Kadın gazeteciler arasında Deniz Akkaya polemiği

Güncelleme Tarihi:

Kadın gazeteciler arasında Deniz Akkaya polemiği
Oluşturulma Tarihi: Ocak 20, 2001 00:00

Simten DANIŞMAN
Haberin Devamı

İKİ kadın, gazetenin yemekhanesindeyiz. Mönülerimiz aynı, işimiz aynı, ama fikirlerimiz farklı!

Aslında çok güzel. Hayat öbür türlü çok sıkıcı olmaz mıydı?

Gündemimiz bir önceki akşam yayınlanan ‘‘Teke Tek’’ programı. Biz Televole kültürünün toplumumuzda ne gibi etkiler yaptığını konuşmuyoruz.

Biz ‘‘Yalan Dünya’’ tartışmalarını çoktan aşmışız!

Odak noktasındaki kişi olan Deniz Akkaya'nın karakterini tahlil ediyoruz:

Ve birden anlıyoruz: Biz çoktan iki ayrı taraf olmuşuz bile!

Deniz Akkaya'nın meslek seçimleri bizi bu hale getirmiş:

Çünkü o artık sadece manken değil. Aynı zamanda bizim meslektaşımız.

Ben kadını zeki ve başarılı bulduğumu söylüyorum, karşımdaki ise aptallığı ve avamlığı konusunda ısrar ediyor.

Ben gazeteci olmasını destekliyorum, karşımdaki İletişim fakültelerinden mezun olanlara ayıp olduğuna inandığını belirtiyor.

Ben giderek bu menfiliği komik buluyorum, karşımdaki ise Deniz Akkaya'nın ‘‘basit’’ olduğunu tekrarlarken gerilmeye başlıyor.

Belki yanılıyorum, ama kendimce durumu çözüyorum: O acaba Deniz Akkaya'yı kıskanıyor olabilir mi?

Eğer öyleyse hiç de fena bir durum değil!

Kıskançlık insanı motive eder.

Mesela ben rahatlıkla itiraf edebilirim: Kesinlikle Deniz Akkaya'yı kıskanıyorum:

Kadın 23 yaşında. Yani herşeyin başında. Kendini oyunculuğa adamış olsa kimsenin sesi çıkmayacak.

Ama o bizim mesleğimize göz dikti.

Yani artık hedefte!

İletişim fakültesinde olmasa bile bir üniversite öğrencisi aynı zamanda. (Duyduğuma göre Amerikan Dili ve Edebiyatı üçüncü sınıf öğrencisiymiş...)

Sizce kaç gazeteci basın yayın mezunu? Ya aradaki edebiyat fakültelerinden veya siyasal mezunlarına ne demeli?

Acaba birdenbire onlara da mı kızmalıyız?

Benim gördüğüm bu kız gece gündüz çalışıyor. Gençlik ve inançtan olsa gerek inanılmaz dayanıklı da gözüküyor. (Baksanıza durmadan herkese cevap yetiştiriyor.)

Üstelik 36 beden giyiyor!

Bence yoluna aynı inançla devam etmeli. Ama farkında olmadığı tehlike için ben onu uyarmak istedim: Bugüne kadarki tartışmalar daha bir şey değil!

Yazının başında sözünü ettiğim yemek sofrasındaki küçük atışma oldukça sıradandı. Karşımdakiyle ben, ne yaş olarak ne de hayat olarak aslında birbirinden çok uzak ufuklarda da yaşamıyorduk.

Ancak hiçbir konuda uzlaşamayacağım bir sürü kadın gazeteci mutlaka vardır.

Üstelik medyadaki kadınların sayısı pek az sayılmaz!

Hal böyle olunca da...

Deniz Akkaya'ya karşı duranlar eminim, açığını bulmak için çok uğraşacaklar. Gazeteciliğe bulaşmaması için bir sürü mantıklı sebep de öne sürecekler.

Diğer yandan benim gibi, bu işe emek vermesi gerektiğine inananlar ise rekabet duygusunu keyifli bulacaklar.

Yani... İşi zor mu zor!

Uğursuz değil talihsiz kadın!

Sanırım bir dedikodu dolaşıyor ortalık yerde...Önce Ergüder Yoldaş'ın, ardından Nur Yoldaş'ın ikinci eşinin vefat ettiği söyleniyor.

Sanki birileri ölümle dalga geçiyor.

Doğal olarak insanlar merak eder, gazeteciler araştırır... Milliyet Gazetesi'nden bir muhabir de olayı Nur Yoldaş'la konuşuyor. Haber gazete sayfalarında şöyle yer alıyor:

‘‘İki kocasına da şans getirmedi

Uğursuz Yoldaş!’’

Sizi bilmem, hatta Nur Yoldaş'ın neler hissettiğini düşünmekten bile kaçınırım.

Ama kendi halimi size söyleyeyim: Canım yandı. Neyse ki, ertesi gün Milliyet Gazetesi'nde bu haberle ilgili bir özür yayınlandı. İyi ki de yayınlandı.

Özürdeki metinden bir de haberin yalnış olduğunu öğreniyorduk: ‘‘Ergüder Yoldaş'ın öldüğü yolundaki ifadeler de bu 'zihinsel zincirleme kazaya' bir maddi hata boyutu katmıştır.’’

Erdüger Yoldaş hala Büyükada’da yaşamaktadır. Ancak haberin diğer bölümü kısmen gerçektir: Ölüm gerçekten kapıyı bir kez çalmış ve Nur Yoldaş'ın ikinci eşi Halil İbrahim Tuş geçirdiği mali kriz sonucu bunalıma girmiş ve intihar etmiştir. Nur Yoldaş artık yastadır.

Gazetede yer alan özürün samimiyetine içtenlikle inanıyorum. Hatta bu tür ‘‘maddi’’ hatalara karşı, biz gazetecilerin ders alması gereken bir durumun söz konusu olduğunu düşünüyorum. Hem haberi hazırlayanın, hem de o başlığı atan editörün vicdanının rahatsız olduğundan da eminim.

Ama benim emin olmamın bir önemi yok.

Önemli olan Nur Yoldaş'ın onları ‘‘uğursuz’’ olarak ifade edip etmediği...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!