Güncelleme Tarihi:
1980 darbesi ile birlikte siyasi faaliyetleri kısıtlanan solcular büyük kentlerin varoşlarından yok olurken, onların bıraktığı boşluğu Refah Partisi doldurdu. Halkın ekonomik ve sosyal taleplerine sahip çıkan Refah'ın varoşlardaki siyasi çalışmalarında esas unsur kadındı.
Kentleri çevreleyen gecekondu semtleri ve varoşlardaki kadın profilinde, 80 öncesi yıllarda sendika toplantılarına katılan, grevlerde yer alan işçi kadınlar yerine, 1980 sonrası tırmanışa geçen göç dalgasıyla kente gelen köylü kadınlar ağırlık kazanmaya başladılar.
Bu kadınlar, Refah Partisi ile birlikte toplumsallaşma, ev içi yalnızlığından kurtulma fırsatı yakaladılar.
1990-95 yılları arasında İstanbul İl Hanımlar Komisyonu Başkanlığı'nı yapan Sibel Eraslan bu dönemi şu sözlerle anlatıyor:
‘‘Refah Partisi içinde kadın varlığı çok yeni bir olguydu. 89'da kadın komisyonu kurulması için görüşmeler başladı. Bir yıl sonra kuruldu. Eğitim çalışmalarına ve örgütlenmeye başladık. Öncelikle birey olmayı öğrenmemiz gerekiyordu. Otobüse nasıl binileceğini, uçağa nasıl binileceğini öğreniyorduk. Bir yerden bir yere gitmeyi başarmak bile önemliydi birçoğumuz için. İçimizde iki tip kadın vardı. Üniversite çevrelerinden gelen entellektüel kadınlar ve ev kadınları. Ev kadınları çok geniş bir kitleydi. Biz o kadınları harekete geçirdik.’’
Milli Gazete Yazarı Mine Alpay Gün ise o dönemin sonunda varılan noktayı şöyle açıklıyordu: ‘‘Refah Partisi kadın komisyonları ilk olarak 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde Türkiye sathında ev ev, mahalle mahalle, bölge bölge dolaşarak müthiş bir organizasyon gerçekleştirdiler ve Partileri'nin başarısında birincil derecede etken oldular.’’
Mine Alpay Gün'ün bu inancı Refah Partili kadınların ortak inancıydı aslında.
‘‘Parti'nin başarısında çok önemli bir rol oynadık!’’
Refahlı kadın çok önemli rol oynamıştı ama bırakın Parlamento'da temsil edilmeyi, Parti karar oganlarında bile söz sahibi değildi. İşte şimdi yeni dönemde onların da talebi yönetimde söz sahibi olabilmekti.
ON YILLIK DENEYİM
‘‘Siyasette tabii ki sürekli açılım ve yükseliş gerekli’’ diyor Sibel Eraslan ve Refahlı kadınların Fazilet Partisi'nden beklentilerini şu sözlerle açıklıyor:
‘‘Bu arada bir mesafe katetti kadınlar. 89'dan 98'e kadar tecrübe kazandılar. Bu azımsanacak bir şey değil. Çünkü vitrin kadın yok bunların arasında bizatihi, arazide, temelde, tabanda yurt çapında, yurt dışında çalışan kadınlarız biz. O kısa dönem içindeki bu siyasi tecrübeyi siyasi geleneğine pas etmek istiyor bu kadınlar ya da en azından ben bunu dile getirmek istiyorum. Kendi aramızda bu kadınlarla konuştuğumuzda da bu çıkıyor ortaya. Ama bizim bir beklentimiz de var, yani grup olarak beklentimiz. Benim ümidim ve beklentim kadınların karar mekanizmasında varlığıdır.
PARLAMENTO HÁLÁ UZAK
Refah Partili kadınlar, Parlamento'ya girememiş olmalarının nedenini sorgulayıp kendilerini rahatlatacak bir çözüm bulmuşlar.
Yaş sorunu. 1995'te yaş ortalaması 27 idi. Parlamentoya girmek için çok deneyimsiz olduklarını düşünüyorlardı. Ayrıca, ‘‘kamusal alana çıkışlarında türban gibi sorunları da vardı.’’
Kadınlar, Fazilet Partisi'nden kendilerini Parlamento'ya taşımasını beklemiyorlar. Türban konusunun kendilerini de, Partiyi de sıkıntıya sokacak ve gereksiz gerginliklere yol açacak bir konu olduğunu düşünüyorlar. Ama, türbanlı kadının mesleğini yapabilmesi, kamusal alanda var olabilmesi ve en sonunda da parlamentoya temsilci gönderebilmesinin koşullarını hazırlamayı Parti'den bekliyorlar.
