldürme hakkına sahipler. 1700’lü yıllarda İngiltere'de yasalar kocaya, sadakatsız kadını fiziksel olarak cezalandırma hakkını vermektedir. Benzeri uygulamalar 19’uncu yüzyılda ABD’de yaşanmıştır. Bazı hukuk sistemlerinde kadının tanıklığı ikinci derecede vatandaş statüsünde görmektedir. Bizim atasözlerimizde de “kocasıdır döver de sever de”, “kızını dövmeyen dizini döver.” Bir yargı kararında “kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” sözü aynen yargı kararına geçmiştir. BM Kadın Statüsü Komitesi’nin Ocak 1992 tarihli 11 nolu oturumunda alınan 19 nolu tavsiye kararında cinsiyete dayalı şiddet kadının, kadın erkek eşitliğine ve özgürlüğünü zedeleyen bir ayrım biçimidir ve devletlere aile içi şiddete ve her türlü cinsel istismara, tacize, tecavüze karşı tüm kadınları koruyacak yasaları çıkarmalarını tavsiye etmiştir. DEVLET EŞİTLİĞİ KORUMAKLA YÜKÜMLÜ Tavsiye kararı açısından bakıldığını Türkiye’nin birçok yasal düzenlemeler yaptığı ve kadının statüsünü değiştirmeye ve kadın erkek eşitliğini sağlamaya çalıştığı görülmüştür. Öncelikle kadınlarımız kendilerini ezen erkek egemen ve ikinci sınıf vatandaşlığın yazgısını değiştirmek için çalışmışlar ve bedel ödemişlerdir. Cumhuriyet ve Atatürk devrimleri sayesinde kadınlarımız en azından yasalarda özgürlük ve eşitliklere kavuşmuşlardır. 1934 yılında Türkiye Cumhuriyeti, Fransa ve İsviçre gibi ülkelerden önce kadına seçme ve seçilme hakkı vermiştir. Kadının siyasette temsili açısından Türkiye dünyada yaklaşık yüzde 5 oranıyla ikinci sıradayken İsveç’te de aynı oranlarda kadın temsilcisi vardı. İsveç’te kadın temsil oranı yüzde 46 olmuşken Türkiye yüzde 9 oranında 126’ıncı sırada yer almıştır. Anayasamızın değişik 10’uncu maddesinde kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz denmektedir. Anayasamız pozitif ayrımcılığı da açıkça kabul etmiştir. Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi Anayasamızın 47’inci maddesindeki eşler arasındaki eşitliğe dayanır kuralını yaşama geçirememesidir. YASALAR BAZINDA HAKLARLA DONATILMIŞ Kadınlar, bir boşanma halinde 2002 yılından sonra edinilmiş malların ½ parasal karşılığını alma hakkına sahip. Erkeğin ölümü halinde kadın, edinilmiş malların ½’siyle birlikte erkeğe kalan kişisel mallara da kendi miras payı oranında sahip. Kadın kağıt üzerinde ve yasalar bazında haklarla donatılmış. Töre cinayetinde indirimler kaldırılmıştır. Kasten adam öldürme ve yaralama suçu eşe karşı işlenmişse bunların cezası diğerlerine oranla daha fazla. Çünkü insan en çok güven duyduğu, sığındığı yardım beklediği, şefkat ve sevgi beklediği kişi tarafından öldürülüyor ve yaralanıyor. Kadın bu hak ve özgürlüklerini kullanmak istiyor. Beni şiddetten, öldürmekten, işkenceden, yoksulluktan, açlıktan koruyun diyor. Ya da ben boşanmak istiyorum, yeni başlangıçlar yaşamak istiyorum. Bu noktada kadının karşısına erkek egemen toplum çıkıyor. Prof.Dr. Deniz Ülkü Arıboğan (Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi) BİNLERCE YILIN GELENEĞİNİ YIKMAK ÇOK ZOR Genellikle gizli kapaklı duvarların arkasında kalan, kadınların kendisini ifade etmesi ayıplanan bir durumdu. Erkekler güç, güvenlik ve iktidar ilişkileri üzerinden tanımlıyorlar kendilerini. Kadınlar da uyum sağlatma, yumuşatma, idare etme, çocuk ve ailesine bakmakla kendilerini tanımlıyorlar. Binlerce yılın geleneği de böyle şekillenmiş. O nedenle erkeğin eşine şiddet uygulanması hiç garipsenmemiş. Hayatın bir parçası yemek içmek gibi. Bunun yanlış olduğu ifade edilmeden böyle bir değer üretilmeden bunun kullanılmını yasaklanmasını görmek zorundayız. Bu değer bu çağın ürünü. Bu çağ, insanın kendi sınırlarını çizdiği bir çağ. İnsanın kendini aradığı bir çağda yaşıyoruz. Şimdi vatandaş yetiştirme değil kendini tanımlayan ve sorgulayan insan yetiştirme dönemi. 