BİTİRİRKEN...
Refah Partisi kapatıldı ama iç hesaplaşma henüz yarı yola bile gelmedi. Refah'ın hataları üzerinde yeni bir dönemin başlayamayacağı bilincindeki birçok milletvekili Fazilet'in sistemle barışık, Batı ile iyi ilişkiler içinde Müslüman demokrat bir parti olmasını istiyorlar. Böyle bir parti ile merkezde toparlanmanın sağlanabileceği hesapları yapılıyor. Burada en önemli sorun, Müslüman demokrat kimliğin laik Cumhuriyet ile uzlaştırılması. Söylemlerin netleşmesi ve şeffaflaşma anlamına gelen bu konuda fazla fikir üretilmediği anlaşılıyor. Takiyyeci damgasından da başka türlü kurtuluş yolu gözükmüyor. Erbakan'ın gölgesi altında apar topar başlayan Fazilet, sancılarının üzerine şimdilik şal çekip yola koyuluyor. Ama nereye kadar? Bunu zaman gösterecek.
Sarışın düzenleme çözüm değil
Mine Alpay Gün, Refah'ın önemli örgütçü kadınlarından. Şimdi bir kadın olarak Fazilet Partisi'nden ne bekliyor. Kulak verelim:
‘‘Yeni süreçte FP'nin izleyeceği tavır merakla bekleniyor. Bir hanım ismi taşıdığı için bu partiye daha fazla yakınlık duyuluyor. Ne ki, yönetim kadrolarında yönetici eksikliğini gidermek için ülkenin gerçek kadınıyla ilgisi olmayan karton isimleri ön sıralara yerleştirmeyi bir çözüm olarak görmüyorum. Kendileri değişimci, yenilikçi denen genç jenerasyonun istediği söylenen bu vitrin süsü karton kadınlarla, halkın tercih ettiği gerçek ülke kadını arasında büyük fark vardır. Ki ben böyle bir tavırla merkez sağa çekilmek, sarışın düzenleme verilmek istenen bu yeni kurulmuş partinin de iyi sonuç vereceğine inanmıyorum. Zira merkez sağın, muhafazakar, statükocu kadın anlayışını gerici buluyorum.
Kemal Tahir, ‘‘İnsanı hapishanede tanıdım’’ diyordu. Bizler de insanı Anadolu'da tanıdık. Tuncelili olmanın zorluğunu yaşayan anneyi Hoçat'ta tanıdık. Dersim'li acılarını anlatıyordu. Diyarbakır'da hayvan ahırı gibi barakalarda yaşayan kızlarımızın çeyiz işleyecek sabrı kalmamıştı. İflas eden patronuyla birlikte hüzne bulanan Ermeni Dikran, terlikçi dükkanında ağlıyordu. Bir kedi ölüsü bile sokağa atılmazken gazeteci Göktepe'nin ölüsü taş avlulara fırlatılıyordu. Kâh düşüncesinden ötürü insanlar hapislere atılıyor, gün oluyor el kadar çocuklara Manisa'da işkenceler yapılıyordu.
Ne var ki ülkenin görüntüsü bu. Kendi öz evladını sevmiyor, horluyor, görmek istemiyor. Sivil itirazların yükseldiği şu günlerde sistemle bütünleşmiş siyasal partilerin çözüm üretemediği ülke bunalımına dilerim Fazilet Partisi umut olur.’’
Öfkeli söylem devam edemez
Bu geçmişten çıkartılan ders sözü benim aslında yüreğime hoş gelmiyor. Her parti kendi içinde özeleştiri yapar. Şimdi deniyor ki söylemini yumuşatsaydı. Ama Refah o söylemle gelmek zorundaydı. Benim, hoşnut olmadığım bir tarzdı sivri dil. Ama bu halkın 70 yıldır istediği bir şey var bu rejimden, bunu dile getirirken yumuşak bir biçimde dile getiremezdiniz.
Bu insanlar kültürel, bireysel ve etnik kimliklerinin aynası olmasını istiyorlar devletin ama devlet görmüyor. Şu anda devletin alnında x işareti taşıyan bir mensubuyum. Mensubu bile kabul etmiyor o devlet beni. Tabii ki ben bu sorunlarımı öfke ile dile getirmek zorundaydım. Ama bir noktaya kadar. Bu öfkeli söylem bundan sonra devam edemez. Çünkü madem siyaset yapmaya karar verdi bu kitle, siyaset rejimle uzlaşmaktır.