21’inci yüzyıl etnik, cinsel, sınfsal aidiyetlerin yeniden tanımlanabildiği bir dönem olacaktır. Alt kimliklerimiz gibi cinsiyetlerimize bağlı kimliklerimizde yeniden tanımlanacak. Bunun yan etkileri olarak ta elbette cinsiyetimiz nedeniyle maruz kaldığımız şeyleri sorgulayacağız. BİRİNCİ MİSYONUMUZ ERKEKLERİN YOLDAN ÇIKMASINI ENGELLEMEK Bunların en önemlisi de şiddet olayıdır. Cinsel zorlama bir çok ailede şiddet olarak tarif edilmiyor. Bu bile yeni yeni telaffuz edilir hale geldi. Çünkü kadınlar, erkeklerin bir takım seksüel taleplerine cevap verebilmek için hazır ve nazır durumda olması gereken varlıklar olarak konumlandırılıyor. Kadınlar tahmin ediyorum erkeklerin nefislerini korumaları ve kontrol etmeleri için var edilmiş varlıklardır. Biz erkeğin nefsini korumak için kendimizi örtmek, sonra nefsini rahatlatmak için tekrar açmak zorundayız. Yani evde aç dışarıda kapa. Erkeklere biz nasıl yardımcı olabiliriz. Birinci misyonumuz erkeklerin yoldan çıkmasını engelleme misyonu. İkinci misyonumuz erkeklere konforlu yaşamlar sunma misyonu. Evde huzursuzluk yaratmayacaksın, edepsiz edepsiz konuşmayacaksın. Feministlik falan yapmayacaksın öyle bir şey yaparsan gereken yapılır zaten. Feminist kadınlar hem çirkindir hem edepsizdir. Dayağı da hak ederler. Hatta onları yola getirmek için mümkün olduğunca erkek cinselliğinin de kullanılması gerekir. Bir iki gazeteci de bunları yazdı. Size adam gibi ilgi gösteren olsa böyle de olmazdınız siz diye. Kadını koruyan hiçbir güç yoktur. Hukukun yanında kültürel değişimi sağlayacak mekanizmaları ortaya çıkarmak gerekir. Erkeklerin de olaya müdahil olması gerekir. Karısını döven erkeklerin büyük bölümü çocuklarını dövüyor. Kadın da çocuklarına yansıtıyor ve ortada bir şiddet sarmalı oluyor. Bu sarmalın kırılması ancak eğitimle olan bir şey. Ahmet Ümit (Yazar): KADIN HAKLARINI KENDİM İÇİN SAVUNUYORUM Ben kadın haklarını savunuyorsam kendim için savunuyorum. Ben mutlu olacaksam kadının benden daha özgür en az benim kadar özgür olması gerekir. Hayatımda üç önemli kadın var, annem, karım ve kızım. Üçü de bana çok şey öğrettiler. Üçünden sevgi gördüm, ilgi gördüm, hayatımı kurtardılar. En zor anlarımda yanımdaydılar. Annem Gaziantep’te terzilik yapan bir kadın. Babama yardım ederdi. 87 yaşında şimdi. 7 kardeşiz biz ben en küçüğüyüm. İnsanlara hikayeler anlatırdı. Yazabiliyorsam annem sayesindedir. Ben küçük bir çocukken, annem Singer marka dişik makinasının başında elbiseleri dikerken gelen kız çıraklara hikayeler anlatırken, küçük bir çocukken onu rol model oldu. Karım olmasaydı benim yazar olmam mümkün değildi. Kızım bana mutlulukların en büyüğünü verdi her zaman. Bir de torun verdi. Ben iyi erkek değilim. Ben normal bir insan gibi tepki veriyorum. Tıpkı yemek yemek gibi nefes almak gibi bir davranış biçimi. Çünkü eğer kadınlar özgür olamazsa, bırakın fiziksel saldırıyı sözlü saldırı devam ettiği sürece benim mutlu olmam mümkün değil. KARIM SEVİŞMEYİNCE ZAMAN ZAMAN BEN DE ÖFKELENİYORUM Zaman zaman ben de kendimi sıradan bir erkek gibi düşünürken bulduğumu fark ediyorum ve bundan utanç duyuyorum. Buna kapılmamak mümkün değil. Öyle bir eğitiliyor ve yetiştiriliyorsunuz ki düşünün böyle hissediyorum kendimi. Karınız sevişmek istemiyor, çok öfkelendiğimi hissettiğim bazı anlar var yani. Öyle içselleşmiş ki bu, bunu atmak gerektiğine inanan biri olarak bile çok zor. Yöntemi nedir bilmiyorum. KADIN ANA TANRIÇAYDI Aslında bizim topraklarda kadının özgürlüğünü sağlayacak çok sağlam doneler var. Çatalhöyük diye bir yer var. Anadolu’daki yerleşim yerlerinden biridir. M.Ö. 8 bin yıllara dayanır. Çatalhöyük’te yaşam varken, İbrahim’in tanrısı yoktu, İsa’nın tanrısı yoktu, Muhammed’in Allah’ı yoktu. Kim vardı. Ana tanrıça vardı. İlk ana tanrıça vardı. Sonra Hititler başladı Kubapa çıktı. Kubapa Batı Anadolu’ya gelince Kibele’ye dönüştü. Kibele Antik Yunan’da Artemis’e dönüştü. Yani kadın aslında burada hep vardı, iktidardı, saygındı. Tanrıça olabilecek kadar saygındı. Aradan geçen zaman bunu değiştirdi. Kadın bunu yapamaz, kadın zeka olarak, beden olarak, yetenek olarak eksiktir tezini çürüten bir aşamadır. Bu nedenle kendi tarihimize baktığımızda bile bizim haklılığımızı kanıtlayacak çok fazla argüman bulabiliriz.
Leyla Alaton (İş kadını):